İBB seçimlerine bir gün kala gündeme oldukça önemli bir haber düştü.
PKK elebaşı Abdullah Öcalan yazdığı bir mektupla HDP'nin kuruluş amacına uygun olarak üçüncü bir yolu tercih etmesi ve İBB seçimlerinde tarafsız kalması gerektiğini savunmaktaydı.
Ancak kamuoyu bu mektubun içeriğinden çok ifşa ettiği başka gerçekleri tartıştı.
Meğerse Öcalan 18 Haziran'da kendisini ziyeret eden avukatları aracılığı ile HDP ve kamuoyu ile paylaşılması üzere bir mektup göndermiş ve fakat avukatları ve HDP bu mektubu gizlemişti.
Bunun fark eden Öcalan ikinci mektubu kaleme aldı ve hem mesajını iletti hem de avukatları ve HDP'nin kendisine yaptığı karartmayı ifşa etmiş oldu.
Böylece hapiste cezasını çeken Selahattin Demirtaş'ın sosyal medya hesaplarından CHP'ye yaptığı destek açıklamalarının bir ön alma çabası olduğu da ortaya çıkmış oldu.
Ve bu noktadan itibaren birçok soru kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Acaba avukatları ve HDP neden ve hangi cesaretle uğruna açlık grevleri yaptırdıkları, gençleri ölüme terk ettikleri ve bir liderden ziyade bir "mit" muamelesi yaptıkları Öcalan'ın mesajını dikkate almadılar ve gizlediler?
Nedeni şu: HDP bir süredir kendi kitlesinin çıkarlarını merkeze almak ve buna göre bir siyaset izlemek yerine, AK Parti'ye kaybettirme üzerine kurulu bir strateji izliyor.
Başka bir deyişle Türkiye'de AK Parti karşıtı oluşan bir koalisyonun koalisyonun bir parçası dahi olamadı ve bu kampanyanın yalnızca payandası oldu.
2014'te HDP'ye benzer bir ahlaksız teklifin yapıldığını ancak kabul edilmediğini bizzat dönemin parti yöneticileri tarafından açıklandı.
2014'te bunu kabul etmeyen HDP ne oldu da bu sefer bu ahlaksız teklifi kabul etti?
Bu sorunun cevabı HDP üzerinde kimin etkili olduğu sorusu ile ilgili.
Öcalan'ın mektubu açıkça gösterdi ki PKK içindeki çeşitli fraksiyonlar HDP üzerinde de bir güç mücadelesine girmiş durumda.
Bu durum her şeyden önce HDP için ciddi bir çıkmaz.
Türk siyasetinde normalleşme sürecinin bir parçası olması beklenen siyasi bir parti, parçalanmış olan PKK örgütünün her bir fraksiyonun başka bir tarafa çekiştirdiği bir yapıya dönüştü.
Geldiğimiz noktada HDP'nin içine girdiği çıkmaz şu:
Öcalan'dan önce Kandil'deki PKK elebaşlarından önemli bir kısmı İmamoğlu'na açık destek çağrısında bulunmuştu ve HDP bu çağrıya uyarak 31 Mart'ta CHP adayına destek vermişti.
Şimdi ise Öcalan bu tavrın hilafına bir çağrıda bulundu ve HDP'nin tarafsız kalması gerektiğini savundu.
HDP yöneticileri ise yaptığı açıklamada 31 Mart'ta izlediği stratejiyi devam ettireceklerini ilan ettiler.
Bir anlamda Öcalan'ın çağrısını yok saydıklarını ve Kandil'in talimatını yerine getireceklerini deklare etmiş oldular.
Nereden bakarsanız bakın HDP, AK Parti'yi devirme koalisyonunun payandası olarak ve PKK'nın siyasi uzantısı olduğu iddiasını kendi tavır ve tercihleri ile açığa vurarak iki ayağına birden sıkmış oldu.