Evet, gerçekten de, çoğu alışkanlıkları, ezberleri bozan bir 'yeni bir dönem', yeni bir yönetim sistemi başlamış bulunuyor. Hayırlı hizmetlere vesile olurlar, inşaallah..
Özellikle, 'Dışişleri' ve 'İçişleri' Bakanları'nın sürdürdükleri programların hassasiyetleri açısından vazifelerine devamları anlaşılsa bile; 'Fakir' de, 'KeşkeMeclis'te milletvekili olanlardan hiç kimse olmasa' diyordu.
***
Bu yeni sistem'de 'Bakan'lar, alışılmış 'Bakan' değil,'Başkan'ın sekreterleri'konumundadırlar; 'Başkan'ın iradesini yerine getireceklerdir. Başkan'ın emrine karşı, 'Kanûnî engel var' gibi ayak sürtmeler olamayacaktır artık.. Ki, Başkan'ın, 'bürokratik oligarşiyi kıramadık..' diye yakındığı husus buydu, yıllardır.
Şimdi ise, hukukî ve siyasî sorumluluk, her şeyden önce 'Başkan'a ait; 'Bakan'lar ise işlerinin adamı.. Bir engel çıktı mı, 'Başkanlık Kararnameleri'yle o engeller bertaraf edilebiliyor. Elbette, Meclis de murakabe yetkisini kullanacak..
***
En ilginç vazifelendirme, herhalde, Savunma Bakanlığı'na Genelkurmay Başkanı Hulûsî Akar'ın getirilmesi.. Çünkü Genelkurmay Başkanlığı fiilen Savunma Bakanı'nın emrine giriyor. Bundan sonra, Genelkurmay ve ordu'yu, 'Başkan', direkt, Savunma Bakanı aracılığıyla yönetecek demektir, bu..
Çünkü, NATO ve benzeri ittifaklardaki müttefik ülkelerle savunma konularında yapılan toplantılarda, diğer ülkeler Savunma Bakanı ile temsil edilirken, Türkiye'de ise Savunma Bakanlığı, Genelkurmay'ın altında olduğundan Genelkurmay Başkanı tarafından temsil ediliyordu. Şimdi ise her konuda, asıl söz sahibi, Başkan adına Savunma Bakanı oluyor.
***
Bu törenlere, bir taraftan, 'Biz ülkede barış istiyoruz, kardeşlik istiyoruz..' gibi yaldızlı sözleri eden; diğer taraftan da, 'Sen Başkan olamayacaksın, bu milletin kanında boğulacaksın' diyen KK ve onun başında bulunduğu CHP m.vekillerinin topluca katılmaması, milletin ekseriyetinin iradesi karşısında utanmalarından mıdır, yoksa hınçlarından mı?
Muhalefetin 'C. Başkanlığı adaylığı' oltasına ilgi gösteren ve sonra da kenara çekilen ve büyük kitleleri hayrete düşüren Abdullah Gül'ün bu törene gelmesi ise bir yerde yanlışını itiraf mânâsındadır ve geniş kesimleri memnun etmiştir, herhalde..
***
Törene davet edildikleri halde, Türkiye'nin müttefiki olan NATO ülkelerinden üst dereceli kimsenin gelmemesi düşündürücüdür. Çünkü takındıkları 'müttefiklik maskeleri' bile artık suratlarındaki sahte tebessümleri gizleyemiyor. 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'nin başarılı olamamasından mutsuz olan bu güç odaklarının; dik duran ve kendilerine 'Başüstüne efendim! Yes Sir!' demeyen 'Erdoğan Türkiyesi'nden hoşnutsuzluklarını bir daha ortaya koydular.
Yunan medyasının, 'Osmanlı İmparatorluğu'nun geri dönmeye başladığı'na dair manşetler atması ise, nasıl bir 'paranoid sendrom' içinde olduklarını göstermesi bakımından ilginçtir.
***
Kanunî dayatmalarla edilen yeminler ve 'Yeni Sistem'in ilk Bakanlar Kurulutoplantısının, Hacı Bayram Camii'nde kılınacak Cuma Namazı'ndan sonra yapılacak olmasıyla verilmek istenen mesaj üzerinde de yarın duralım; inşaallah..
***
NOT: Dün, Srebrenitsa Katliâmı'nın 23. Yıldönümü idi. Srebrenitsa, BM Güvenlik Konseyi tarafından 'güvenlikli bölge' ilân edilince, oraya sığınan ve silahları alınan 10 binden fazla Müslüman erkeğin dünyanın gözü önünde katlettirildiği şehirdir Sırbistan'da ve katledilen Bosnalı 250 bin kadar ve her türlü alçaklığa mâruz kalan öteki yüzbinlerin yaşadığı barbarlığın da sembolüdür.
Bosnalı şehîdlerin ve diğer bütün mazlûm ve mağdurların âsumana yükselen 'ahh'larını tekrar yüreğimizde hissediyor, şehîdlerin ruhlarına dualar gönderiyoruz.