Yerbilimsel devirler, çoğunlukla, özellikleri bakımından ilk rastgelindikleri coğrafî bölgelerin adıyla anılır olmuşlardır. Sözgelişi Ondokuzuncu yüzyılda yaşamış Adam Sedgwick adlı İngiliz yerbilimci, Galler ülkesinin kuzeyindeki bir kayaç katmanını tasvir etmiştir. Galler ülkesinin Latince karşılığı olan Cambria'dan esinlenerek bahsi geçen kayaç yapısını, Kambriya (Ing Cambrian) sistemi şeklinde adlandırmıştır. Aynı sırada Galler ülkesinin güneyinde araştırmalar yapan Sedgwick'in Iskoç meslekdaşı Roderick Impey Murchison da, zamanca Kambriyaya yakın bir kayaç katmanıyla karşılaşmış ve buna, Romalılarca fethedilirken o yörede yaşamış bir kadîm boyun adını takmıştır: Silur.
Ingiliz yerbilimci Charles Lapworth ise, 1879da Kambriya ile Silur arasında kalan döneme de Ordovisya adının verilmesini önermiştir. Ordovisler, Galler ülkesinin kuzeyinde yaşayan bir boydu. Sonraları her üç ad, standart yerbilimsel dizisini belirlemek üzre kullanılır olmuştur. Bu dizideki her devre, dönemlere; dönemler de devirlere taksim olunur. Coğrafî adların kullanılmadığı durumlarda bir devre, bir dönemin erken, orta ve geç kesimlerine işâret eder.
Yerbilimciler, değişik kayaç katmanlarının oluşumu ile yaşına ilişkin bir ad dökümü (YenL nomenclatura) önermişlerdir. Bu sistem, zamanın taksimi ile sözü edilen zaman kısımlarında oluşmuş bulunduğu kabul edilen kayaçları içerir. Zaman birimleri, yalnızca yerbilimsel zamanın bölümleridir. Yeni yerbilimsel zaman başlıca üç kısımda mütâlea edilir:
- —Eski (Paleozoik)— Zaman
- —Orta (Mesozoik)— Zaman
- —Yeni (Senozoik yahut Neozoik)— Zaman
Canlıların günümüzde tanıdığımız çeşitleri ile biçimleri çoğunlukla III. —Yeni— Zamanda zuhur etmişlerdir. Bu biçimlerin taşıllaşmış kalıntıları, bizlere çağları tesbit ve devreleri, dönemler ile devirlere taksim etmemize imkân hazırlamışlardır. Canlılığın nisbeten hızlı evrimi, tortullarda zengin bir kalıntı hazinesini bulmamızı sağlamıştır. Bu buluntular, yerbilimsel/geolojik tarihlendirme imkânını da berâberlerinde getirmişlerdir.
- II. ile III. zamanların, başka bir anlatımla, günümüzden 570 milyon yıl öncesine değin uzanan sürenin tamamına Fanerozoon Eonu[1] denir. Fanerozoon eonundan öncekilereyse sırasıyla Proterozoon, Arkeozoon ile Hadea eonları adı verilmektedir. Yeryüzünün oluşum evresini temsil eden ve neredeyse dört milyar yılı kapsayan bu üç eon, Kambriyumöncesi yahut Paleozoonöncesi zamanın bölümleridir.[2]
Onsekizinci yüzyılın ortalarından günümüze değin taş ile toprak numunelerinden ortaya çıkarılan taşıllar, gittikce dakik biçimde tarihlendirilmişlerdir. Genelde fizik-kimya bilimlerinde, özelde de meteoroloji, denizbilim ile yer bilimlerinde kaydedilen gelişmeler yoğun biçimde yerbilimin yöntembilgisini etkilemişlerdir.
Yerbilimde ikiyüz yıldan bu yana bellibaşlı yedi tâne tarihlendirme doğrultusu geliştirilmiştir. Sırasıyla bunlar:
- Paleomagnat Kayıtlarıyla Tarihlendirme
- Mutlak Tarihlendirme Yöntemleri
- Termodinamik Tarihlendirme Yöntemi
- Işınetkin/Radioactif Tarihlendirme Yöntemi
- Işınkarbon/Radiocarbon Tarihlendirme Yöntemi
- Yarılım/Fision Yoluyla Tarihlendirme Yöntemi
- Amino asit Tarihlendirme Yöntemi[3]
ÇAĞIMIZ BİRLEŞTİRİMCİ/SENTEZCİ EVRİM TEORİSİ
Bahsi geçen bellibaşlı alışılagelmiş araştırma kolları ile yöntemleri ve bunlardan başka özellikle muazzam hamlelerle bilim ile fende çığır açan genetik ile moleküler biyoloji yoluyla, Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Charles Darwince belirlenmiş, evrim varsayımı, teorileşme yönünde hatırı sayılır mesafe kaydetmiştir. Nitekim, Theodosius Dobzhansky'nin "Genetik ve Türlerin Kökeni" ("Genetics and the Origin of Species") adlı eserinin yayımlandığı 1937, aynı zamanda çağımız birleştirimci/sentezci evrim teorisinin de doğum tarihidir. Alışılagelmiş evrim görüşünün ana payandalarını paleontolojik kalıntılar ile morfolojik karşılaştırmalar oluştururken, çağımız birleştirimci evrim teorisinin temelinde, 1950den beri gelişegelen moleküler genetik yer almıştır.[4] Birleştirimci evrim teorisi, öncülerinden sayılan George Ledyard Stebbins tarafından şöyle tarif olunmuştur: "Genetikce farklı bireyler arasında süreklice yahut zaman zaman zuhur eden dışeşleşme ile cinsî üremeye dayalı kesintisiz evrim istidâdına mâlik topluluklar, aslında nicelikce sınırsız olmakla birlikte, bunların, nitelikce önemli ölçüde sınırlanmış genetik çeşitlilik gösteren gen havuzu vardır. Nitekim J. B. S. Haldane'in belirttiği üzre, insan türü birçok yönde evrimleşebilir; bununla birlikte 'bağrından hiçbir zaman bir melek ırkı çıkaramaz; kanatları ile ahlâkı vucuda getirebilecek genler, insan topluluklarında bulunmaz da ondan'.
Evrim, doğal ayıklanma yoluyla topluluklar ile çevreleri arasında ard arda beliren etkileşimlerle meydana gelir. Çevre, topluluğun uyarlanma yetisine göre, başka bir anlatışla, çevre — topluluk etkileşimi, uzun süre sâbit kalırsa, doğal ayıklanma, kuşaklar boyu uyarlanma yetisince en zayıf kalan bireyleri safdışı kılıp uyarlanmayı artık mükemmelliğin son raddesine vardırdığında, daha fazla ilerileme imkânsızlaşır. Evrim, böylelikle durup çevre şartlarında önemli bir değişiklik belirinceye değin, topluluk sâbit kalır. Çevre şartlarında değişmeler başgösterirse, kimi topluluklar, gen havuzlarındaki genetik çeşitlilik şeklindeki ihtiyâtlarını seferber ederek yeni beliren şartlara daha uygun düşecek yönde evrimleşebilirler. Ayrı ayrı gen havuzlarını hâvî topluluklar, aynı tür çevre değişikliğine farklı karşılıklar veren evrim yollarından, yönlerinden yürüyecekler."[5]
Evrim, gelişme sözünün bütün anlam katlarıyla hemen hemen anlamdaş kullanılır olmuştur. Sözgelişi evrenin, yeryüzünün, falanca filanca medeniyetin evriminden bahsedilir. Hâlbuki evrim, esâsta canlıların soyca gelişimini derpîş eder. Canlı-olmayanlarda bireylilik, dolayısıyla da bunun korunması diye bir özellik bulunmadığından, onların olagelmesi ile ortadan kalkması da söz konusu değil. Canlı-olmayan cisimler, dış etkenlerin zoruyla biçim değiştirirler. Buna karşılık, bir varolanı canlı kılan iç işleyişi —genetiki— köklü değişmeye uğrarsa, bahse konu varolan, bireyliliğini oluşturan özellikleri yitirir. Değişme, canlı bireyin sınırlarını aşarsa, tür boyutlarına varır. Evrimin, barındırdığı çeşitliliği değişmeye borçlu olduğu doğrudur. Bununla birlikte evrim, değişmeden ibâret değil. Tersine, evrimin gövdesi demek olan türler, çok uzun süre boyunca özgüllüklerini kaybettiren değişmelere uğramaksızın, istikrârlı tarzda varoluşlarını sürdürürler. Şu hâlde değişme, evrimin umûrâdiyesinden sayılamaz. Köklü değişmeler, ender olagelen vakalardır. Ancak, yarattıkları sonuçlar bakımından evrimin en kayda değer olaylarıdır. Köklü genetik değişim, yalnızca kendinde yer aldığı türü yaşatmak yahut ortadan kaldırmak doğrultusunda etkilemekle kalmayıp aynı dirimyerinde bulunan bütün öteki türlere de kendini az yahut çok şiddetle duyurur. Evrimin ana zenbereği köklü genetik değişimlerdir. Yine de genetik dışında kalan çok çeşitli bir değişmeler yelpâzesi, evrime biçimi ile yapısını kazandırır. Bu değişimlerin başlıcaları, daha önce de zikrolunduğu üzre, kosmolojik, geolojik, klimatolojik, meteorolojik, okyanografik kökenlidirler. Görüldüğü gibi evrim, irili, ufaklı birsürü gelişmeyi dile getirir bir maşerî (Alm Kollektiv) terimdir. Köklü genetik değişim başgöstermeksizin, başka çeşit değişmeler vukû bulmaksızın, dönüşümlere, yine de, tanık olunabilir. Bunların her biri, evrimin mecrâında tadilâta yol açabilir.
Evrimde adamakıllı değişimden, ancak tür boyutunda vukû bulduğunda söz edilebilir. Bir türün yeni birine dönüşmesini sağlayan köklü genetik değişmeye değişim/mutation denir. Bir tür, keskin değişmelerin ortaya çıkmadığı ortamda, başka bir anlatışla, yeni çevre basınçlarıyla karşılaşmaksızın istikrârlı şekilde yaşayagidebildiği hâlde, apânsız değişime uğramış bireyleri bulunur ve bunlar yaygınlaşırlarsa, olumsuz doğal ayıklanmayla karşı karşıya kalırlar. Böylelikle köklü genetik değişme, ancak baştan aşağı başkalaşan çevre şartlarına koşut hâlde yürümesi durumunda olumlu doğal ayıklanma ortaya çıkabilir.
Buraya dek Darwin den yola koyulmuş olan çağdaş birleştirimci/sentezci evrim varsayımını açımlamağa çaba harcadık. Bahse konu varsayımda, her biri varsayım ölçüsünde kavramlar ile ıstılahlar kullanılmıştır. Daha Darwin in kendini tatmin etmekten uzak kalan doğal ayıklanma ile varolma mücâdelesi ve Herbert Spencer'ın, Darvinci görüşe soktuğu en uygun gelenin yaşayakalması deyimlerinin, teoride belli yol gösterici değerleri olsa bile, bilimsel olduklarını öne sürmeğe imkân yoktur.[6] Bunlar ve bunlara benzer kavramlar ile deyimler, tekrar tekrar gözlemlere tâbî tutulamadıkları gibi, ölçüye de vurulmadıklarından, tekanlamlı, nicel ifâdelere dönüştürülemezler. Nitekim bu aykırı kavramlar ile deyimlere evrim vakıaları açımlanırken sık sık başvurulması, evrim varsayımının da ona dayanmak zorunda olan tüm biyolojinin de, bilim teorisi çerçevesinde, temelli sorun olmaktan kurtulmalarını engellemektedir.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Hayatın Anatomisi – Canlılar Bilimi Felsefesi – Evrim ve Ötesi' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[1] Eon, bir milyar yılı ifâde eden yerbilimsel/geolojik zaman birimidir.
[2] Stepnen H. Schneider ve Randi Londer: " The Coevolution of Climate and Life", 5. — 7. syflr.
[3] Bkz: Stepnen H. Schneider ve Randi Londer: a.g.e., 7. s.
[4] Bkz: Theodosius Dobzhansky, Francisco J. Ayala, Ledyard Stebbins ve James W. Valentine: " Evolution", 17. s.
[5] George Ledyard Stebbins, Jr: "Darwin to DNA, Molecules to Humanity", 64. s.
[6] Bkz: "Dictionary of the History of Science", 288. s.