Çağdaş küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, gelişimi ve konumu
İNGİLİZ-YAHUDÎ TERKİBİNİN ANLAMI -1-
1. Tarihte ilk defa yeryüzünün dört bir yanında hayatı etkileyip belirleyen bir medeniyet olayıyla karşı karşıyayız; hattâ iç içeyiz, demek daha yerinde olur.
Bu medeniyeti öz tabiatına uygun tarzda adlandırmamışlığımız, genelde, dünya çapında, öncelikle de Türkiye'de ona ilişkin açık bir fikrimizin oluşmamasına yol açmaktadır. Kâh Batı, kâh Avrupa... Zaman zaman da çağdaş diyoruz. Bunlardan 'Batı', yön belirtir; 'Avrupa', coğrafyaya; 'çağdaş' ise tarihe ilişkin sözlerdir. Hâlbuki bizim burada gereksediğimiz, medeniyete âlem olacak deyimdir.
2. Tarihin önde gelen medeniyetlerinin yer almış olduğu vâsiî mekân Avrasya anakarasıdır. Afrika ile Amerika'nın tersine, Asya ile Avrupa, coğrafî bakımdan birbirinden ayrı iki kıta değildir. Birbirlerinden, sâdece sînelerinde teşekkül etmiş ve tarihe damgasını basmış medeniyetlerden türemiş beşerî ilişkiler yumağı ile zihniyetlerin derin farklılıklarından ötürü ayrılmışlardır.
Asya'nın en doğusu ile güney doğusunda beşinci bine doğru yer almağa başlayan pirinç tarımı dolayındaki yerleşim, "Doğu medeniyetleri câmiası"nın beşiği olmuştur. Asya'nın güney batısında yine beşinci bin dolaylarında buğday ile arpa ekiminin vukûu bulduğu havalilerdeyse, bu defa, "Batı medeniyetleri câmiası"nın öncüsü Sümer kültürünün biçimlendiğini görüyoruz. Şu son andığımız mahalden peyderpey Mezopotamya, Mısır, Doğu Akdeniz —Fenike, Filistin ile İsrail—, Hırıstıyan ile İslâm ve nihâyet Yeniçağ din dışı Batı Avrupa medeniyetleri çıkıp serpilmişlerdir. 1400'lerin sonlarından itibâren Hırıstıyan medeniyetinden türeyen, 1600'lerin ikinci yarısından sonra ona yeğinlikle karşı çıkarak biçimlenmeğe koyulan "Yeniçağ din dışı Batı Avrupa medeniyeti", kendi devamı sayılabilecek birini de bilkuvve bağrında taşımaktaydı.
Avrasya'nın doğu yakasındaki Doğu medeniyetleri pek uzun soluklu olmuşlardır. Batı'dakilere gelince; bunlar, Doğululara oranla daha kısa ömürlüdürler. İlk çağ Mezopotamya, Mısır ile Doğu Akdeniz medeniyetlerinden itibaren, çeşitlilik öylesine artmıştır ki, birbirleri ardı sıra oluşan medeniyetlerin benzerliklerinden ziyade, zıtlıklar ortaya çıkmıştır.
Tek tanrılı vahiy dini ile felsefe-bilim sisteminin neşvünemâ bulduğu zemîn olması itibârıyla Batı medeniyetleri câmiası, tarihte eşsiz benzersiz bir mevki işgâl etmektedir. Bunlardan birincisini Sâmî kavimlere, ikincisiniyse, Arîlere borçluyuz. Tek tanrılı vahiy dinlerinin ilki Yahudîlik'tir; ana örneğiniyse, İslâm teşkîl eder. İslâm'ın temsîl ettiği ve vücut verdiği ölçüde tek tanrılı vahiy dini ile Eski çağ Ege medeniyetinde biçimlenmiş felsefe-bilim sistem geleneği, müteâkip medeniyetler üzerinde çeşitli etkiler icrâ etmişlerdir.
Yapısal özellikleri yüzünden Katolikliğe yaslanmış Hırıstıyan Orta çağ Avrupa medeniyeti kendi toplumsal ile siyasal bünyesinde benzersiz çalkantılar ile çatışmalara, tam manâsıyla, bir cedel sürecine sahne olmuştur. Mücâdelenin en şiddetlisi, Ruhbân[i] (OrtL clerus) ile Ruhbân olmayan (OrtL laicus) zümreler arasında cereyân etmiştir. Bunun yanı sıra, dindışı[ii], dünyevî[iii] zümrenin kendisi de, Orta çağın erken devirlerinden, yaklaşık Onuncu yüzyıldan itibâren kendi içerisinde yeğin çıkar çatışmalarına tanık olmuştur: Hükümdar-asilzâdeler-derebeği-toprak zâdegânı. Bu durumsa, Orta çağın sonları ile Yeni çağın başlarında, demek ki 1400'lerle birlikte, kendisini belirgince gösterecek olan sınıf farklılaşmasının kaynağını oluşturmuştur.
Yeni çağ din dışı Batı Avrupa medeniyeti, Hırıstıyan Orta çağ medeniyetinin tabiî uzvî uzantısı, devâmı yahut türevi değil, öncelik ve özellikle Ruhbân ile Ruhbân-olmayan zümreler arasındaki yeğin çekişmenin sonucunda, ona tepki şeklinde vücut bulmuştur. Elbette anılan medeniyetlerin ikincisinden birincisine değerler intikâl etmiştir. Ne var ki, Orta çağdan Yeni çağa etki, daha ziyâde, olumsuz anlamda olmuştur. Fransa hâriç, Germen dillerini konuşan Yeni çağın Batı ile Orta Avrupası, Latin dillerini kullanan Orta çağın Roman Güney Avrupasının din esâslı değerler manzumesini alaşağı ederek, devirerek[iv] ilkece, Tanrı çıkışlı dini gündemdışı kılıp onun yerine, insan dimâğının ürünü felsefî temeller üstünde kendisini inşâa etmiştir.
İngiliz-Yahudî medeniyetine gelince; o, Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinin tabiî uzvî devâmı olarak da görülebilinir. Yeni çağda baş göstermiş olan Islâhât, İnsancılık ile Aydınlanma Devrimcilikleri (Revolutionisme), İngiliz-Yahudî medeniyeti çerçevesinde temellenerek kurumlaşmışlardır. Başta dinî-siyâsî-toplumsal hareketler olarak temâyüz etmişken, İngiliz-Yahudî medeniyetinde iktisâdî-siyâsî kurumlaşmaların -felsefeden türetilmiş- ideolojik temelleri hâline gelmişlerdir. İşte, gerek Yeni çağ din dışı Batı Avrupa gerekse ondan türemiş ve çok daha keskince, belirgince biçimlenmiş olan Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetleri, insanın biçimselci düşünme-bilme yetisini[v] esas almışlardır. Bütün öteki kültürler ile medeniyetlerin benimsemiş bulundukları tanrıcı ve doğayı aşkın[vi] dayanak yerine, insancı-dünyacı[vii] pâyândâyı gündeme sokmuşlardır. Yeni çağ din dışı Batı Avrupa'nın kurumlaşmış felsefesi, Rene Descartes'ın (1596-1650) çığır açıcı res extensa kavrayışını (Fr&İng conception) esâs almak, ve bu kavrayışın gereği olarak da, bilimin -aklî klasik mekaniğin- işleyişini örneksemek sûretiyle hayatın ve dünyanın tüm köşe bucağını izâh etmeğe kalkmıştır. Buradan da Maddeci-Mekanikci dünya tasavvurunu üretmiş ve nihâyet adı geçen dünya tasavvurunun üstünde belirlenimi gevşek kalmış, demek ki sıkı sıkıya tarîf olunmamış bir ideoloji olan insancılık-dünyacılığı inşâa etmiştir. İnsancılık-dünyacılığı, Secularisme-Positivismein diğer bir deyimlendirilişi şeklinde kullanıyoruz. İngiliz-Yahudî medeniyetindeyse, İnsancılık-dünyacılık, ideoloji olma vasfını kaybedip dünya görüşü hâline gelmiştir. Adı anılan dünya görüşünün içerisiyse, insanın maddî ilişkiler ağıyla doldurulmuştur. Başka bir anlatımla, yalnızca dünyaya yönelmiş hâlde yaşayan insanın, yalnızca dünyaya önelik yaşayışını oluşturan doku, maddî ilişkiler ağından ibârettir. Böylece insan beşere indirgenmiş oluyor.
İngiliz-Yahudî medeniyetinin kurumlaşmış felsefesi[viii], insancı-dünyacı dünya görüşünün içerisini maddî ilişkiler ağıyla doldurmakla kalmayıp onu da açmış, açıklığa kavuşturmuştur. İngiliz-Yahudî medeniyetinin indinde maddî ilişkiler ağı, üretim - tüketim dengeleriyle dokunmuştur. Üretim - tüketim dengelerini ele alıp işleyen zanaat, iktisâttır. Şu hâlde söz konusu medeniyetin maddî ilişkiler ağı, haddizâtında iktisâdîdir. Ancak, bu, alışılagelinmiş iktisât[ix] değildir. Geliştirilmiş olan, alışılagelinmemiş bir iktisât modelidir[x]; devrimcidir. Alışılagelinmiş iktisâtta, var olan temel ihtiyâçlara göre üretilir. Buradaysa ilkin, ihtiyâçlar üretilir; başka bir deyişle, tüketim kamçılanır. Kamçılandıkca, tüketim artar. Gerek çeşitte gerekse miktarda, tüketim büyüdükçe, üretilenlerin de türleri, nitelikleri ile nicelikleri habire artacaktır. Demek ki üretim, tüketimin talepleri doğrultusunda hareketlenmektedir. Böylelikle gördüğümüz, hızı habire artan üretim - tüketim ile tüketim - üretimin dialektik helezonlu gidişidir. Bu gidişin biricik hedefiyse, durmadan dinlenmeden yükselen kâr hadleridir. Üretim - tüketim bağıntılarını dalgalanmalardan, sallantılardan kurtarmak maksadıyla da, onları sağlam kazığa bağlamak zorunluluğu doğmaktadır. Bu sağlam kazık da, bir kurmaca değer[xi] olan paradır. Üretim için zorunlu olan para miktarınaysa, sermâye diyoruz. Üretim için elzem olan parayı üretip elinde tutan ben isem, tüketilecekler de ancak bende aranılacaktır. Başka bir ifâdeyle, üretimin kaynağı ile tekeli benim artık. Madem üretimin kaynağı ile tekeli benim, o hâlde, dünya da elimde sayılır. İşte, üretimin anahtarı demek olan para miktarını toplayıp elde tutmak ve kâr haddini dahî durmadan artırmak esâsına dayalı ideolojinin adıysa, Sermâyeciliktir (Fr Capitalisme).
Kâr hadlerini durmadan artırmanın, tüketimi alabildiğine kamçılamaktan, dolayısıyla da üretimi süreklice hızlandırıp yükseltmekten geçtiğini bildirmiştik. Bunun içinse, olabildiğince geniş çevreleri 'benim tayîn ettiğim tüketim türlerine alıştırmam gerek':[xii] Eğitim-öğretim tekeli.[xiii] Eğitip öğretmek yoluyla olabildiğince geniş çevreleri ürettiklerime alıştırmak yetmez. Bir de, ürettiklerimi satın alabilecekleri seviyelere onları yükseltmem lâzım. İşte, Marshall türünden mâlî yardımların nedeni. Ne var ki, sözünü ettiğimiz seviye, 'benim ürettiklerim'in satın alınması gücüyle sınırlı kalmalıdır. Aksi takdîrde, 'kâr paylarım' sınırlanır. İşte, 1997'de Japonya ile Güney doğu Asya'da yaratılan mâlî bunalımın nedeni. 'Kâr paylarım'ı durmadan artıran üretim etkinliğini tek başıma gerçekleştiremem. Bunun için de 'benim dışımda biri/leri/ne ihtiyâç duyarım'. Bu birisi yahut birileri de, antlaşmalı ortaklarımdan, yânî İngiliz-Yahudî çevresinden yahut benim kurduğum bir cihânşumûl teşkilâtta -:Farmasonluk- bana sadâkat ve muhabbetle merbût kişiler olmalı ki, onları süreklice denetimim altında tutabileyim. Cihânşumûl kâr paylarıma benimkilerin dışında kalanları ortak edemem. İşte, Birinci, özellikle de İkinci Dünya Savaşlarının nedeni.
Kâr paylarımı sınırsızca yükseltmem, ürettiklerimi habire daha da pahâlı kılmak sûretiyle gerçekleştiremem. Zirâ o durumda, benim ve menfaat şebekemin, başka deyişle, ortaklarımın dışında kalan müşterilerimin mâlî gücü gün gelir benimkini aşması tehlikesiyle karşılaşabilirim. Bundan dolayı, üretilenin hammaddesi, olabildiğince ucuza elde edilebilinmelidir. Bu da ancak kendimden fersah fersah aşağı addettiğim kimselerin ve onların yaşadığı ülkelerin nâmıhesâbıma kullanılmasıyla olabilir: 'Sömürü' (Fr exploitation) ile 'sömürgecilik' (Colonialisme). Kendilerinden ucuza, öyle ki bedâvaya elde ettiğim hammaddeden ürettiğim mamûlu sonunda onlara satarım. Bunu temîn maksadıyla ilkin ülkelerini, ardından da yeraltı ile üstü kaynakları ile servetlerini doğrudan, yânî maddeten, kuvvet kullanarak yahut dolaylı yollardan, demek ki kültürlerini yıpratıp yıkarak ele geçiririm. Kültürü harâb olmuş bir toplumun, maddî direnci de kırılır. İşte, bir tarafta maneviyâtı silinip maddî direnme gücü sıfırlanmış, dolayısıyla da sömürgeleştirilmiş bir dünya, öbür yandaysa, yeryüzünün tekmil nimetini devşiren bir anavatan (Fr metropole): 'İmperyalism'.
Sömürülenler, sömürgecilerin işbirlikcileri dışında kalan sömürge ahâlîsinden[xiv] ibâret değildir. Anavatan toplumunun bir bölümü de böyledir. Gördüğü işin semeresine, böylelikle de mülkiyetine yabancı kalan,[xv] küçük memur, rençber, amele ile işci neviinden, bu insanlara 'Emekçi' (Fr proletaire) diyoruz.
Toparlarsak: 1300'lerin sonu ile 1400'lerin başları İtalyası'nda belirip ardından Fransa başta olmak üzre, Batı Avrupa'ya kayan 'Yeniden diriliş' (Fr Renais- sance) hareketiyle başlatılan Yeni çağ Batı Avrupa medeniyeti, insanı ve doğayı aşkın esâslara dayanmağı terk ederek, Tanrısallıktan koparılmış akıl temeli üstünde yükselmeğe gayret göstermiştir. Bilâhare, barındırdığı en önemli ve canlı kültürlerden, kendi başına buyrukluğu ve girişimciliğiyle temâyüz eden ve tarihî şartların berâberinde getirdiği Yahudî sermâyesini dahî yedeğine alan İngilizlik, 1700'lerin ortalarından itibâren medeniyet boyutlarını kazanmağa yüz tutmuştur. Başlı başına medeniyet olma vasıflarını arzeden bu muazzam kültür sürecini, ana özelliklerinden ötürü, İngiliz-Yahudî şeklinde adlandırıyoruz. İnsancılık ile Islâhatcılık neviinden devrimci akımlardan da derinlemesine etkilenen bu medeniyetin kendine has şartları çerçevesinde, ideolojilerin ilki olup günümüzde insanlığın tümünü biçimlendiren Hür Sermâyecilik, iktisâd esaslı bir felsefe sisteminin verisi olarak vucut bulmuştur. Hür Sermâyecilikten ise, Toplumculuk (Fr Socialisme) ile Ortakmülkcülük (Fr Communisme) doğacak. Ona ve dayandığı Maddecilik-Mekanikcilik dünya tasavvuruna karşı tepki olarak da, kökleri Romantiklik denilen dünya görüşüne dek geri giden Faşizm ile Millî toplumculuk ortaya çıkmışlardır.
Yine bu medeniyetin siyâsî, iktisâdî, kültürel, toplumsal ve eğitsel sistemli birliği ile bütünlüğünü sağlayan ve yeryüzünün tüm köşe bucağına yayılmış ve kuruluşu 1700'lerin başlarına değin gerisin geriye giden bir de merkez teşkilâtı vardır; o da 'Farmasonluk'tur.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Ruhbânı teşkîl eden fertler, kutsanmışlar (OsmT mukaddes), demekki 'tanrısal kutluluğ'a mahzar olmuş kimselerdir.
[ii] OrL secularis.
[iii] OrL profanus.
[iv] Islâhât (Fr Reformation), İnsancılık (Humanisme), Aydınlanma/cılık (Fr Siecle des lumieres yahut philosophique; Alm Aufklarung —(szeitalter).
[v] Fr capacite cognitive formalistique humaine.
[vi] Fr transcende-la-nature.
[vii] Fr Humaniste-physicaliste.
[viii] Söz konusu kurumlaşmış felsefe geleneğinin öncü, nirengi filosofları: Thomas Hobbes (1588 - 1679), David Hume (1711 - 1776), Adam Smith (1769 - 1839), Karl Heinrich Marx (1818 - 1883).
[ix] Fr economie conventionelle.
[x] Fr modele inconventionel de l'economie.
[xi] Fr valeur fictive.
[xii] 'Küreselleştirme' (Fr&İng globalisation), kazanç hırsının yarattığı iktisâdî-siyâsî dünya çapındaki zorlamalar şeklinde kendisini gösteren süreçtir.
[xiii] Fr monopole de l'education.
[xiv] —yânî, köleler ile yarı-kölelerden—
[xv] Yabancılaşma (Alm Entfremdung; Fr alienation).