Son yıllarda, "Eğitim Fakülteleri iyi öğretmen yetiştiremiyor" fikri; yaygın bir ön kabul haline geldi. Sistemden ve sonuçlarından memnun olmayanlar öğretmenlere; öğretmenlerin hal ve gidişlerinden memnun olmayanlar Eğitim Fakülteleri'ne yöneldi.
Eleştirilerin odak noktasında bulunan YÖK; bu günlerde yeni bir çaba içinde. Nitelikli öğretmen yetiştirme amacına yönelik olarak; ek tedbirler alma peşinde.
Eğitim Fakülteleri'ne gelen öğrencilerin, yani muhtemel ya da müstakbel öğretmen adaylarının kalite standartlarını yükseltmek için; "taban puan" şartı getirmeyi planlıyor. Bununla bağlantılı olarak, faturanın bir kısmını da Milli Eğitim Bakanlığı'na çıkarıp; ortaöğretimin zayıf olduğundan ve dolayısıyla öğrencilerin yükseköğretime hazırlıksız geldiğinden dert yanıyor.
Böylece; "Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?" noktasına gelmiş oluyoruz. Çünkü; ortaokullarda ve liselerde görev yapan öğretmenlerin, idarecilerin Eğitim Fakülteleri'nde yetiştirildiklerini hepimiz biliyoruz.
Kurumların sorumluluk alanları ve oranları bir yana; asıl mesele, nitelikli öğretmenin nasıl yetişeceğidir. Bu ise; sonucu değiştirmek için, süreci değiştirmek yahut safhalara müdahale etmek anlamına gelir.
BİRİNCİ SAFHA
Biz biliyoruz ki; insanlar madenler gibidir. Doğuştan getirdikleri kabiliyetlerin ve kapasitelerin; alanları da, oranları da farklıdır, çeşitlidir.
Bu gerçeğin tahlilinden; insanların, hayatın içindeki işlere, mesleklere, meşguliyetlere yakınlık ve yatkınlık durumlarının da farklı olacağı mesajını alırız. İşler ile istidatlar arasında bağlantı kurup; fıtri kabiliyet ve kapasitelerine uygun olan alanlara, bölümlere yönlendirmemiz gerektiği sonucuna varırız.
Bütün mesleklere, meşguliyetlere uygulanması gereken bu gerçek; öğretmen ve idareci kadrosu için daha fazla geçerlidir. İlkokulda, ortaokulda çocukların ve gençlerin ilgi ve yetenek alanları, oranları belirlenip; lisede ona uygun meslek okullarına gönderilmelidir.
Anaokulunda başlayıp ilkokulda devam eden gözlem süreci, ortaokulda tamamlanmalı; diplomayla birlikte, mesleki yönlendirme raporu da çıkmalıdır. Madeni öğretmenlik mesleğine müsait olan çocuklar ve gençler; özel müfredatlı Öğretmen Meslek Liseleri'nden birine gitmenin yollarına bakmalıdır.
İKİNCİ SAFHA
Yetmişli yıllarda, bunun iyi bir örneği vardı. Öğretmen Okulları; hem ortaokul düzeyinde, hem lise düzeyinde sınavla öğrenci alıyorlardı.
Mevzuatı, müfredatı özeldi. Kadrosu seçme, fiziki altyapısı güzeldi.
Uygulamalı dersler için, atölyeler vardı. Son sınıfa gelenler, belirli zamanlarda ilkokullara gönderilip; ciddi düzeyde staj yapıyorlardı.
Mezunlarının bir kısmı ilkokul öğretmeni oluyor; bir kısmı ortaokul öğretmenliği için Eğitim Enstitüleri'ne, diğer bir kısmı da lise öğretmenliği için Fen ve Edebiyat Fakülteleri'nin ilgili bölümlerine gidiyordu. Fakültelere gidenler; akşamları ve hafta sonları Yüksek Öğretmen Okulları'nda pedagojik formasyon derslerine devam edip, iyi öğretmenler olarak yetiştiriliyordu.
Şimdi de benzeri yapılıp; Öğretmen Meslek Liseleri, öğretmen adaylarının okulları olmalı. Genelde mesleğe, özelde branşa hazırlığın temelleri atılıp; Eğitim Fakülteleri'nin altyapısı haline gelmeli.
Böylece; öğretmen yetiştirme süreci, lisede başlamış olur. Üniversiteye daha hazırlıklı gider; mezun olduğunda, daha nitelikli bir öğretmen haline gelir.
ÜÇÜNCÜ SAFHA
Şüphesiz, Eğitim Fakülteleri de yeniden yapılandırılmalıdır. Mevzuatı, müfredatı, fiziki altyapısı ıslah edilip; akademik yaklaşımla pedagojik yaklaşımın sentezi yapılmalıdır.
Her şeyden önce; ilgi ve yetenekleri bakımından öğretmenlik mesleğine yakın ve yatkın olmayanlar, bu fakültelere kabul edilmemeli. Sadece Öğretmen Meslek Lisesi mezunları; diploma notuna ve meslek, alan, bölüm, branş eksenli sınav sonuçlarına göre girebilmeli.
Eğitim Fakülteleri'nin temel zaaflarından biri; hayattan kopuk olması. Öğretmen adaylarının, teorik ağırlıklı yetiştirilmesi; okul ve sınıf ortamlarından uzak kalması.
Bunun çözümü; her Eğitim Fakültesi'nin bünyesinde, bir Uygulama Okulu'nun olmasıdır. Öğrencilerin, amfilerde öğrendikleri teorik bilgileri; sınıflarda uygulama imkanı bulmasıdır.
Bugün daha çok Tıp Fakülteleri'nde uygulanan yaparak, yaşayarak öğrenme modeli; aslında bütün meslekler için, dolayısıyla öğretmenlik için de zaruri bir ihtiyaçtır. Okul ortamında yetişen öğretmenler; doğal olarak, daha nitelikli olacaktır.
DÖRDÜNCÜ SAFHA
Bütün bu tedbirlerin işe yaraması, öngörülen amaçlara etkin bir biçimde ulaşılmış olması için; yapılması gereken bir şey daha var. On sekiz milyon çocuğu ve genci emanet ettiğimiz, bir milyon öğretmen ve idareci kadrosu; temel bakış açısında değişiklik bekliyorlar.
Genel imaj ve itibar açısından da, özlük hakları ve imkanları bakımından da; öğretmenlik mesleği daha cazip hale getirilmelidir. Razı olunan değil, arzu edilen bir alan altyapısı oluşturulmalı; tercih edenler, teveccüh gösterenler arasından ihtiyaca göre seçilebilmelidir.
Çünkü; öğretmene verilen değer, eğitime verilen değer demektir. Bu alana yapılan yatırımlar; hayatın bütün alanlarında ve konularında, uzun vadeli katma değere dönüşecektir.
Ancak; itibar, tek taraflı ve karşılıksız ikram edilen bir şey değildir. Öğretmen ve idareci kadrosu da; bu itibarı hak edecek bir duruş ve davranış süreci içine girmelidir.