Prof. Uğur Derman

Nesih hattı üstadlarından: Yahya Hilmi Efendi

İstanbul'un Süleymaniye semtinde doğdu. Babası, eskiden yeniçeri ocağına mensubken, burası 1826'da söndürüldükden sonra geçimini Bayezid'de kâğıdçılıkla sürdüren Ayntablı Dalkılıç Hacı Halil Ağadır. İlk tahsîlinden sonra Bayezid ve Sultanahmed'de câmi derslerine devamla icâzet alan Yahya, daha küçük yaşlarındayken Mehmed Hâşim Efendi'den (ö.1845) sülüs-nesih meşkıne başladı. Onun yazıya olan istîdâdını sezen Hâşim Efendi, evinde hasta yatdığı son zamanlarında hizmetkârlarına kimseyi yanına sokmamalarını, sâdece "sarı çocuk" geldiğinde kendisine getirmelerini tenbih eder ve bu rahatsız hâliyle ona meşkıni sürdürürmüş.

Yahya henüz 12 yaşındayken hüsn-i hat muallimini kaybedince Darü't-Tıbaati'l-Âmire (Devlet Matbaası) musahhihi Halil Zühdi Efendi'den sülüs-nesih meşkıne devamla, 29 Mayıs 1847'de bu yeni hocasından icâzet aldı. 17 Şubat 1848'de Bâb-ı Seraskerî Nizamiye Jurnal Kalemi'ne dâhil olan genç Yahya Hilmi, burada zamanla mümeyyiz ve müdürlüğe kadar terfî ederek 60 yıla yakın hizmet etti; kendisine sırayla sâlise, sâniye ve ûlâ sınıf-ı sânisi rütbeleri tevcîh olundu.

Son zamanlarında bir gün Jurnal Kalemi'nde namazını edâ ettiği sırada vücuduna felç gelince, Bozdoğan kemerine yakın olan evine hemen götürüldü. Hastalığı biraz hafiflediyse de artık kendinde yazmaya kudret bulamadı, kâğıd kalem elinden düştü. Az zaman sonra felcin artan tesiriyle 23 Kasım 1907 günü sabaha karşı vefat ederek Süleymaniye Câmii hazîresine defnedildi. Yahya Hilmi Efendi'nin aşı boyalı evi, torunu ressam Güzin Duran (1898-1981) ve onun zevci ressam Feyhaman Duran (1886-1970) tarafından 1970 öncesi İstanbul Üniversitesi'ne bağışlanmış olup, hâlen içindeki târihî eşya, levha ve tablolarla birlikte muhâfaza edilmekte, ziyarete açık bulunmaktadır. Bu bina, eski İstanbul'dan kalan yegâne târihî hattat evidir. Doğumundan ölümüne kadar Süleymaniye semtinden ayrılmayan Yahya Hilmi Efendi, yaz mevsiminde de Çengelköy sırtlarında Çakaldağı'ndaki sayfiyesine gider, bahçesiyle meşgul olurdu.

Resmî vazîfesi dışında bütün vaktini hüsn-i hatta adamış; sülüsden ziyâde nesih hattına meyletmiş bir üstad olan Yahya Hilmi Efendi, bu yazı nev'iyle 25 mushaf (sonuncusunun 21. cüz'üne kadar gelebilmişdir), sayısız En'âm ve eczâ-yı şerîfe, delâilü'l-hayrât, evrâd, murakkaat ve hilye-i şerîfe yazmışdır; kaleminin sür'atiyle mârufdur. Buna dâir şu hâdiseyi Necmeddin Okyay üstâdımızdan naklen anlatabiliriz: "Yahyâ Hilmi Efendi Hacc'a gitmeğe hazırlanırken, annesi de birlikte gelmek ister. İkisine yetecek para yok... Genç hattatımız, Ramazan'ın ilk günlerinde bir Kur'ân'a başlayarak, yarım cüz gündüz, yarım cüz gece yazmak suretiyle, bayrama kadar yirmialtı günde tamamlar. Annesi, bu mushafı varlıklı bir zâta götürüp 7.500 kuruş hediyesini alır ve oğluyla birlikte Hac farîzasını îfâ eder. Aynı hattat, ömrünün son yıllarında başladığı bir Kur'ân'ın her gün bir - iki sahifesini yazabilmiştir ki, bu sür'at ile mushaf bir buçuk senede ancak tamamlanmıştır. Bir ay nerede, bir buçuk sene nerede?..."

Yahya Hilmi Efendi'nin bilinen mushafları Topkapı Sarayı Müzesi Kütübhânesi-YY-997 (1271/1854), İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütübhânesi-A.654 (1274/1857) ve Sakıp Sabancı Müzesi-316 (1306/1889)'dedir. Gençlik yıllarına âid nesih yazılarının çok keskin kalemine mukābil, burada zikredilen ilk iki mushafında üslȗbunun henüz oluşmadığı görülür. Onun mükemmelen tamamladığı noksan bir Şeyh Hamdullah mushafının (Türk ve İslam Eserleri Müzesi-3907) sonuna Mustafa İzzet, Mehmed Hulûsi (ö.1874) ve Mehmed Şevkı efendiler, bu hattın Şeyh'e âid olduğunu tasdik etmişlerdir. Yahya Hilmi'nin yetiştirdiği pek az talebesi arasında Şefîku's-Seyfî (ö.1902) ve Rif'at Yazgan (1857 - 1952) sayılabilir. Meşhur Hasan Rızâ Efendi (1849 - 1920) de gençliğinde bir müddet onun talebesi olmuşdur.

Sarıdan dönmüş beyaz sakalı, sâkin davranışları ve daima edebli haliyle Yahya Hilmi Efendi, meslekdaşları arasında aranan ve sayılan bir şahsiyetti.

Yahya Hilmi Efendi'nin henüz 35 yaşındayken hicrî 1285 (1869) tarihinde yazdığı, burada görülen Amme cüz'ü, hattatımızın demir gibi ele sâhib olduğu bir Ramazan ayında koca bir mushafı yazıp bitirdiği devrine âiddir. Yazıldığı devirden bu yana tezhîblenmeden, eczâ hâlinde kalan bu cüz, neredeyse 150 yıl sonra (2015), zamânımız müzehhibelerinden Ebrû Karahan (Dalbaş) eliyle hattına lâyık bir şekilde bezenmiştir.


Resim 1: Yahya Hilmi Efendi'nin yazdığı Amme cüz'ünün unvan sahifesi.


Resim 2: Aynı cüz'ün bir ara sahifesi.


Resim 3: Aynı cüz'ün ferağ kaydı.

Prof. Uğur Derman

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.