Eğitimde özelleşme
Bir zamanlar, özellikle özel sektörün yatırım ve üretim kapasitesini aşan alanlarda ve konularda; çok sayıda KİT'ler (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) vardı. Bu işletmelerde çalışanlar ve yönetici olanlar; sırtlarını devlete dayamış olmanın rahatlığı yahut rehaveti içinde, çok imkânla az değer üretiyorlardı.
Zamanla, anlayış ve işleyiş bakımından; hat safhaya ulaşan hantallaşmalar oldu. Giderek, KİT'lerin hemen tamamı; sürekli zarar eden, devletin ve milletin sırtına taşınması zor yükler bindiren kurumlar haline geldi.
1985 yılından itibaren; özelleştirme süreci başladı. Çok sayıda KİT, özel sektöre devredilerek; hem zararların önlenmesi, hem de kar edilecek hale gelinmesi sağlandı.
Aslında, bu süreçten; eğitim sektörünün de istifade etmesi gerekiyordu. Fakat nedense; sağlıkta bile özel sektörden hizmet satın alma yoluna gidilirken, eğitim sektörü özelleştirme kapsamının dışında tutuldu.
Şimdi biz, yeni öğretim yılının hazırlıklarıyla meşgul olduğumuz ve yeni bir yürütme modeline geçmek üzere bulunduğumuz şu günlerde; bu konuyu, yeniden gündeme getirmek istiyoruz. Eğitimde özelleşmenin önünün açılmasının; çok yönlü faydalar getireceğini düşünüyoruz.
GEREKÇELER
Bazı ülkelerin toplam nüfusu kadar öğrencisi bulunan, toplam çalışanı kadar öğretmen ve idareci istihdam etmek zorunda olan bir ülkeyiz. Devlet olarak okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise sürecinde toplam 13 yıl eğitim hizmeti vermekte; devlet memuru olan herkesi, çok özel istisnalar dışında 65 yaşına kadar istihdam edip, ondan sonra da emeklilik yükünü yüklenmekteyiz.
Bütün bu safha ve süreçlerin, hakkını vererek; olumlu ve verimli geçmesini sağlayamıyoruz. Ektiğimiz kadar biçemiyor; emek verdiğimiz kadar ürün alamıyoruz.
Objektif kriterlere göre, performans değerlendirmesi yapıp; başarıyı ödüllendiren, başarısızlığı cezalandıran bir mekanizma mevcut değil. Fayda ve maliyet analizi yapan, işletmelerin kar ya da zarar durumlarını tartan bir terazi yok; çalışan herkese de, yapılan her işe de devlet baba kefil.
Tezgâhın başında duranlar, dükkânın sahibi olmadıkları ve sahibinin yakın denetimi yahut gözetimi altında bulunmadıkları için; yeteri kadar sorumluluk hissetmiyorlar. Konumları ve durumları, elde edecekleri hasılata bağlı olmadığı için; işi ve işletmeyi, kendi işleri ve işletmeleri gibi sıkı tutmuyorlar.
Bu esnek, hatta gevşek anlayış ve işleyiş; kalitenin düşük, maliyetin yüksek olması sonucunu doğuruyor. En stratejik yatırım ve hizmet alanı olan eğitimde, arzu edilen sonuçların alınamaması; devlete ve millete, sosyal ve ekonomik yönden, çok pahalıya mal oluyor.
Kayda değer düzeyde özelleştirme; bu işin çözüm yolu olabilir. Devletin desteği ve denetimi ile özel sektörün iş yapabilme yeteneği uç uca eklendiğinde; eğitim hizmetleri, yüz ağartacak noktaya gelebilir.
SEÇENEKLER
Bu bakış açısının benimsenmesi halinde; özelleştirmenin mümkün ve muhtemel seçenekleri üzerinde durabiliriz. İlkelerini ve prensiplerini belirleyip; zamana yayarak mesafe alabiliriz.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, belli sayıda öğrenciye, belirli şartlara bağlı olarak verdiği eğitim desteği; umumi uygulamaya dönüştürülebilir. Herhangi bir şarta bağlı olmaksızın, özel okula giden her öğrenciye; devlet okulunda okuyan bir öğrencinin, devlete maliyeti kadar destek verilebilir.
Rahmetli Özal döneminde uygulanan, "öz kaynağı destekleme fonu" yeniden ihdas edilerek; eğitim yatırımı yapan özel sektör temsilcilerine, sermaye desteği sağlanması da bir seçenektir. Çünkü özel okula giden öğrenci sayısı arttıkça; devletin sırtındaki eğitim yükü hafifleyecektir.
Öte yandan; arsa tahsisi, yatırım indirimi, vergi indirimi, KDV muafiyeti gibi teşvik ve destek yolları da var. Yatırım ve işletme maliyeti düşen özel okullar, öğrenci ücretlerini düşük tutar; daha fazla öğrenci almış ve daha fazla öğretmen istihdam etmiş olurlar.
Ayrıca, eğitimde özelleşme; mevzuatta ve müfredatta farklılaşmanın da yolunu açmalıdır. Toplumun istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda; arzu edenler, mevcut modellerin dışına çıkarak da okullaşmalıdır.
Teknik ve idari konularda ciddi mesafeler almakla birlikte, içerik ve istikamet konusunda bocalamaya devam eden devletin; eğitimin müteahhitliğinden ve işletmeciliğinden olabildiğince geri çekilip, kalite ve kariyer gelişimine odaklanması gerekir. "Akıllı kendi aklını kullanır, dahi başkalarının akıllarından da istifade eder" ilkesinden hareketle; büyüyen ve gelişen Türkiye'nin nitelikli insan unsurunu yetiştirmek için, özel sektörün kabiliyetinden ve kapasitesinden azami derecede istifade edilmelidir.
Eğitimde özelleşme oranının artması; devlet okullarının da kalitesini artıracaktır. Kamu kurumlarının kadrolarına, anlayışına, işleyişine; daha fazla özel sektör ruhu aşılanmış olacaktır.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Camiler de okul, okullar da cami olsun (16.06.2018)
- Bir bayram öyküsü (13.06.2018)
- Su medeniyetinin çocuklarına sesleniş (09.06.2018)
- Yaz okulları ve yaygın eğitim (06.06.2018)
- Geleneğin ihyasından geleceğin inşasına (02.06.2018)
- Modern zamanda okur-yazar olmak (30.05.2018)
- Bilim ve teknoloji eğitimi (26.05.2018)
- Siyaset eğitimi yahut eğitim siyaseti (23.05.2018)