Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye krizi ile ilgili önemli açıklamalar yapmaya devam ediyor.
Güvenli bölgeden, İdlib'e, mülteci meselesinden siyasi sürece kadar ardı ardına sarfettiği sözler, oldukça dikkat çekici.
Güvenli bölge ve "kapıları açma" üzerinden gündeme getirdiği mülteci meselesi en önemli olanları.
Bu sözlerin muhatapları nezdinde de karşılık bulduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Çünkü artık Suriye krizinde top çevirme, meseleleri görmezden gelme, maliyeti Türkiye'ye yıkma dönemi bitti.
Her şeyin bir limiti var, Batılı ülkelerin takip ettiği siyasetin limitleri de çoktan doldu.
Kriz başladığında Esed'e karşı pek şahin duran bir çok Avrupa ülkesi, Obama'nın harekete geçmeyeceğini anlayınca geri çekildiler.
Mülteci akını başladığında da, mülteci hakları gibi beylik laflar ve göstermelik tavırlarla işin içinden sıyrıldılar.
Aylan bebeğin cesedi kıyıya vurduğunda vicdan şampiyonluğu yapmak da onlara düştü.
Çok az mülteciyi kabul ederek esas yükü Türkiye'nin üzerine yıkmaya koyuldular.
Bu konuda başarılı olduklarını da itiraf edelim.
Taahhüt ettikleri mali ve lojistik yardımları bile ne zamanında ne de gerektiği şekilde sağladılar.
Mültecilerin Avrupa girişi bir yana, Türkiye'ye doğru hareketlenmesi bile Avrupa siyasetini felç etmeye yetti.
Merkez partiler ne söylem ne de politika geliştirebildi.
Merkel bir ara liderlik havasına girdi ve cesur davranmak için çabaladı. Buna karşın Irkçılık tırmandı, aşırı sağ partilerin oyu hiç olmadığı kadar arttı ve bu partiler iktidara oynamaya başladı.
En önemli malzemelerinden biri de mültecilerdi.
Bütün bunlar olup biterken Türkiye'deki mülteci sayısı yüz binlerle ifade edilebilecek rakamlarla arttı.
Türkiye'de de mülteci karşıtlığını kaşıyan siyasiler türedi ve toplumda karşılık bulmaya başladı.
Türkiye bir yandan mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşırken, bir yandan da mülteciler üzerinden sansasyon yaratan söylem ve eylemlerle uğraşmak durumunda kaldı.
Çok kısa sürede o kadar mülteci geldi ki teknik düzeyde kalan önlem ve çözüm arayışları doğal olarak yetersiz kaldı.
Tam da bu gerekçeyle esas olarak mülteci meselesine kalıcı bir çözüm bulmak için uğraş verdi, veriyor.
Kalıcı çözümün en önemli ayağı tabi ki güvenli bölgeydi.
Fakat bu konuda da Türkiye'ye destekleri olmadı.
Rusya ve rejim İdlib ve diğer çatışmasızlık bölgelerini vuruken itirazlarını duymadık.
ABD ile yürütülen güvenli bölge görüşmelerinde sağır ve dilsizi oynadılar.
Dahası PKK/PYD kendi ülkelerinde Türkiye karşıtı rahatça protesto gösterileri düzenlediler.
Türkiye hem bugünlerde hem de önümüzdeki yıllarda baş etmekte zorlanacağı risklerle karşı karşıya kalmış durumda.
Dolayısıyla ya Suriye krizine muhatap ülkeler işbirliği mantığıyla sorumluluk üstlenecekler ya da söz konusu maliyeti paylaşmak zorunda kalacaklar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başta "kapıların açılması" olmak üzere Suriye ile ilgili yaptığı çıkışlar gerçekleri dile getirdiği kadar aynı zamanda muhataplarına son uyarı olarak da okunmalı.