İç siyaset açısından tuhaf günler yaşıyoruz.
Yaşananları arka arkaya yazsak bile tuhaflık kendini belli edecek.
AK Partili eski isimlerin parti kurma çalışmaları gündemi tamamen domine etti.
Hem AK Partili siyasetçiler hem de TV yorumcuları ve gazeteciler sabah akşam bu konuları tartışıyorlar.
AK Partiden kimlerin istifa ettiği, istifaların arkasının nasıl geleceği, yeni partilerin nasıl ve ne zaman kurulacaklarına dair soru ve yorumlardan başka bir şey duyamaz olduk.
Gündeme dikkatlice baktığımızda aslında istifa eden birkaç isim ve ihraç istemiyle disipline sevk edilenler dışında yeni bir şey yok.
Bu konular önemli mi, elbette ki önemli. Ancak bütün gündemimizi rehin alacak kadar değerli olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim.
Garabet ise bu tartışmaların AK Parti ve camiasına zarar vermesine rağmen en hararetli tartışmaların AK Parti çevrelerinde yapılıyor olması.
Muhalefet de sessiz sedasız kendi gündemi ile meşgul oluyor. Neredeyse bu konulara girmiyorlar bile.
Bir başka deyişle AK Partililer kendilerini tartışmaktan başka bir şey düşünemez oldular.
Halbuki kafalarını kaldırıp baksalar, kendi tabanlarının dertlerini görecek ve bunun üzerinden siyaset yapma imkanlarını görecekler.
İmamoğlu'nun sel felaketi karşısındaki umarsız tavırları, işi gücü bırakıp kayyum ziyaretleri yapması, işçi kıyımları v.s…
Günlerdir İmamoğlu'nun işten çıkardığı binlerce işçi İBB önünde eylem yapıyorlar. Daha doğrusu yapmaya çalışıyorlar.
Seslerini medya üzerinden duyurmak için gece gündüz, az ya da çok sayıda insanla İBB önünde duruyorlar.
En sonunda içlerinden birisi dayanamayıp "nerde bu milletvekilleri" diye sordu.
Çok haklı bir soru.
Yalnızca vekiller değil, nerde STK'lar, sendikalar, medya v.s…
Bir AK Parti belediyesinde benzer bir şey olduğunu düşünelim.
Milletvekilleri ve işçi sendikaları çadır kurar, nöbetleşe açıklama yaparlardı.
Uluslararası medya bile her gün haber ve görüntü geçerdi.
Halbuki AK Parti temsilcileri, tabanı ve bağımsız sendikalar bu durumlara hiç yabancı değiller.
Önemli bir kısmı bu tabandan geliyorlar.
Anne ya da babaları olmasa bile yakın akrabaları, komşuları ve çevreleri bu tabanın en önemli ayağı.
Dahası bu işten atılanlar arasında da tanıdıkları ya da akrabaları olma ihtimali büyük.
O halde durum neden böyle?
Atalet mi yoksa yabancılaşma mı?
Atalet varsa eğer aşılabilir. Uyarılar ve kısmi kadro değişimi ile bir dinamizm yaratmak mümkün.
Ancak bu tablo AK Parti elitlerinin kendi tabanına yabancılaştığına dair bir işaretse o zaman işler kötüye gidiyor demektir.
Zaman zaman bu eleştirilerin kapalı çevrelerde dile getirildiğini herkes biliyor artık.
Ancak konuşulması başka, tabanın haklarını korumayan bir görüntü oluşması bambaşka durumlara işaret ediyor.
AK Parti'nin kendini sıradan bir siyasi partiyi aşan, dava bekçisi bir hareket olarak gördüğünü hatırlamakta fayda var.
Bu bakış açısı bu güne kadar seçim dönemlerinde başarılı sonuçların, kriz dönemlerinde de krizleri aşmak için imkanlarını sundu.
Mevcut durgunluğu aşıp yeniden toplumun ve Türkiye'nin umudu olacaksa bu dinamizmin retorik düzeyindeki tuzaklarından arınıp dinamizmin kendisine kavuşmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'nın son günlerdeki bütün uyarıları da aslında bu çerçevede dönüyor.
Veysel Kurt