Çocukluk yıllarımızda, annelerimiz ve babalarımız; köyün ileri gelenlerinden bazılarını, bize "örnek kişi" olarak gösterirlerdi. İlim, irfan seviyelerini ifade etmek için; "hayat mektebinin müderrisleri" derlerdi.
Uzun kış geceleri, köy odalarında kurulan muhabbet meclislerinde; onlar konuşur, biz dinlerdik. Bazen, öyle ilgi çekici hatıralar ve hikâyeler anlatırlardı ki; gözlerimizi kırpmadan takip eder ve hiç bitmesin isterdik.
Evlenme eşiğine geldiğimizde, kaim babamızla tanış olmuştuk. Eskilerin zaman zaman tekrar ettikleri "yüksek tahsil görmedik ama hayat mektebinde yetiştik" sözünü, ondan da duymuştuk.
Bu algı bizde, yerleşik anlayış ve alışkanlık haline gelmiş olmalı ki; çocuklarımızı bir yandan modern çağın örgün eğitim kurumlarında okuturken, öte yandan "hayat mektebi" ile irtibatlı yaşatmaya çalıştık. Gücümüz ve imkânımız nispetinde; değişik şehirleri, köyleri, yaylaları, ovaları gezip dolaştık.
Çünkü; "yeryüzü mektep, yaratılmışlar hoca" idi ve çok zengin bir müfredatı vardı. İnsanlardan, hayvanlardan, bitkilerden, tabiattan, tarihi ve kültürel eserlerden; doğaçlama ve doyurucu dersler alıyorlardı.
Aile meclislerimize; "gün görmüş, dem sürmüş" amcaları, teyzeleri davet ediyorduk. Eğitim kadrolarına ve kurumlarına; "çocukları ve gençleri sınıfın içinde sınava değil, hayatın içinde hayata hazırlayın" diyorduk.
Bu konu, bizim için, giderek daha öncelikli ve önemli bir gündem oldu. Kitle iletişim araçlarının gelişmesinden ve medya mecralarının oluşmasından sonra; hayatın kendisi, dünyanın en büyük "yaygın eğitim kurumu" haline geldi.
İşte bu yüzden; ülke ve toplum genelinde, "seçici algı" oluşturmaya ihtiyaç var. Çocuklar ve gençler, okullarda daha çok "emanet bilgiler" öğreniyor; hayatın içinde ise, doğrusuyla ve yanlışıyla "kalıcı değerler" ediniyorlar.
İKİ ÖRNEK
Değişik TV kanallarında, "Kültür Kervanı" adlı bir program yayınlanıyor. Türk dünyasının kültür-sanat müktesebatını esas alan programın, her bölümünde bir başka konu ele alınıyor.
Yakın geçmişte yayınlanan bölümlerinden birinde, "Bozkır ve Yörükler" konusu yer aldı. İzleyicilerin ilgisini çekmiş olmalı ki; beğeniler ve yorumlar, sosyal medya mecralarında dal budak saldı.
Keçi çobanlığı yapan ve kırsalda, ilkel çadır ortamında yaşayan Yörük kadın; bilgece, filozofça laflar etmişti. Sosyolog, psikolog, pedagog diliyle ve üslubuyla; modern insanın temel sorunları ve çözümleri konusunda gönülleri ferahlatacak yolu göstermiş, zihinleri aydınlatacak ışığı tutmuştu.
Son günlerde, bizim evin ve ailenin hanımefendisi; yeni bir işe girişti. Esenler Belediyesi'nin Kültür Müdürü ile yapılan bir muhabbet; "teklif mükellefiyet getirir" kavli mucibince, program dizisine dönüştü.
"Hayat mektebinin müderrisleri" ile mülakatlar yapıyor. İnsanın akıl, ruh, beden altyapısını oluşturan; benliğini, kimliğini, kişiliğini geliştiren temel kaynaklara ya da dinamiklere dikkat çekiyor.
Anlaşılan o ki; kendisi için de yeni bir "mektep" oldu. Büyük bir aşk, şevk, heyecan içinde; genelde ülkenin ve toplumun, özelde evin ve ailenin karanlık bölgelerini aydınlatacak ya da aydınlık bölgelerini genişletecek yeni "müderrisler" arayıp bulma sürecine girdi.
BİR ÖNERİ
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bünyesinde, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ihdas edilmiş. Kurumun kuruluş ve var oluş sebebi; "hayata mutlu ve başarılı bireyler kazandırmak için her zaman, her yerde, herkese eğitim" şeklinde özetlenmiş.
Ancak, ilgili kadroların ve kurumların dışındaki kimseler; var olduğunu bile bilmiyorlar. Ağırlığını hissetmiyor; hizmetlerinin yahut faaliyetlerinin dışavurumunu yeteri kadar görmüyorlar.
Bu kuruma yeni ve taze bir ruh üflensin. Örgün eğitim ile yaygın eğitim ikiz kardeşler gibi konumlandırılıp; "her yer mektep, herkes talebe" densin.
Çocuklarla ve gençlerle birlikte; yetişkinler ve yaşlılar da ders çalışalım, ödev yapalım. Kendimizden başlayarak; yaşadığımız çevreye ve ortama, yeni değerler katalım.
Var zamanlarla birlikte, zor zamanlarda da huzur ve güven içinde yaşamanın yollarını öğrenelim. Beşikten mezara herkes iş yapsın, yumuş tutsun; hayatın yüküne, birlikte omuz verelim.
Tembellik takbih, çalışkanlık teşvik edilsin. Hayat mektebinin tüm sahalarında ve sektörlerinde öne çıkan ilim, irfan sahipleri; ülkenin ve toplumun, makbul müderrisleri haline getirilsin.
Yaparak, yaşayarak elde edilen müktesebat; masa başında yazılan müfredattan daha önemlidir. Okul, bilgi ve beceri kazandırır; hayat, dengeli ve tutarlı yaşamanın sırlarını öğretir.
2020-2021 Eğitim ve öğretim yılının ikinci dilimine; bu anlayış ve yaşayış ile başlayalım. Eğitim sisteminin tüm safha ve süreçlerine; "hayatın içinde hayata hazırlık" fikrini ve fiilini aşılayalım.
Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler; yukarıdan talimat gelmesini beklemeden, bu yola girsinler. Okulu karargâh, sosyal-kültürel-fiziki çevreyi hareket alanı kabul edip; hayat mektebinin diplomalı ve diplomasız müderrislerine değer versinler.
Zekeriya Erdim