Eskiden beri, okur-yazar olmak; her şey demek değil, ama çok şey demek. Bilgiye ulaşma ve aydınlanma yolunda; en önemli eşiklerden birini geçebilmek.
Bir başka ifadeyle; "adam olma" sürecinin ön adımlarından birisi. Kalite ve kariyer sahibi olmanın; en önemli göstergesi.
Bir zamanlar, işkal kuvvetlerinin emrivakileri ile harf inkılabı yapılmış, yani alfabemiz değiştirilmiş; bir gecede, okuma-yazma bilenlerin oranı sıfıra indirilmişti. Tarihimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle, dinimizle, devletimizle irtibatımız kesilmiş; köklü bir millet, kütük kovuğundan çıkmış yeni yetme topluluk haline getirilmişti.
Hatta, eski alfabe ile okumaya-yazmaya devam edenler; muhtelif şekillerde cezalandırıldılar. Böylece; başlarına balyoz vurulup, hafıza kaybına uğratılmış gibi oldular.
O zamanlar; yeni alfabe ile okuma-yazma bilenler, çok zor bulunuyordu. Bulunabilenler de; iyi yerlerde, kolayca devlet memuru oluyordu.
Şimdilerde ise; devletin en üst kademeleri tarafından, millet okuma-yazma öğrenmeye teşvik ediliyor. Gerek merkezi hükümetler, gerekse yerel yönetimler tarafından yapılan organizelerle; isteyen herkese, karşılıksız eğitim hizmeti veriliyor.
Okumayı-yazmayı öğrenip, farkı fark edenlerin bir kısmı; ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim düzeylerine doğru devam ediyorlar. Örneklerden anlaşıldığına göre; bazıları, kendi çocukları yahut torunları ile aynı sınıflarda ve sıralarda okuyup, birlikte diploma almanın zevkini tadıyorlar.
Ancak, modern zamanda okur-yazar olmak; yirmi dokuz harflik alfabe ile imla kurallarını bilmek anlamına gelmiyor. Okulları bitirmek, karneleri ve diplomaları almak; artık yeterli olmuyor.
Çünkü, hayat; kesintisiz bir kalite ve kariyer yarışına dönüştü. Ayrıca, bilimin ve teknolojinin ileri seviyelere ulaşmasıyla birlikte; bizim için, yeni okuma-yazma alanları ve konuları da gelişti.
ÇOKLU DÜNYA DÜZENİ
Artık dünya; dengeleri bozacak kadar hızlı dönüyor. Zamanın akışı, zeminin kayışı; alıcı gözüyle bakıldığında bile, hayal-meyal görünüyor.
Hemen her açıdan; çok boyutlu bir çağda yaşıyoruz. Aynı zaman ve mekân dilimi içinde, birden fazla cephede; hem kovalıyor, hem kaçıyoruz.
Dünyamız büyüdükçe ve genişledikçe; ihtiyaçlarımız da artıyor ve çeşitleniyor. Çoklu dünya düzeninde; çok yanlı ve yönlü insan modeli de zaruret haline geliyor.
Ana dilimizle, iyi düzeyde okur-yazar olmanın yanında; başka dilleri de bilme ihtiyacı var. Eskiden tek başına meslek, branş, bölüm özelliği taşıyan bilgi ve beceriler; günümüz dünyasında, tamamlayıcı yahut destekleyici unsurlar olarak görülüyorlar.
Sadece kitapları, gazeteleri, dergileri okumamız, anlamamız, yorumlamamız yetmiyor; olayları, durumları, sahaları, sektörleri, algıları, imajları, tezgâhları, tuzakları, tehditleri, fırsatları da okuyup anlamamız gerekiyor. Bir sosyal medya okuyuculuğu ve yazıcılığı bile; başlı başına ve ileri düzeyde ihtisası gerektiriyor.
Elle yazarak bilgi kaynaklarını ve kanallarını çoğaltmaya göre; matbaanın icat edilmesi ve basılı materyalde seri üretime geçilmesi, büyük bir devrimdi. Fakat bilişim teknolojisinin gelişmesi sayesinde oluşan erişim kanalları ve imkânları; kısa zamanda, devrimi de devirdi.
Her birimiz için, ömür kısadan da kısa; yol uzundan da uzun gibi. Çağın gerektirdiği düzeyde okur-yazar olanlar; kişisel, kurumsal, toplumsal ve evrensel bazda gücün, imkânın sahibi.
YARININ EĞİTİMİ
Hz. Ali (r.a), annelere ve babalara yönelik bir beyanında; "Çocuklarınızı, kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin" diyor. Bu durum, yeni nesillerin eğitim ve öğretim süreçlerinde; aileden okula, okuldan topluma aynı bakış açısı ile hareket etmeyi gerektiriyor.
Ancak, çoklu dünya düzeninde; doğru bilgiye ve bilince ulaşmanın önünde, uzun ve yüksek atlamalı engeller var. Denetimden uzak erişim kanalları ve kaynakları; hakikati sulandırıyor, bulandırıyor, kirletiyor, zehirliyor, çarpıtıyor, ters yüz ediyorlar.
Okumanın ve yazmanın, yeni metot ve tekniklerle birlikte; etkili silahlardan daha etkin kullanıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Onun için; hem yarınları yakalamak, hem de hakikat bilgisini ve bilincini korumak gibi bir sorumluluk taşıyoruz.
Okullarımızın mevzuatı, müfredatı; bu anlayış ile hazırlanmalı. Her seviyeye uygun bir dil ve üslupla; hayatı ve içindekileri, doğru okuyup yazmamızı sağlayacak dersler okutulmalı.
Ayrıca; "sivil mektepler" diye tanımladığımız vakıflar, dernekler, sendikalar ve hatta siyasi partiler de planlarını, programlarını buna göre yapmalılar. Örgün ve yaygın eğitim hizmeti veren özel sektör kuruluşları; özgün projelerle, birkaç adım önden gitmeliler.
Birlikte; iyi ve ileri düzeyde okur-yazar olmalıyız. Kaderin gayrete âşık olduğu bilgisi ve bilinci ile hareket edip; istiklalimizin ve istikbalimizin inisiyatifini, kendi elimize almalıyız.
Zekeriya Erdim