Zekeriya Erdim

Camiler de okul, okullar da cami olsun

İnsanı aklen, ruhen, bedenen terbiye ederek benlik, kimlik, kişilik oluşumunu sağlama konusunda; diğer unsurları bir kenara bırakacak olursak, üç ana kurum var. Toplum zincirinin halkalarını oluşturan aileler, örgün eğitim hizmeti veren okullar, yaygın eğitim rolü üstlenen camiler; birbirlerini destekleyerek ve tamamlayarak, sosyal dokunun hamurunu yoğuruyorlar.

O zaman, demek oluyor ki; camilerin de her yaş ve seviyedeki insan için birer "okul", okulların da her yaş ve seviyedeki insan için birer "cami" olması gerekiyor. Bu ise, söz konusu kurumların; kadrosuyla, mevzuatıyla, müfredatıyla, fiziki altyapısıyla, her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine uygun olması anlamına geliyor.

Bir başka ifadeyle, ibadethaneler; belirli saatlerde kullanılıp, onun dışındaki zamanlarda kapısına kilit vurulan mekânlar olarak görülmemeli. Kültür ve medeniyet tarihimizin altın çağlarında olduğu gibi; insanın, toplumun ve hayatın merkezi haline gelmeli.

Öte yandan; okulların da dinimizin ve dünya görüşümüzün temel değerleri ile barışık olduğunu görmeliyiz. Yetişme çağındaki çocuklarımızı ve gençlerimizi emanet ettiğimizde; bize ve değerlerimize düşman hale getirilmeyeceklerini bilmeliyiz.

Okulların yaz tatiline girdiği, camilerin Kur'an Kursu faaliyetleri için aktif hale geldiği şu günlerde; bazı noktalara dikkat çekmek istiyoruz. Yakın geçmişte yaşanan örneklerden ve öykülerden yola çıkarak; kaş yapalım derken göz çıkarmamak için, özellikle din görevlilerine yahut diyanet camiasına, oynadıkları rolün hassasiyetlerini hatırlatma gereği duyuyoruz.

DOĞRU DİN

Her şeyden önce, çocuklarımıza ve gençlerimize din öğretecek Diyanet görevlilerinin; doğru bir din anlayışına ve yaşayışına sahip olmaları gerekir. Tarih boyunca, gaflet ya da ihanet sebebiyle üretilmiş hurafelerin ve din cübbesi giydirilmiş örflerin, adetlerin, geleneklerin; pirincin içindeki taşlar gibi, ayıklanıp atılması gerektiği fikri benimsenmelidir.

Arızalı din anlayışı ve yaşayışı yüzünden, başımıza gelen belalar; insanların, mezheplere ve meşreplere karşı mesafeli durmalarına sebep oldu. Sütten dili yananlar, yoğurdu üfleyerek yemeye başladılar; "cami cemaatinden başka cemaat tanımam" sözü, yaygın bir tekerleme haline geldi.

İfrat ile tefrit arasında savrulup duran söylemler ve eylemler; yeni nesillerin, akıllarını ve ruhlarını bulandırıyorlar. Kur'an ve sahih sünnet ekseninde; İslam'ın hem iman, hem amel, hem de tavır bakımından yeniden inşasına ihtiyaç var.

EHİL KADRO

İşte bu noktada; İmam ve Müezzin kadrolarının, etkinlik ve yetkinlik durumları gündeme geliyor. Dini müktesebatlarının yeterli olduğunu kabul etsek bile; pedagojik formasyon konusunda, aynı şeyler söylenemiyor.

Camilerin okul olabilmesi için; ezan okuma yahut namaz kıldırma memurluğunun ötesine geçme zarureti var. Ancak biliyoruz ki; din görevlileri, yetişme sürecinde formasyon eğitimi almıyorlar.

O halde, mevcut kadroları bu amaca uygun hale getirmek için; iyi bir hizmet içi eğitim programı gerekir. Onlara, bir paket program dahilinde; sosyoloji, psikoloji, pedagoji, dil ve anlatım, halkla ilişkiler ve iletişim formasyonu kazandıracak eğitimler verilmelidir.

Şüphesiz, bu bakış açısı; din görevlisi yetiştiren birimlerin ve kurumların mevzuatına, müfredatına da yansıtılmalı. Çocuklara, gençlere, yetişkinlere, yaşlılara dünya ve ahiret rehberliği, önderliği yapacak kişilerin yetiştirilmesiyle ilgili sistem; gözden geçirilip, yeniden kurgulanmalı.

UYGUN ORTAM

Eskiden, camiler külliyeler halinde yapılır; temel ihtiyaçlara cevap verecek muhtelif birimler, bir arada bulunurdu. Mekân açısından, hayatın merkezi; mensupları bakımından, toplumun özü ve özeti olurdu.

Devletin dine ve dindarlara düşman olduğu dönemlerde; ibadethanelerin alanı ve anlamı daraltıldı. Camiler, hayatın merkezi ve toplumun meclisi olmaktan çıkarılıp; "namaz kılınan yer" tanımıyla sınırlandırıldı.

Okullar ise; uzun süre, dine ve dindara kapılarını kapattılar. İnanma ve inandığı gibi yaşama iradesi gösterenleri; fikren ve fiilen, sistemin dışına attılar.

Son yıllarda; devlet ile milletin barışmaya başladığı bir süreci yaşıyoruz. Bir yandan köprüleri kurmaya, yaraları sarmaya çalışıyor; öte yandan, yaşanmışlıkların yansıması olan bir tutukluğu yaşıyoruz.

Artık camilerimiz de okul; okullarımız da cami gibi olmalı. Biri örgün eğitimin, öteki yaygın eğitimin merkezi kimliğiyle; aynı unu elemeli, aynı hamuru yoğurmalı.

Kadroları ona göre yetiştirmeli; ortamları ona göre oluşturmalıyız. Yüksek ve yüce dağların başına doğru uçma niyeti, gayreti içinde bulunan devlet, millet kuşunun; iki sağlam kanadı gibi çalıştırmalıyız.

Ana gövde ise, hiç şüphesiz; anne, baba, çocuklar ve diğer yakınlardan oluşan aile. Çekirdekten fideye, fideden fidana, fidandan ağaca, ağaçtan bahçeye, bahçeden daha ötelere doğru büyüyüp gelişen bir silsile.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.