Din esâslı âlem anlayışından, dindışı dünya görüşüne
1. Müslümanlık, bireyin olduğu kadar, toplumun da yaşama tavrı ile üslubunu tümüyle belirler. Bundan ötürü, Müslümanlaşmış toplumların özellikleri arasındaki farkların zamanla en aza indiği bir tarihî gerçekliktir. Bu gerçeklik, On sekizinci yüzyıldan itibâren Batı Avrupadan çıkıp yeryüzünün dört bir yanına yayılan Milliyetçilik akımlarının, İslâm âlemini de etkileri altına alıncaya değin sürüp gelmiştir. Haddizâtında Arnavutlar ile Boşnaklar gibi, Müslümanlaşmış olanların dışında kalan Avrupalı toplumlar, kavmî ile mahallî özelliklerini Hırıstıyanlaştıktan sonra da sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan 1789 İhtilâlikebîrle Milliyetçilik, müphem bir hâlden toplumları bütünüyle belirleyen etken olmağa dönüşmüştür. Nitekim İhtilâlikebîrin, millî toplumdan murad ettiği, biçimbirliğine (Fr uniformite) eriştirilmiş, kuralı bozacak unsurlardan, istisnâlardan temizlenmiş toplumdur. Sonuçta, öncelikle Kavmî Milliyetçilik, bağrında farklılıkları, değişken unsurları barındırmayan tekbiçimli (uniforme) toplum oluşturma ülküsünün takîpcisidir.
Toplumların kavmî ile mahallî özellikleriyse, Avrupanın kilisedışı dünyevî vechesi olarak temâyüz etmiştir. Daha İlkçağda Avrupa, bir yanda Romanın siyâsî ile medenî hâkimiyetindeki Latin dünyası ile onun kuzeyinde sık, soğuk ormanlarda yaşayan Germenlerin yurdu şeklinde cepheleşmiştir. Hırıstıyanlığın kabulünden sonra, başta Katolikliğin merkezi İtalya —Vatikan— olmak üzre, Latin Güney batı Avrupa, Kilisenin ilahî kudretini, inişli çıkışlı dahî olsa, aşağı yukarı On altıncı yüzyıl ortalarına değin kıtanın her tarafına duyurmuştur. Anılan yüzyılda, Kilisenin sarsılmaz diye kabul olunan dinî-uhrevî kudretine, başta Almanya olmak üzre, öncelikle kuzey ülkelerinden gelen dünyevî yahut en azından yarı-dünyevî nitelikli meydan okumalar, hız ile güç kazandırmışlardır. Böylelikle öteden beri az yahut çok hüküm süren Latin - Germen sürtüşmesi daha bir şiddetlenmiştir.
2. Anaörneğini İslâmda bulduğumuz tektanrılı vahiy dininin zihniyeti ile kavram dağarını üstlenen Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyeti, dine —Hırıstıyanlığa— sırt çevirmiştir. Bengisuyunu (OsmT âbıhayat) doğaüstü pınardan temîn etmediğini öne sürerek, On altıncı yüzyılın sonlarından itibâren, tarih sahnesine çıkan ilk ve tek medeniyet odur. Baştan aşağıya felsefîleşmiş medeniyet olmakla birlikte, felsefenin ana odağı olan metafiziğini, özellikle On yedinci yüzyılın sonlarından itibâren, din temeline dayandırmağı reddetmiştir. Hayatın en üst değerleri ve aslında dinî terimler olan akıl ile vicdân, başlıbaşına, özerk birimler olarak kabul olunmuşlardır. Başka deyişle, kendinden menkûl hakîkatlar olarak görülür olmuşlardır; Vahiy nevinden doğaötesi mercie uzanan bağları kesilmiştir. Böylelikle de fâsit daireye hapsolunmuştur. İnsanda düşünülebilinecek en genel, zorunlu ve soyut çerçevelerin —fikir— yer aldıkları ve aralarında düşünme kurallarına, yânî mantığa uygun bağların kurulduğu makam olarak tarîf olunan akıl nereye dayanır, sorusuna, yine aklın kendisine cevabı, akla aykırıdır. Dışarıdan edindiğimiz tecrübeler artı genetiko-endokrinoloji işleyişlerimiz artı beynimizdeki sinir hücrelerinin faaliyeti eşittir, akıl, dersek, burada artık aklın kendisinden değil de, mekanik zekâ gibi bir şeyden bahsetmiş oluruz. Akla benzer şekilde, vicdânın dahî, dinle ilişiği koptu mu, kişinin, Yaradanıyla muhâveresi kesilir; sonuçta kendi kendisiyle konuşan, demek ki varlıkca parçalanmış —şizoik— bir beşer manzarasıyla karşı karşıya kalırız. Manevî cephesi 'yok sayılmış', maddî-bedenî-nefsî[1] beşerden beklenen, 'ahlâk'a vucut vermesi değil de, zaman ile zemîne göre kılık değiştirecek 'örf'ler inşâa etmesidir.
3. Toparlarsak: Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyeti, insana başvuracağı ilk, en güvenilir, sağlam ve son mürâcaat mevkii olarak aklı göstermiştir. Akıl, tektir, eşsizdir. Bütün insan hâl, hareket ile işlerini o, tayîn eder. Buna karşılık, onu kendinden özge hiçbir güç, kudret ile merci belirlemez. Bu mutlak durumu arzeden aklın keşfine 'Yeniden diriliş' denmiştir.
Akıl, insandadır. Onun dışında, ondan bağımsız bir kudret mercii değildir. Mademki akıl insana mahsûs bir meleke, yetidir; öyleyse insan, aklından dolayı kendisine yöneleceği ilk, en güvenilir, sağlam ve son mürâcaat mevkii olarak yine kendisini ilân etmiş oluyor. Bu düşünce tarzı ile tavrına 'İnsancılık' denilir. Demek ki insanın insana tapması İnsancılıktır. Bahse konu 'din'in iki ana 'mezheb'i vardır: Ya birey olarak kişi kendine tapıyor ya da tümden insanlığa. Bu ayırım, aslında, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa ile Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudî medeniyetlerinin temel farkına işâret eder. Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinde akıl, tümden insanlığa mahsûstur. Mantık-matematik-mekanisma, aklın gösterdiği şaşmaz doğru yoldur, Sırâtımüstakîmdir. Bu yolun doğruluğu senin, benim, onun yorumuyla değişip zigzaglaşmaz. Kesindir. İşte, gerekirciliğiyle Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyeti, 'geçmiş zaman' dininin izini, belli belirsiz dahî olsa, hâlâ taşır. Akıl, mantık-matematik-mekanisma yoluyla tebârüz ettirdiği şaşmazlığın yansısını ahlâkta dahî görürüz. Artık söz konusu olan mantıklaştırılmış-matematikleştirlmiş-mekanikleştirilmiş ahlâktır. Demek ki insanın hâlleri, hareketleri, davranışları, sanatları, iş görmeleri, kısaca, tüm hayatı mantıklaştırılmış-matematikleştirilmiş-mekanikleştirilmiş oluyor: Maddecilik-Mekanikcilik.
Aklı tebârüz ettiren 'mantık-matematik-mekanisma' üçlüsünü potasında eriten örnek bilim, 'Klasik mekanik'tir. Klasik mekanik, aklın şaheseri ve dört dörtlük temsîlcisi şeklinde kabul olunmuştur. Nitekim, Klasik mekaniğin, aklın bütün yasaları ile kurallarını yansıttığı kanâatı Yeniçağ Fransız Akılcı filosof-bilimadamlarını onu aklî mekanik[2] şeklinde adlandırmağa sevk etmiştir.[3]
1500'lerin sonu ile 1600'lerin başında Yeniçağ dindışı Batı Avrupa Medeniyetinin aklı, bir 'kudretitam' idi. Onu doğru kullanan, doğayı da şaşmazcasına kavrayıp açıklayabilirdi. Zirâ doğa dahî, aklın temel kurallarına aykırılık göstermeyen bir dev mekanisma şeklinde kabul olunuyordu: 'Gerekircilik'.
1700'lerin ikinci yarısından itibâren doğa, aklın kurallarına uygun tarzda işliyormuşcasına görülür yahut 'doğa, acaba, aklın kurallarına uygun tarzda işler mi?' diye sorulur olmuştur: 'Eleştirmecilik'. Nihâyet, 1800'lerin başlangıcıyla birlikte 'aklın kuralları, yalnızca insanın hâlleri, hareketleri, davranışları, incelemeleri ile araştırmaları için söz konusudur; doğayı, herhâlde, bağlamazlar; bu yüzden de, onun hakkında, kesinlemelerde bulunmak saçmalamaktır; giderek, 1800'lerin sonunda, 'içerisinde bulunduğu durum ile şartlara göre ve kendi çıkar ilişkileri uyarınca, herkes, aklını farklı biçimlerde işletip kullanır' görüşü arzıendâm etmiştir: 'Görececilikler.' Nitekim, Eleştiricilikten Görececiliklere geçiş, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinin, Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudî medeniyetine intikâline de denk düşmüştür. İlkinin aklı, 'mantık-matematik-mekanik' çizgisi doğrultusunda çalışırken, sonrakisi 'kâr' zenbereği üzre kurulmuş iktisâdî özelliklidir. Filhakîka, Yeniçağ Batı Avrupa medeniyetinin mantık-matematik-mekanik Gerekirciliğinden Çağdaş İngiliz-Yahudîninkinin Görececiliğine geçildiği ölçüde, zihinde, hürlük alanının genişlediği kanısı uyanır. Bu kanâat, hem doğru, hem yanlıştır. Doğrudur: 'Kâr edeceğim sahayı bulgulamak ve oraya nasıl, ne çeşit bir işlerlik kazandıracağım hususunda aklımı kullanmakta hürüm'. Buna karşılık, 'çalışmalarımı yahut eylemlerimi, kâr yahut kazanç gâyesine yönlendirmekten kaçınamam!' Başka deyişle, bütün olabilir işler ile eylemler, kâra yahut kazanmaya kilitlenmişlerdir.
İmdi, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinin, 'akılötesi' belirlenimlerlerden sökülüp koparılarak kendi kendini mantık-matematik-mekanik bağlamda belirlediğine inanılmış 'özerk akl'ın zemininden 'Hürriyetcilik' (Fr Liberalisme) bitip serpilmiştir. 'Kâr edeceğim sahayı bulgulayıp oraya nasıl, ne çeşit bir işlerlik kazandıracağım hususunda aklımı kullanmakta, hürüm' düstûrundansa, Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudî medeniyetinin yan yahut alt ideolojisi olan 'Yeni Hürriyetcilik' (Fr Neoliberalisme) ortaya çıkmıştır. Yeni Hürriyetcilik ile onun tamamlayıcı parçası olan Sermâyeciliğin kaynaşmasından İngiliz-Yahudî medeniyetinin temel ideolojisi olan 'Hür ~' yahut 'Hürriyetci Sermâyecilik'[4] meydana gelmiştir.[5]
Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yeniçağa doğru: Kur'an'a göre Kur'an (25.01.2018)
- Tek tanrılı vahiy dininin ana örneği: İslâm (17.01.2018)
- Yeni zamanların baş belirleyicisi: Tektanrılı vahiy dini ile felsefe-bilim (12.01.2018)
- Eski zamanlardan yeni zamanlara (05.01.2018)
- Kültürden medeniyete (29.12.2017)
- Çağdaş küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti (22.12.2017)
- Çağdaş küresel medeniyet (16.12.2017)
- Şiir (04.08.2017)