Bizim kültür ve medeniyet geleneğimizde; "dün, bugün, yarın" dengesi ve denklemi var. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; geçmiş zamanı "ibra", şimdiki zamanı "ihya", gelecek zamanı "inşa" ederek yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyorlar.
Ancak; hayat hikâyemiz, dünyada başlayıp dünyada bitmiyor. Bu iki kapılı handa; ezelden gelenler, ebede doğru gidiyor.
Yaşadığımız her anın; "öncesi" ile birlikte, "sonrası" da oluyor. Onun için; hemen herkes, kendisini bir "gelecek öngörüsü" içinde buluyor.
Sözlüklerin tarifine, tanımına göre, öngörü; "geleceği tahmin etme, olabilecekleri önceden kestirip ona göre vaziyet alma" anlamına gelir. Bu yeteneğe yahut yeterliliğe sahip olan kimselere; "ileri görüşlü" denir.
Eskiler buna, "feraset" yahut "basiret" diyorlardı. Derinlikli, kapsayıcı, kuşatıcı anlayış, kavrayış ve sezgi gücünün; akıl ve gönül zenginliğine sahip müminlerin, ortak vasıflarından biri olduğunu söylüyorlardı.
Aslında, "feraset" kelimesi; "at" anlamındaki "feres" kökünden gelir. Atların, 350 derecelik bakış açısına sahip oldukları bilinir.
Ferasetli yahut ileri görüşlü insan; sadece önünü değil, bütün yanlarını ve yönlerini görür. Sadece "baş gözü" ile değil, "gönül gözü" ile de bakarak yürür.
Rabbimiz, Enfal sûresi ayet 29'da; "Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size, iyiyi kötüden ayırt etmenizi sağlayacak bir anlayış ve kavrayış kabiliyeti verir" diyor. En'âm sûresi ayet 104'te ise; hak ile batıl arasındaki farkı görmemiz için, "basiret"(idrak kabiliyeti) verildiğini söylüyor.
Hz. Muhammed'in (sav); "Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah'ın nuruyla bakar" dediğini biliyoruz. İleri görüş sahibi olmada, tecrübenin rolünü vurgulamak için söylediği "Mümin, bir delikten iki kere ısırılmaz" sözünü; yaşadıklarımızdan ders çıkarma ikazı ve uyarısı olarak alıyoruz.
Mevlana'ya göre; "İşlerin sonucu, başlarında gizlidir". Bu noktadan hareketle; "Cahilin sonradan göreceği şeyi, âlim kişi önceden görebilir".
Şeyh Edebali; "Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez" der. Üstat Cemil Meriç ise; "Geleceğin malzemesinin, geçmiş olduğunu" söyler.
Samuel Johnson'un beyanına göre; "Geleceği satın alabilecek tek şey, bugündür". İnsan, kaderin sahibi değildir; ancak, kader, gayretin gittiği yöne doğru yürür.
İsabetli bir gelecek öngörüsünde bulunmak; bilgiyi, bilgeliğe dönüştürme kabiliyetini gerektirir. Cicero'ya göre; "Yarınlar, yorgun ve bezgin kimselere değil; rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir".
Bir atasözlerinde, İngilizler; "Herkes, kendi geleceğinin mimarıdır" derler. Kızılderililer ise; "yeryüzünün bize dedelerimizden miras kalmadığını, onu torunlarımızdan ödünç aldığımızı" söylerler.
Biz de, "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli olur" deriz. "Geçmişin mahsulünü toplarken; geleceğin tohumlarını ekmemiz, fidanlarını dikmemiz gerektiğini" söyleriz.
Öngörülerimiz, zamanla ideallerimiz olur. Hayatımıza yön verir; kavli ve fiili dualarımız, o istikamete doğru yol alır.
Tarihimizde, bunun pek çok örneği var; ama biz, bir tanesi ile yetinelim. İstanbul'un fethi ile sonuçlanan uzun soluklu yolculuğun, çıkış noktasını ve kesintisiz güç kaynağını belirtelim.
Bilindiği gibi, asırlar öncesinden; "Kostantiniye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun ordusu ne güzel ordudur" mealinde bir hadis rivayeti var. Muhammed ümmetinden olan askerler ve komutanlar; bu şerefe lâyık olmayı, hayatlarının en büyük gayelerinden biri haline getiriyorlar.
Nitekim Emeviler döneminde 5, Abbasiler döneminde 3, Osmanlılar döneminde 3 sefer olmak üzere; Müslümanlar tarafından toplam 11 kez kuşatılmış, ama bir türlü fethedilememiş. Bizans halkı arasında, "olmaz, olamaz" anlamında; "gemiler pupa yelken yol alırsa karadan, Bizans düşer" sözü, kinayeli bir tekerleme haline gelmiş.
Bilindiği gibi, nihayet 12. seferde; Fatih Sultan Mehmet Han'a nasip oluyor. Gemiler, karadan yürütülüp Haliç'e indirilerek; Bizans'ın bağrına giriliyor.
Anlaşılan o ki; gelecek kurgusunun içinde ilim ile hikmet, iman ile gayret, ideal ile basiret bir bütün olarak yer almalıdır. Kaderin üstünde kaderin, hesabın üstünde hesabın var oluşuyla birlikte; külli iradenin istikamet çizdiği hayat yolunda ve yolculuğunda, cüz'i iradenin marifeti de yer almalıdır.
Martin Luther King; "Uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün ama harekete devam et, geleceğe gitmeyi sürdür" diyor. Ahiret yurdunda yuva kurmak için; dünyanın fetihleri bizi bekliyor.