İlk saldırıyı atlattık
Brunson'un iade edilmemesini gerekçe göstererek ABD yönetiminin ekonomik alanda başlattığı ilk salvoyu atlattık. Hem de beklenenden daha kısa sürede.
ABD yönetiminin Türkiye ekonomisine yönelik hamlesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti zayıflatma amacı taşıyorsa da aslında bütün Türkiye'yi hedef almış oldu. Başka bir deyişle toplu bir cezalandırma yöntemine başvurdu. Her ne kadar ekonomik araçlar devreye sokulduysa da meselenin aslı esası yine siyasal düzeyde seyretti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir yandan ekonomik tedbirlere başvururken aynı zamanda siyasi bir dil seçmesi ve tüm Türkiye'yi hatta uluslararası kamuoyunu krize karşı harekete çağırması da bu anlamda oldukça önemli.
Bu çağrı iş adamından sıradan vatandaşa, Türkiye muhibbi yabancılardan gurbetçilere kadar karşılık buldu ve daha önemlisi başlayan mobilizasyon kimsenin beklemediği bir sinerji oluşturdu.
Hemen herkes üzerine düşeni yaptı.
Şimdi de trend tersine döndü. Türk lirası hızla değer kazanmaya başladı.
ABD yönetimi ise, büyük bir güce yakışmayacak ifadeler kullanmaya başladı.
Hem Trump hem de yardımcısı Pence bu sonuçlar karşısında yine tehdit dilini kullanmaya başladı.
Pence sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada "gücümüzü sınamayın" demiş özetle. Bu ifadelerin nasıl da çaresizlik içinde söylendiğini anlamak için dahi ya da siyaset bilimci olmaya gerek yok. Bir rahibin iadesi için başlayan müzakereleri "gücümüzü sınamayın" noktasına kendileri getirdi.
Türkiye'nin demokrasisini, hukukunu, milletin iradesini hiçe sayarak.
En şeffaf ve en yüksek katılımlı seçimi ile iki ay önce iktidara gelen Cumhurbaşkanı'nın bu irade ile seçildiğini unutarak.
Şimdi bu nobranlıkları kendilerine bir maliyet olarak geri dönüyor.
Türkiye'nin tavrı ABD yönetiminin tehditlerinden rahatsız olan fakat dile getiremeyen herkesin sesi oldu. Cumhurbaşkanı'nın başlattığı diplomasi atağı ve bakan Albayrak'ın telekonferans sistemi ile gerçekleştirdiği toplantıya gösterilen katılım bu durumun açık bir göstergesi.
Bu ortak tavır, doların ekonomik bir alışveriş aracı değil de Demokles'in kılıcı gibi kullanılmasının yarattığı rahatsızlığın bir yansıması aynı zamanda.
Bunun farkına varan ABD yönetiminin önünde iki yol var.
Ya Türkiye'yi bağımsız ve alternatifleri olan bir devlet olarak görüp karşılıklı saygı ve çıkar bağlamında bir ilişki kuracak ya da boşa çıkan hamlelerinin öfkesi ile daha da hırçınlaşacak.
Trump'ın "Türkiye ABD'den çok faydalandı ama…" diye başlayan açıklaması ikinci seçeneğe işaret ediyor.
Yani ikinci dalganın gelmesi ihtimal dışı değil. Zira Brunson krizi Kasım'daki kongre ara seçimlerini etkileyebilecek bir mesele haline geldi.
Bu durumun gerçekleşmesi durumunda daha da dirayetli durmak zorundayız. Nitekim ekonomik kırılganlığın siyasal irade ile azaltılabildiğini bu süreçte gördük.
Veysel Kurt
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yeni Dünyanın doğum sancıları (13.08.2018)
- Gardımızı düşürmeyelim! (11.08.2018)
- ‘Brunson krizi’ ezber bozacak mı? (06.08.2018)
- Türkiye’ye yaptırım ya da gücün küstahlığı (02.08.2018)
- Trump’ın tehdit dili (29.07.2018)
- ABD-İran gerginliği ve Ortadoğu (28.07.2018)
- Yahudi Ulus Devlet Yasası: Irkçılığın Deklarasyonu (27.07.2018)
- Alman ırkçılığı ve Mesut Özil (23.07.2018)