Veysel Kurt

11 Eylül’den sonra dünya

11 Eylül terör saldırıları üzerinden on sekiz yıl geçti. Bu saldırılar hala tam anlamıyla aydınlatılabilmiş değil.

Ancak saldırılar dünya siyasetinde önemli kırılmalara neden oldu ve İslam dünyasında kapanmaz yaralar açtı.

Başka bir deyişle, saldırılardan sonra Bush "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" demişti ve nitekim birçok şey değişti.

Bush ve ekibinin saldırılar nedeniyle bütün dünyayı cezalandırma üzerine kurulu söylem ve politikaları Afganistan işgali başlayıp, Ortadoğu siyasetini ters yüz eden Irak işgali ile devam etti.

11 Eylül'den hemen öncesine bakıldığında ABD Dış Politikası ve özellikle Ortadoğu'da yürüttüğü politikalar belirsizliklerle dolu bir noktaya evrilmişlerdi.

George W. Bush, 2000 yılında oldukça tartışmalı bir seçimden sonra iktidara geldiğinde nasıl bir dış politika çizgisi izleyeceği çok net değildi.

Ortadoğu'da Clinton'un kurmaya çalıştığı düzenin iki ayağı da çatırdıyordu. Ariel Şaron'un 28 Eylül 2000'de Haremüşşerif'i ziyaret etmesi nedeniyle İkinci İntifada başlamıştı. Bush yönetimi bu meseleye Clinton dönemindeki gibi müdahil olma konusunda isteksiz gibiydi ancak çatışmaların yoğunlaşması karşısında hareketsiz kalması beklenemezdi.

İran ve Irak'a yönelik uygulanan 'Çifte Kuşatma' politikasının revize edilmesi gerektiği açıktı ancak yönetim bu konuda da ne yapacağını tam olarak bilmiyordu.

1998'de "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" inisiyatifinin sözcüleri Clinton'a Irak'ın kitle imha silahları kullanmasının kesin olarak önüne geçilmesi için askeri güç ve moral üstünlüğün sağlanması gerektiğine dair bir mektup yazdı. Bu inisiyatifin baş aktörleri (Richard Perle, William Kristol), Bush'un savunma bürokrasisinde kilit görevlere gelmişti ancak Bush yönetiminin Irak ve İran başta olmak üzere Ortadoğu'da nasıl bir politika izleyeceği henüz net değildi.

ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasının zayıfladığına yönelik kanaat, bir politika değişiminin zeminini hazırlarken, yeni stratejinin bir önceki dönemin zorlayıcı diplomasinin devamı mı olacağı yoksa daha müdahaleci bir çizgiye mi evrileceği belli değildi.

Bush yönetiminde yer alan ve "Şahinler" olarak adlandırılan Savunma Bakanlığı yetkilileri, Irak yönetiminin sıkıştırılması ve muhalefetin desteklenmesinden yana iken, Dışişleri Bakanı Powell ise "akıllı yaptırımlar" uygulanmasından yanaydı. Irak'la ilgili yönetim katı bir politika izleyeceğinin sinyallerini verirken, Hatemi'nin ikinci kez seçilmesi Avrupa ülkelerinin normalleşme beklentilerini yükseltmişti. Bu koşullarda Bush yönetiminin Ortadoğu'da nasıl bir politika izleyeceği netleşmemişti. Entegre bir strateji ile bölgesel düzeyde uygulanabilecek bir politikanın ipuçları da görünmüyordu.

11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler'e yapılan terör saldırıları, ABD'nin dış politikasındaki belirsizlikleri giderdi ve ciddi bir kırılma yarattı. ABD, bu saldırılar sonrasında oldukça agresif bir dış politika çizgisi benimsedi. Bu agresiflik gerek söylemsel düzeyde gerekse politika yapımında kendini gösterdi. Saldırıların sorumlusu olarak El-Kaide'nin gösterilmesi ile birlikte uluslararası terörizme karşı savaş söylemini beraberinde getirmişti.

Bush'a göre "uluslararası terörizme karşı savaş önceliklerden biri değil, önceliğin ta kendisiydi. Bu durum jeopolitik bir rekabetten öte iyiyle kötünün savaşıydı."

12 Eylül gününden itibaren Bush'un yaptığı konuşmalardan akılda kalan cümleler ABD'nin yeni dönemdeki eğilimlerini özetler nitelikteydi.

"Teröre karşı savaş", "haçlı seferi", "önleyici savaş", "ya bizden yanasınız ya düşmandan yana" gibi ifadeler ABD yönetiminin işgal politikasının işaret fişekleriydi.

Amerikan düşünce kuruluşları bu söylem ve politikaları savundukları oranda yönetimden destek aldılar.

Kamuoyunda bu söylemlere yapılan itirazlar oldukça sönük kaldı, dahası itiraz eden bir çok akademisyen ve gazeteci teröre destek verdiği gerekçesiyle mahkum edildi.

Üniversitelerde fişleme yapan özel kurumlar kuruldu. Bunlardan en çok bilineni "campus watch" internet sitesiydi.

Kısacası Bush yönetimi 11 Eylül saldırılarının faturasını İslam dünyasına kesti.

11 Eylül sonrasında uygulanan politikanın Ortadoğu başta olmak üzere İslam dünyasına maliyetini bir sonraki yazıda tartışalım.

Veysel Kurt

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.