Zekeriya Erdim

Gönül bezi

Göğsümüzün derinliklerinde; adına "kalp, gönül, yürek" dediğimiz bir organ var. Derin kabullerimiz ve retlerimiz; onun manevi ikliminde tecelli ediyorlar.

Yuvamızın penceresini, yurdumuzun göğünü oluşturuyor. Penceremiz kirlendiği, göğümüz sislendiği zaman; gönül gözümüzün bakış açısı daralmış, görüş netliği kaybolmuş oluyor.

Onu, idrak kumaşımızın bezine de benzetebiliriz. Kirlendiği, yıprandığı, deforme olduğu zaman; kullanım kabiliyetini kaybettiğini söyleyebiliriz.

İmanın da, inkârın da merkezi olduğu söylenir. Hayatımıza yön veren hakikatler; onunla kazanılır ya da kaybedilir.

Allah (CC), Kur'an-ı Kerim'in pek çok suresinde ve ayetinde; "gönülleri inşa etme (yaratma)" lütfunu ve ikramını anlatıyor. Ayrıca; "sinelerde (gönüllerde) saklı olanları bildiğini" de hatırlatıyor.

Bakara suresi 260. ayette, Hz. İbrahim'in Allah'a iltica ederek "Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster" dediğini; "İnanmıyor musun?" sorusuna ise, "İnanıyorum ama kalbimin mutmain olmasını istiyorum" şeklinde cevap verdiğini görüyoruz. Hz. Muhammed'e (SAV) ise; Al-i İmran suresi 159. ayette, "Allah'ın lütfu ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli biri olsaydın, çevrenden dağılıp giderlerdi" dendiğini biliyoruz.

Enfal suresi 2. ayette de, müminler; "Allah anıldığı zaman, yürekleri ürperir" diye tanımlanmış. Kâfirler, müşrikler ise; muhtelif surelerde ve ayetlerde, "kalplerinde hastalık olanlar" yahut "kalpleri mühürlenenler" diye anılmış.

Bir de ikiyüzlü münafıklar var. Tevbe suresi 8. ayetin beyanına göre, onlar; "dilleri ile tasdik edip, kalpleri ile inkâr eden fâsıklar".

İslam kültür ve medeniyetinde; "gönül almak" büyük sevap, "gönül kırmak" büyük günah sayılır. Onun için, bir hadis-i şerifte; müminler, "İncittiğiniz insanın ve kırdığınız kalbin bedduasından sakının" diye uyarılır.

Hz. Ali (RA), bir sözünde; "Giremediğin gönül senin değildir" diyor. Devamında ise; "gönül almak için, gönül vermek gerektiğini" söylüyor.

Mevlana, bir beytinde; "İstiyorsan Hakk'a varmayı, meslek edin gönül almayı; bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol bağrında güller yetiştir" sözleriyle, meseleyi veciz bir şekilde özetlemiş. Sadi-i Şirazi ise, bir başka noktaya dikkat çekerek; "Gönül yarasından sakınmalı ki, yoktur cihanda onun merhemi; elinden gelirse gönül yıkma ki, yıkık gönlün âhı yıkar âlemi" demiş.

Ali Şir Nevai'ye göre; "Söz bir incidir ki, onun denizi gönüldür; çünkü gönül, bütün anlamları kendisinde toplar". Thomas Cariyle'ye göre ise; "Sadece yürekten çıkan sözler, başka yüreklere ulaşırlar".

Şeyh Ali Tantavi'nin, kendi kızı ile arasında geçen bir diyalogdan söz edilir. Fevkalade anlamlı bir hassasiyet, "gönül sadakası" için örnek gösterilir.

Ninesi torununa; yaşlı ve kimsesiz komşuya yemek götürmesini söyler. O da yemekleri rastgele ve üst üste koyup, komşunun kapısına doğru gider.

Babası görüp, kızını geri çevirir. Her yemeği ayrı bir tabağa koyup, güzel bir tepsiye yerleştirmesini; yanına çatal, kaşık, bıçak, ekmek, su, tuz ve bir de el bezi ilave edip öyle götürmesini salık verir.

Kızı önce, söyleneni yapar; sonra, gelip merakla sebebini sorar. Bu nazik ve kibar uyarının, arka planındaki ince hikmeti arar.

Cevap, oldukça manidardır. Gönül almanın, insana değer vermenin yolunu ve yordamını anlatır:

"Yemek ikram etmek mal sadakasıdır, bunu özenle yapmak gönül sadakasıdır; birincisi mideyi, ikincisi kalbi doyurur. Böylece; muhataba dilenci hissi değil, yakın bir dost veya hatırlı bir misafir hissi verilmiş olur".

Bütün bunlardan anlaşılan o ki; gönül aynasını yahut penceresini hem açık, hem de temiz tutmak gerekiyor. Çünkü imanımıza, ahlakımıza, anlayışımıza, yaşayışımıza o şekil veriyor.

Ayrıca, kendi gönlümüzle birlikte; "başkalarının gönüllerini de hoşnut etmek" gibi bir sorumluluk taşıyoruz. Her birimiz, gönül atmosferimizin oluşturduğu iklim şartları içinde yaşıyoruz.

Gönül yorgunluğu ya da zindeliği, beden yorgunluğundan veya zindeliğinden öte bir değerdir. Kalbin kayıpları ve kazançları, hayata dair her şeyi içerir.

O halde; ilk işimiz, "gönlümüzü onarmak ve gönüller kazanmak" olmalı. Her şeyden önce; ruhun karargâhı olan gönül, huzur ve sükûn bulmalı.

Sözü, yetmişli yılların sonlarında kaleme alınan "gönül bezi" adlı şiirle bitirelim. Arkasından; kendi nefsimizden ve neslimizden başlayarak, yeni bir "gönül seferberliği" içine girelim.

"Sevgimi günah pazarında satışa çıkardım, alan olmadı; / Söyleyin o yâre ki, nefis kantarında öfke ile tartılmasın. / İçimde aşktan başka ne bir iplik, ne bir desen kalmadı; / Ve bir de deyin ki, gönül bezi yama tutmaz, yırtılmasın".

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.