Ahlâk görüşü olarak canlılar bilimi felsefesi
Burada şu noktanın artık iyice açıklık kazandığı öne sürülebilir: Canlılar bilimi felsefesi, mezkûr bilime konu olan olaylar ile süreçleri tutarlı bir bütünlük hâlinde derleyip toparlamanın yanında, onun dışındaki bilimleri, din ile sanat gibi kültür kurumlarını da hesaba katar. Bu da tabiidir. Çünkü canlılar biliminin, özellikle de onun felsefesinin madem asıl amacı insan yaşamasını bir bütün olarak görüp açıklamak, öyleyse insanın dirim (biyotik) tabanı kadar onun yapıp ettiklerini de göz önüne almak zorundadır. İnsan, 'iki dünyalı' bir varlıktır: O, bir tarafta kendisinin oluşturmadığı doğanın, öbür yandaysa kendi kurduğu kültür ortamının ürünüdür. Gerçekten de Conrad Hal Waddington ın dediği gibi, ahlâk değerlerini yaratmakla insan, yepyeni bir evrim çeşidinin boşandırıcısı ile sürükleyicisi olmuştur. Bu süreçte önceki nesilden bir sonrakine aktarılan kültür değerleri söz konusudur. İşte öbür canlılar ile insan arasındaki esâslı fark, doğal soyaçekimin yanısıra insanın kültür mirasına mâlik olmasında yatmaktadır. Bu ikinci özelliğinden ötürü insanı, Aristoteles, "zoon politikan" ("devlet kurucu canlı")[1] Waddington ise "ethical animal" ("ahlâk oluşturur hayvan")[2] deyimleriyle dile getirmişlerdir.
Temelde canlı olan insanın eylemlerini düzenleyen —kuralkoyucu (Fr normatif)— yahut tasvir eden —tasvirci (Fr descriptif)— 'ahlâk'ın, kendi ilkelerini, canlılığı dıkkata alarak tesbit etmesi gerektiği açıktır. Ne yazık ki bu nokta bugüne değin özellikle Avrupa düşünce geleneğinde önemli ölçüde ihmâle uğramıştır. İşte biyoloji ahlâkı (Y^-Fr bioethique) canlı varlık olarak insanın, doğal çevresini emeğiyle sunî ortama dönüştürmesini, öte yandan da bu eylemlerin doğurduğu sonuçları kâh toptan, kâh tek tek ele alan bir biyoloji felsefesi anadalıdır. Yeni canlılar biliminin doğuşunun, bir bakıma insanın, canlı olma özelliğini tekrar keşfetmesi sonucunu yaratmış olduğu söylenebilir. Buradan da kavramlarıyla, ilkeleriyle, uygulamaya dönük ku- ralkoyuculuğuyla canlılar biliminden kaynaklanan özgün bir ahlâk anlayışı, öyleki dünyagörüşü ortaya çıkmıştır. Söz konusu canlılar bilimi tabanına dayalı ahlâk anlayışı ile dünyagörüşünün anahtar kavramıysa evrimdir. Bütün canlılar/biyoloji bilimlerinin esâsını oluşturan bu kavramın içerdiği anlam, ne klasik fizik geleneğinde ifâdesini bulan hareket ne de beşerî bilimlerin çevresinde dönüp dolaştıkları tarihîliktir. Hareket, dıştan gelen bir itmeyle nesnenin yer değiştirmesi olup çetrefil bir kavram olan tarihîlikle de geçmişten şu âna değin süregelmiş olaylar silsilesinin artabıraktığı tortu kastedilir. Tarihîlik, bilimce güvenilir şekilde gerekcelenemeyecek tümel ile cüzî bilinç yahut irâde, hürlük türünden düşünceleri barındırır. Buna karşılık evrim, aslında yalnızca canlılar evrenindeki mekanik sürece işâret eden kavramdır. Ancak bu mekanik süreç, harekette olduğu üzre, yalnızca dış etkenlerce belirlenmez. Canlı bireyin kendi iç (genetik) düzeninde beliriveren —önceden kestirilemez— olaylar, canlının bulunduğu ortamla uyuşup uyuşmamalarına göre, ya yaşarlık —üreme değeri— kazanır ya da yitip giderler. İşte, pek kısaca, biyolojik evrimin işleyişi böyle olup sözü edilen süreçte hürlük, irâde, bilinç çeşidinden düşünceler aranmamalı. Bunlar, evrim kavramına onun anlamca genişletilmesiyle katılmışlardır. Zamanla Herbert Spencer, Pierre Teilhard de Chardin, Henri Bergson gibi düşünürlerin indinde evrim, cisimleri, canlıları, bu arada sosyobiyolojik bir varlık olarak insanı da kucaklayan bir evrensel gelişme sürecini dile getirir kavram hâline gelmiştir.
Buraya dek kaba çizgileriyle aktarılmış olan genel felsefî çekirdeğinin yanında, canlılar bilimi ahlâkının, tıp ahlâkı (Fr deontologie medical), davranış bilimi (Fr etologie), çevrebilim (Fr ecologie), sosyobiyoloji yahut biyososyoloji gibi dalları yahut araştırma alanları vardır. Kendi aralarındaki etkileşmelerinin yanısıra, bunlar, biyoloji ahlâkı (biyoetik) denilen anadalın dışında kalan kesimlerle de bağlantılıdır. Nitekim tıp ahlâkı, bir yandan biyokimya ile genetiğe eğilirken, öte yandan da gerek bellibaşlı ilkelerini gerekse kavram yapısını genel felsefenin bir kolu olan ahlâktan çekip çıkarır.
İmdi burada, yurdumuzda adı yeni anılan, dünyadaysa henüz tescil edilmeğe başlanan canlılar bilimi/biyoloji felsefesinin tarifi, boyutları ve boğumları ana çizgileriyle tanıtılmağa çalışılmıştır. Bu bölümde zikredilmiş olan her anadalın, başlıbaşına bir uzmanlık demek olduğu düşünülürse, dallı budaklı bir araştırmalar incelemeler alanı olarak canlılar bilimi felsefesinin, felsefe-bilime ifâde ettiği anlam ile önem daha seçikce anlaşılır. Ancak, son bölümde belirtildiği üzre, onun, salt bilim ile bilim felsefesinin ötesinde, insan yaşamasının bütün köşe bucağına seslenebildiği asıl hatırdan uzak tutulmaması gereken noktadır. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri ile Kanada başta gelmek üzre, canlılar bilimi felsefesi, felsefe ile bilim araştırmalarının yoğun şekilde yürütüldüğü Almanyavusturyada, İsviçre, İngiltere, Felemenk, Fransa, Lehıstan/Polonya, Rusya, Hindıstan ile İtalyada, İspanyolca konuşan kimi ülkelerde gitgide ilginin odağı olmak yolundadır. Çoğu kere, saydığımız ülkelerin kimisinde biyoloji felsefesi bir bütün olarak ele alınmamışsa bile, en azından, onun anadallarından biri, ikisi ağırlık kazanmıştır. Bu tercihin, çoğunlukla belirli kültür, toplum ile felsefe-bilim gelenekleriyle bağlantılı olarak yapıldığı görülüyor. Sözgelişi, İngilizce konuşulan ülkelerde genellikle üstünde durulan, biyolojinin bilim teorisiyken, Almanca konuşulan ülkeler ile Hindıstanda daha çok metabiyoloji ağır basmaktadır. Fransa ile Lehıstanda biyolojinin biçimsel bir ifâde tarzına kavuşturulması önemsenirken, Rusyada —A.B.D.nde de biyolojinin bilim teorisinin yanısıra— biyoloji kollarının sundukları verilerin yol açtıkları ve açabilecekleri ahlâk ile toplum sorunları inceleme konusu kılınmaktadır. Doğal olarak bu, fazlasıyla kabataslak bir tasvir olmakla birlikte, yine de biyoloji felsefesinin, tarih—toplum—bilim düzlem ile düzenleri uyarınca konuyla ilgilenen çevrelere nasıl etkili biçimde seslenebildiğinin ve seslenebileceğinin açık kanıtını sunmaktadır.
Canlılar bilimi felsefesinin, Türkiyede hangi tarzda ve biçimde gelişeceği hakkında şimdiden elbette bir şey söylenemez. Ancak, çeşitli uzmanlıklara ayrılsa —ki, ayrılmalıdır— da, bunlar arasındaki dolaylı, dolaysız bağlar gözden ırak tutulmamalı. Sonuc olarak, bu çalışmada esâs belirtilmek istenen, bir bütün hâlinde geliştirilecek biyoloji felsefesinin, düşünce hayatımızda yeni önemli bir- leştirim/sentezlere ulaşılmasında hatırı sayılır katkılarda bulunabileceği inancıdır.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Canlılar bilimi felsefesi tarihî seyir (09.12.2020)
- Canlılar bilimi felsefesinin incelediği sorunlar (01.12.2020)
- Canlılar bilimi felsefesi (24.11.2020)
- Yerbilim zamanları aracılığıyla evrim evreleri (17.11.2020)
- Canlı - canlı olmayan zıtlığı (09.11.2020)
- Uçsuz bucaksız evren (02.11.2020)
- Evrende yeryüzü - Yeryüzünde canlı (26.10.2020)
- Canlılar bilimi - Biyoloji sorunu (19.10.2020)