Arama

Veysel Kurt
Temmuz 27, 2018
Yahudi Ulus Devlet Yasası: Irkçılığın Deklarasyonu

İsrail parlamentosunun kabul ettiği Yahudi Ulus Devlet yasası ile İsrail ırkçılığını yasal düzeyde deklare etmiş oldu.

Yasa'nın başlığı bile içeriğine dair bir önemli ipuçları sunuyor.

Yasanın başlığında İsrail yerine 'Yahudi' kelimesinin kullanılması oldukça bilinçli bir tercih. Yasanın yalnızca İsrail'de yaşayan vatandaşları değil, aynı zamanda bütün dünyadaki Yahudileri ilgilendirdiğinin bir göstergesi. İsrail'i bütün Yahudilerin yurdu olarak tanımlamakta ve bütün Yahudilere ülkenin kapısının açık olduğunu deklare etmektedir.

Devletin de yalnızca İsrail'de yaşayan Yahudilerin değil aynı zamanda diasporadaki Yahudilerin kültürünü, dinini ve tarihini korumakla mükellef kılıyor. Bu özelliği ile aslında diğer ülkelerin iç unsurlarına müdahale edebilme potansiyeli taşıyor. Çünkü devlete sınır dışında bir müdahale hakkı tanımış oluyor. Yasanın bu maddesi bile –daha önce defalarca dile getirmeye çalıştığım- şu gerçeği yeniden açığa vuruyor: İsrail kendini modern dönemin normları ile ortaya çıkmış ve bu normlarla bezenmiş bir devlet olarak tanımlamıyor. Aksine istisnai bir konumdan hareket ederek kendini ayrıcalıklı kılmaya dönük bir söylemi dikte ediyor.

Yahudiliği bütünüyle merkeze alan bu yaklaşımın en dikkat çekici özelliği ise tabi ki ırkçı tonu.

İsrail zaten ırkçı bir devlet. Temelleri öyle atıldı, toprak gaspını ırkçılık üzerinden gerçekleştirdi ve ırkçılık üzerinden genişlemeye devam ediyor. Müphem olan sınırları içindeki, siyasi uygulamaları, genişlemeci politikaları, temsilcilerinin söylemleri de bu ırkçılığın birer göstergesi idi. Yeni yasa ile bu durumu deklare etmiş oldu.

Yasanın içeriğine bakıldığında dikkat çekici hususlara rastlıyoruz. Dilden takvime, diasporadan ulusal tatillere kadar geniş bir kapsama sahip.

Her şeyden önce İsrail'e Yahudi ırkçılığını merkeze alan bir kimlik biçmekte.

Bu yaklaşım aynı zamanda Siyonizm tarihi ile oldukça tutarlı bir mahiyet arz ediyor. "İsrail'in Yahudi toprağı" olduğu ifadesi 1897 Siyonist Kongresi'nde alınan kararın neredeyse bire bir tekrarı. "Kendi kendini yönetme hakkının yalnızca Yahudilere ait olduğu" ibaresi ise yalnızca iki devletli çözümü değil Filistin topraklarında yaşayan Arapları yok sayan bir yaklaşım biçimi. Sınırları belli olmayan ve ısrarla çizilmediği mevcut şartlarla birlikte düşünüldüğünde bu yaklaşımı bu şekilde yorumlamak hiç de zor değil.

Bu zihniyet yasanın tümüne sirayet etmiş. İbraniceyi İsrail'in ana dili olarak ilan ederken Arapçayı ise özel statüye hapsediyor. Bu özel statünün içeriği ve kapsamı ise belli değil.

Bu yasa şimdiye kadar İsrail'in Ortadoğu'nun tek demokratik ülkesi olarak pazarlanmasını mümkün kılan söylemi de boşaltmış oluyor. Bu söylemin gerçeklikle zaten ilgisi yoktu. Liberal ideolojinin bölgede bir pazarlama değeri taşıdığı günlerde yalnızca işlevsel bir tarafı vardı yalnızca.

Bu yasa da açıkça gösteriyor ki, önümüzdeki dönemlerde İsrail daha da dışlayıcı ve agresif bir tavır takınacak. Zaten mevcut konjonktürü kullanarak Kudüs'ün başkent olarak ilan edilmesi başta olmak üzere attığı adımlar kabul edilebilir değil. Ancak buna benzer adımları atması artık daha olası.

Gazze'ye yönelik her türlü saldırganlık ve hatta Gazzelileri Sina'ya sürme politikalarının gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Veysel Kurt

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN