Eskiden beri, bütün dinlerde ve toplumlarda; "selâmlaşma" inancı, anlayışı, ahlakı, alışkanlığı, örfü, âdeti, geleneği var. Her biri; kendi değerler dünyasının ürünü olan sözler, işaretler ya da hareketlerle selâmlaşıyorlar.
Ancak, hayatımızın diğer alanlarında ve konularında olduğu gibi; selamlaşma konusunda da bir anlam daralması, kayması ya da kaybolması süreci yaşıyoruz. Bir yandan, "hafıza kaybı" boşluğuna düşüyor; öte yandan, kaynağı bakımından yabancı, kurgusu bakımından yalancı kelime ve kavramlarla karşılaşıyoruz.
Kavram dünyasındaki değişiklikler, anlam dünyasını da değiştiriyor. Zihin ve gönül, dil ve düşünce örgümüzün ve kurgumuzun değerler düzenini bozup; dört mevsim devam eden, "kültürel anarşi" iklimi oluşturuyor.
Önleyici, koruyucu, kurtarıcı tedbir olarak yapılması gerekenler; hatırlamak, hayata geçirmek ve yeni nesillere intikal ettirmek. Kadim değerlerimizin taşıyıcı unsurları olan sözleri ve sembolleri; miras listemizin ya da vasiyet mektubumuzun en başına yerleştirmek.
Allah'ın isimlerinden biri olup dinimizde önemli yeri ve değeri bulunan, kültür ve medeniyet geleneğimizde de yerleşik değerlerimizden biri haline gelen "selâm"; aslında, "selâmünaleyküm" sözünün kısaltılmış halidir. Çok geniş ve zengin bir anlam haritası olmakla birlikte; "hayır dua ve iyi dilek, dostluk ve yakınlık, sevgi ve saygı, barış ve güven ifadesi" şeklinde özetlenebilir.
Ayetlerde ve hadislerde; "eman, kurtuluş, barış, esenlik" anlamında kullanılmıştır. Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de sâlihlerden ve peygamberlerden söz ederken, zaman zaman "selâm olsun" hitabına yer vermiş; cennet ahalisini de "selâm ehli" olarak anmıştır.
Hz. Peygamber (sav), muhtelif vesilelerle; "karşılıklı sevgiyi ve saygıyı artıran, rahmeti ve bereketi çoğaltan, insanı Allah'a yaklaştırıp cennete girmesine vesile olan makbul bir amel" vurgusu yaparak "aranızda selâmı yayın" demiş. Selâm vermekten ve almaktan kaçınmanın ise, bir tür cimrilik olduğunu söylemiş.
Onun içindir ki; bir kişi ya da gurupla karşılaştığımızda, bulundukları yere vardığımızda veya yanlarından ayrılacak olduğumuzda "selâmünaleyküm" diyerek selam veririz. Ayrıca; yanımızda bulunmayan dostlarımıza ve yakınlarımıza mektupla, mesajla veya onların yanlarına giden kimseler aracılığıyla "selâm" göndeririz.
Ancak; son yıllarda, giderek daha fazla yaygınlaşan eksik ya da yanlış kullanımlar var. İnsanlar; "merhaba, günaydın, tünaydın, bay bay" gibi kelime ve kavramlarla selamlaşıyorlar.
Bunlardan, "merhaba"; bir topluluğa gelerek selâm veren kişinin selâmı alındıktan sonra, orada bulunanların o kişiye karşı yakınlık göstererek iyi niyetlerini belli etmek için kullandıkları bir kelimedir ve "rahat ol, çekinme" anlamına gelir. Öğleden önce kullanılan "günaydın" sözü, "iyi günler"; yanlış bir şekilde öğleden sonra kullanılan "tünaydın" lafzı ise, aslında "iyi geceler" demektir.
Hele "bay bay" diye selamlaşmanın, kitapta hiç yeri yoktur ve tamamen yanlıştır. Bu kelime; sözlüklerde "zengin, asil, bey, efendi" diye tanımlanmıştır.
Sonuç olarak; anlamı ve açılımı bakımından, en iyi selâmlaşma sözünün "selâmünaleyküm", karşılığının da "aleykümselâm" olduğunu söylemeliyiz. Diğer kullanımların ise; duygu, düşünce ve davranış dünyamızda değer kaybına sebep olduğunu bilmeliyiz.
Hz. Ömer (ra); üç şeyin, insanlar arasında kardeşlik hukukunu geliştirdiğini ve pekiştirdiğini söylemiş. Arkasından; "selâm vermek, mecliste yer açmak ve kişiye sevdiği isimle hitap etmek" şeklinde özetlemiş.
İrfan dünyamızın değerli temsilcilerinden Mevlana; "Sizi üzen kişilere selâm vermek, vicdanınızın sadakasıdır" diyor. Böylece; kırgın olduğumuz kimselere bile selâm verilmesi gerektiğini söylüyor.
Rahmetli Barış Manço, bir şarkısında; "Yaz dostum, selâm almayana yiğit denir mi?" diye sormuştu. Sanatçı diliyle ve söylemiyle; selâmlaşmayı, adam olmanın belirtilerinden biri saymıştı.
İşin özü; bulunduğumuz her yerde, herkesle ve olabildiğince doğru sözcüklerle selâmlaşmalıyız. Zihinlere ve gönüllere; huzur ve güven, dostluk ve kardeşlik tohumları saçmalıyız.
Bizi tanıyan ve bilen herkes; adımızın anıldığı yerde, "selam olsun" diyebilmeli. Musalla taşına konulduğumuzda; iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olduğumuza şahitlik edip, haklarını helal edebilmeli.
Bu noktada; Yunus Emre'yi de rahmetle ve minnetle yâd edelim. Sözü, O'nun güzel mısraları ile bitirelim:
Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selâm olsun. Üstümüze hayır dua, kılanlara selâm olsun.