Geçmişten geleceğe doğru baktığımızda; ülkelerin ve toplumların, ortak bir hassasiyetlerinin olduğunu görüyoruz. Kendi doğrularına ve değerlerine uygun olarak; çocukların ve gençlerin iyi yetişmeleri, mutlu ve başarılı bireyler olmaları için gayret ettiklerini biliyoruz.
Bu amaca ulaşma konusunda; nice yollar ve yöntemler geliştiriyorlar. Büyüme ve gelişme çağındaki yeni nesilleri; oluşturdukları örgün ve yaygın eğitim sistemlerinin, ince eleyip sık dokuyan tezgâhlarından geçiriyorlar.
Hemen hemen her gün ve her an; araştırma, soruşturma süreci devam ediyor. "İyi ve güçlü insan" yetiştirme çabaları; kesintisiz olarak sürüp gidiyor.
Görünen o ki; ilim ve irfan sahibi kimselerin bilgi ve beyanları, bir noktada buluşmuş. Ortak akıl ikliminin süzme sonucu olarak; "insana kazandırılacak en önemli vasıf, özgür irade gücüdür" ana fikri oluşmuş.
Hal ve gidiş böyle ise; anlamını ve açılımını bilmeye, bu sihirli güce sahip olmanın yolunu ve yordamını bulmaya ihtiyaç vardır. Ali Fuat Başgil'in görüşüne göre; "Tarihte şan ve şeref sahibi olanlar, irade silahını elinde tutanlardır".
William Shakespeare; meseleyi veciz bir benzetme ile özetlemiş. "Bedenimiz bizim bahçemizdir, irademiz de onun bahçıvanı" demiş.
Kişisel, kurumsal, toplumsal irade; hem en büyük enerji kaynağı, hem de en etkili dönüştürücü. İnsanoğlunu özgün kılan, karakterini şekillendiren ve hayatına istikamet veren en belirleyici gücü.
Kısa ve öz ifadesiyle; "kendi isteği yahut rızası ile seçme, tercih etme hakkı" diyebiliriz. Bilinçli olarak aldığımız kararların, attığımız adımların, takındığımız tavırların; temel dayanak noktası olduğunu söyleyebiliriz.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran, yetkili ve sorumlu kılan, kazanmasına ya da kaybetmesine vesile olan stratejik vasıf budur. Epiktetos'un tabiriyle; "bütün iyiliklerimiz ve kötülüklerimiz, irademizin sonucudur".
Peyami Safa; "hayatta muvaffak olmak için, her bakımdan beslenmiş ve büyütülmüş bir irade kuvveti lazımdır" diyor. Friedric Schiller ise; "insanı büyük veya küçük, başarılı veya başarısız, mutlu veya bedbaht yapan şeyin kendi özgür iradesi olduğunu" söylüyor.
Çinli bilge Konfüçyus; iradenin ahlak ile ilişkisini gündeme getirmiş. "Eğer, irade erdemin üzerine kurulursa; o zaman, nefret uyandırıcı davranışlar olmaz" demiş.
Jean Jacques Rousseu; meselenin bir başka yönüne vurgu yapmış. "insanların irade kullanma özgürlükleri ellerinden alınırsa, ahlaki değerlerini kaybedeceklerini" hatırlatmış.
Şimdi bir de "kelam-ı kadim" penceresinden bakalım. Âlemlerin ve içindekilerin rabbi olan, insanı yaratılmışların en üstünü kılan Allah'ın; irade konusundaki açıklamalarına göz atalım.
İnsan suresi ayet 3'te; "yol gösterdiğini" söylüyor. Zümer suresi ayet 41'de; "Kitab'ı bunun için gönderdiğini" beyan ediyor.
Bakara suresi ayet 256'dan anlaşıldığına göre; hak ile batıl belli olduktan ve doğru ile yanlış ayırt edildikten sonra, "dinde zorlama yoktur". Ancak, kim kendi özgür iradesiyle "tağutu (azgınlığı, sapkınlığı) reddedip Allah'ın hükümlerine uyarsa; en sağlam kulpa tutunmuş olur".
Vahyi tebliğ ve temsil makamında bulunan peygamberler bile; kimseyi, beyanlarını kabul etmeye zorlamıyorlar. Bunun için, Gâşiye suresi ayet 21-22-23'te; "Hatırlat! Sen sadece hatırlatıcısın. Onların üzerinde bir zorba değilsin" uyarısı var.
Fussilet suresi ayet 46'da diyor ki; "Kim iyiliği tercih ederse, (bu) kendi lehinedir. Kim de kötülüğü tercih ederse, kendi aleyhinedir". Ayrıca ve ilaveten; "Rabbimiz, kullarına asla haksızlık edici değildir".
Mademki insan özgür irade sahibidir, tercihleri kendisine ve çevresine fayda yahut zarar getirir; örgün ve yaygın eğitim faaliyetleri, bu noktaya odaklanmalıdır. Daha huzurlu ve güvenli bir ülke, toplum, dünya, insanlık âlemi sonucunu elde etmek için; yetişme çağındaki çocukların ve gençlerin "irade teşekkülü" ile yetişkinlerin ve yaşlıların "irade terbiyesi", hak ve hakikat temeli üzerine bina edilmiş olmalıdır.
Bu yolda atılacak ilk adım; evimizi ve ailemizi, amaca uygun hale getirmek. Oğullarımızın ve kızlarımızın, "şahlanan küheylanlar" olma yolunda ilerleyebilmeleri için; onlara, "oynayan taylar" olma fırsatı vermek.
Allah'ın emrini, Peygamber'in sünnetini esas alarak. Zorba, diktatör, dayatmacı değil; müşfik birer tebliğci, temsilci, yol gösterici olarak.
Aynı anlayışın ve işleyişin; okul ve toplum hayatına da taşınması gerekir. Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler insanların iradelerini ipotek altına alma yanlışına düşmemeli; iyi rehberler, önderler, örnekler, öncüler olma sorumluluğunu üstlenmelidir.
Özgür iradenin, kadim değerlere göre ve insan fıtratına uygun bir şekilde inşa edilmesi; dünya ve ahiret hayatımızın teminatıdır. Bunu başarabilen ülkeler ve toplumlar; ebediyen payidar kalır.
Zekeriya Erdim