Cezayir'de değişim talepleri ile başlayan gösteriler ilk hedefine ulaştı.
Cumhurbaşkanı Buteflika adaylıktan vazgeçti. Seçimler ertelendi, Başbakan da istifasını sundu ve yeni bir hükümetin oluşturulması planlanıyor.
Çok daha önemlisi yeni bir anayasa yapılacak ve referanduma sunulacak.
Bunların hepsi sokağa dökülen kitlelerin talebi olması dolayısıyla oldukça önemli gelişmeler.
Ancak bu andan itibaren Cezayir'in önünde artık çok daha zorlu bir yol açılmış oldu.
Her şeyden önce artık başladığı varsayılan geçiş sürecinin çok dikkatli yürütülmesi gerekiyor.
Bir yandan kitlelerin talebinin yansıdığı yeni bir Anayasa, siyasi sistem ve seçim sürecinin hazırlanması gerekiyor.
Bu durum istifa etmeden önce Buteflika'nın dile getirdiği vaatlerin yerine getirilerek yavaş ve fakat etkili bir değişim sürecinin yürütülmesini gerektirmektedir.
Bu vaatler arasında Anayasa komitesinin kurulması, milli gelirin daha dengeli dağıtılmasını mümkün kılacak ekonomik reform paketinin uygulanması, seçim sisteminin şeffaflatılması gibi gerçekleştirilmesi elzem ve fakat gerçekten de dikkatli bir hazırlık ve yönetim süreci gerektiren maddeler bulunmaktaydı. Bunlar zaten kitlelerin talep ettiği değişimlerdi.
Ayrıca Buteflika bu vaatleri dile getirdiğinde göstericilerin bu vaatlere ilk tepkisi, Buteflika'nın samimiyetini göstermesi için adaylıktan çekilmesi yönünde oldu. Dolayısıyla istifa ile kitlelerin ilk talebi karşılanmış oldu.
Öte yandan ülkedeki istikrarın devam etmesi ve bu sürecin bir kaosa evrilmemesi şart.
Bunun için bütün kesimlere ciddi sorumluluklar düşmekte.
Muhalefetin şiddete başvurmaması oldukça önemli.
En büyük sorumluluk ülkeyi yıllardır perde arkasından yürüten iktidara düşüyor.
Çünkü bu iktidar yıllardır Buteflika'nın arkasında bir gölge gibi durarak ülkeyi görünmeden idare etti. Buteflika iç savaşı bitirmiş bir isimdi. Ayrıca ordunun görünürlülüğünü azaltma noktasında önemli bir işlevi oldu. Hastalığına rağmen bu durum böyle devam etti.
2013'ten beri felç durumda olan ve tekerlekli sandalyeye mahkum olmasına rağmen Buteflika'nın iktidarında bir güç boşluğu ortaya çıkmaması da bununla ilgili.
Kemikleşmiş bu iktidar yapısının değişimi nasıl karşılayacağı ve nasıl yöneteceği oldukça kritik bir önemi haiz.
Bu anlamda değişim sürecine karşı takınacakları üç ana senaryodan bahsetmek mümkün: Birincisi kitlelerin de talep ettiği üzere siyasi ve ekonomik reform için gerekli olan zemini hazırlamaları ve bu süreçte istikrarı sağlamaları. Zira son yıllarda Ortadoğu'da şahit olduğumuz dönüşüm süreçlerinde -uluslararası aktörler ve terör örgütleri gibi- beklenmedik aktörler de dahil oldu. Dolayısıyla uluslararası aktörlerin müdahalesine ya da terör örgütlerinin etkin olacakları bir alan ortaya çıkmaması herkesin önceliği olmak durumunda.
İkinci senaryo ise eski rejimin güncellenmiş halini üretme çabasına girmeleridir ki, bu senaryoda reformları "yapmış gibi" davranacak ve gösterilerin yatıştırılması yoluna başvuracak. Ancak bu taktiklerin işe yaramadığını artık herkes biliyor.
Üçüncü senaryo ise Mısır'da 2011'den sonra şahit olduğumuz gelişmelerin yaşanmasıdır. Yani ordunun reform sürecinin önünü açması ve fakat aleyhine sonuçlar doğduğunda güç kullanma yoluna gitmesidir. Başka bir deyişle askeri darbe yaşanmasıdır.
Cezayir ordusunun sistem üzerindeki etkisi düşünüldüğünde bu ihtimal daha da artıyor.
Ancak 1992'den sonra gerçekleşen seçimlere darbe ile karşılık vermenin Cezayir'e ürettiği maliyet, ordunun bu süreçte daha ihtiyatlı davranacağına dair bir iyimserlik oluşturuyor. Çünkü yaklaşık on yıl boyunca çatışma yaşamış olan ordunun bir kez daha böylesi bir senaryoya yol açmaması beklenir.
Özetle Cezayir'in önünde bir değişim sınavı var. Bu sınavı başarı ile atlatması durumunda Arap dünyasının yeni lokomotifi olma imkanı elde edebilir. Sınav dediğimiz de kitlelerin iradesinin yansıdığı bir siyasi sistem ve dengeli bir ekonomik dağılım mekanizmasının üretilmesinden başka bir şey değil.
Batılı yorumcuların dile getirdiği ağdalı demokrasi yorumları ile oyalanmaya gerek yok.