Dünyada, genel kabule göre; "dördüncü sanayi devrimi" dönemini idrak ediyoruz. "Birincisi, su ve buhar teknolojilerinin kullanılması; ikincisi, elektriğin icat edilmesi ve hayatımıza girmesi; üçüncüsü, otomasyon sistemlerine geçilmesi; dördüncüsü, iş ve işleyişlerin dijital hale gelmesi" diyoruz.
Görünen o ki; eskiden beri, devrim niteliğindeki değişimler ve dönüşümler önce "seçenek" olarak başlıyor, sonra "mecburiyet" haline geliyor. Öte yandan, her biri; insan ve toplum hayatı için, "fırsatlar" ile birlikte "tehditler" de getiriyor.
Kimileri, bu süreçlerin "üretici ve yönetici" aktörleri; kimileri de "tüketici ve tamamlayıcı" figüranları oluyorlar. Erken kalkanlar yol alıyor, yol oluyor; geç uyananlar, onlara uymak ve açtıkları yollardan yürümek zorunda kalıyorlar.
Değişimlerin, dönüşümlerin hayatımızdaki olumlu ya da olumsuz etkilerinin bir kısmı; suyu köpürterek, sahile doğru gelen "üst dalgalar" gibi. Bir kısmı ise; derinden derine ilerleyen "dip dalgalar" misali.
Şimdilerde; "dijital devrim" sürecinin, hızla ilerleyen safhaları içindeyiz. Biri bitmeden öteki başlayan; anlayışı ve işleyişi ışık hızıyla ve geometrik büyüme esasına göre ona, yüze, bine katlayan gelişmelere ister istemez "ayak uydurma" peşindeyiz.
Salgın dönemi; dijital dönüşümün kapsama alanını "anormal" derecede genişletti, mesafe kat etme refleksini "sıçrama" denilebilecek düzeyde hızlandırdı. Haz ve hız eksenli çağdaş hayat modelinin; hız boyutuna yüksek sürat kazandırdı.
Eğitimden sağlığa, kültürden sanata, siyasetten ticarete, spordan sivil toplum etkinliklerine kadar; hayatın bütün alanlarına ve konularına girdi. Hemen her bakımdan; sınırları olmayan bir dünya düzeni getirdi.
Bu arada, en çok zıplama yapan alanlardan biri; "dijital oyunlar" oldu. Büyük ölçekli yatırımların yapıldığı, yazılım firmalarının astronomik rakamlarla alınıp satıldığı bir sektör haline geldi.
2020 yılı verilerine göre; büyüme hızındaki artış % 9,3'e, oyun oynama süresindeki artış % 30'a ulaşmış. 83 milyonluk Türkiye'de; mobil oyuncu sayısı 35 milyonu, bilgisayar oyuncusu sayısı 22 milyonu, konsol oyuncusu sayısı 17 milyonu aşmış.
Hedef kitle sadece çocuklar ve gençler değil; yetişkinlerin bile % 79'u mobil oyun oynuyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu raporlarından anlaşıldığına göre; insanlar, günde ortalama 4 saatten fazla "oyun başında" kalıyor.
Büyük bir çoğunluk; "oyuna girme" yahut "oyun içinde kalma" sevdalısı oldu. Sihirli bir değnek, sinelerine dokundu; milyonlar, yapay zeka ile yönetilen uyumlu robotlar haline geldi.
Dijital dönüşümü organize edenler ile dijital oyunları üretenler; aynı küresel çevreler. Perdeleri kuranlar ile kuklaları oynatanlar, aynı eller.
Piyasaya sürülen, kanalına girilen söz konusu oyunlarda; şiddet, korku, vahşet, küfür, argo, hakaret, cinsel tahrik, intihara teşvik, kişisel bilgileri ifşa etmekle tehdit gibi unsurlar var. Ustaca ya da sinsice metotlarla, usullerle, tekniklerle; insanları hayattan koparıp sanal dünyanın bağlısı, bağımlısı, tutkunu, kontrolsüz tüketicisi haline getiriyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, Mısırlı gazeteci Sabır Meşhur'un, bu konuyla ilgili bir videosu yayınlandı. "Erdoğan'ın torunları, Mossad ajanlarıyla beraber" diye tercüme edilen dikkat çekici bir başlığı vardı.
Kendi evinden, ailesinden örnekler vererek; dijital oyunlar aracılığıyla gerçekleştirilen "sosyal, psikolojik, zihinsel inşa" çalışmalarına dikkat çekiyordu. Özet olarak; dijital dönüşüm yoluyla, sanal dünya ajanlarının evlerimize, iş yerlerimize, ceplerimize, çantalarımıza, en mahrem ve en özel köşelerimize kadar girip çocuklarımızı ele geçirdiklerini söylüyordu.
Bu tespit, bizim zihin dünyamızda başka bir çağrışım yaptı. Zaman zaman çeşitli mecralarda paylaşılan bir "karınca deneyi" kurgusunu hatırlattı.
Rivayete göre; bir miktar kırmızı ve siyah karıncayı, aynı kavanoza koymuşlar. Yeteri kadar yem ve su da bırakıp; ne yapacaklarını izlemeye koyulmuşlar.
Birbirlerine zarar vermeden yiyip içmişler. Bulundukları ortama uygun bir işleyiş geliştirip, hayatlarına devam etmişler.
Bir süre sonra; kavanoz, deneyi yapanlar tarafından hızlıca sallanmış. İçerideki denge ve düzen bozulmuş; kırmızı karıncalar ile siyah karıncalar arasında, amansız bir savaş başlamış.
Sanal dünyanın sultanları; insanları, sırları ve sınırları belli olmayan bir kavanoza dolduruyorlar. Bir yandan, olabildiğince cazip hale getirilmiş yemler ve sular verip; öte yandan, istedikleri zaman istedikleri kadar "sallama" iradesini ve inisiyatifini ellerinde tutuyorlar.
Bu şartlar altında, doğal olarak; dijital dönüşüm denizinde, bir dip dalganın gelmesinden ve bizi fena halde vurup kıyametimiz olmasından endişe ediyoruz. Hatta, işi daha da ileri götürüp; "Acaba, salgın serüveni de bu senaryonun bir parçası mı?" diye sorma gereği duyuyoruz.