Yerli ve yabancı edebiyat ürünleri arasında; "günlük(günce), hatırat(anı), seyahatname(gezi yazısı)" türünde kitaplar yahut metinler var. Her birinin müellifi(yazarı); gördükleri, duydukları, yaşadıkları olayları ve durumları anlatıyorlar.
Bunları okuduğumuz zaman; kişilerin ve kurumların, ülkelerin ve toplumların o dönemlerdeki sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik hayatları ile ilgili önemli ipuçlarını görüyoruz. Ayrıca, zaman zaman; tarihî ya da hukukî belge olarak kullanıldıklarına şahit oluyoruz.
Günümüz dünyasında; bir yönüyle daha "ileri", bir yönüyle de daha "kontrolsüz" bir sürece girdik. Hemen hepimiz, bilgi güvenliği ve özel hayat mahremiyeti açısından; "biri bizi gözetliyor" noktasına geldik.
Evimizde, cebimizde, arabamızda, iş yerimizde bulunan elektronik aletler; bilgimiz ve onayımız olmaksızın, "gizli ajan" gibi kullanılıyor. Gündelik hayatımızın iş ve işleyiş sistematiği içinde, kayda geçen tüm belgeler ve bilgiler; birileri tarafından, bir şekilde alınıyor yahut çalınıyor.
Sahip oldukları "veri tabanı" sayesinde; kişisel, kurumsal, toplumsal profilimizi çıkarıyorlar. Tasnif ve tahlil sürecinden geçirip, öncelik ve önem sırasına koydukları özel dosyaları; sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik amaçlar için kullanıyorlar.
Bu sürecin tamamlayıcı unsurları olarak; ulusal ve uluslararası ölçekli dijital ansiklopediler, platformlar, sivil toplum kuruluşları oluşturuldu. İyi niyetle "sızdırma" yahut kötü niyetle "satışa sunma" sonucu orta yere dökülüp saçılan bazı paylaşımlar; dünya kamuoyunda, büyük sansasyonlara yol açacak şekilde "olay" oldu.
Şimdi biz, hepimiz; hakkımızda kimlerin, ne zaman, nerede, nasıl ve niçin bir "kitap" yazdıklarını, "dosya" tuttuklarını bilemiyoruz. Giderek daha fazla korku ve telaş içine girip; can, mal, akıl, nesil ve din emniyetimizden emin olamıyoruz.
Ancak, asıl meseleye misal olsun diye özetlediğimiz bu durum; "dünya" hayatımız içinde başlayıp bitecek olan "kayıt" sistemidir. Benzer bir şekilde, daha sağlam ve güvenilir yollarla, "ahiret" âleminde önümüze konacak bir "amel defteri" kaydının yahut yazılımının kesintisiz olarak devam ettiği gerçeği; inanan ve inanmayan herkes için, çok çok daha önemlidir.
Kur'an ve sünnet külliyatından, ayet ve hadis müktesebatından edindiğimiz bilgiye göre; insanın dünya hayatı boyunca benimseyip uygulamaya koyduğu fikri anlayışların ve fiili yaşayışların (iyiliklerinin ve kötülüklerinin) tamamının yazıldığı bir "kitap" yahut "defter" var. Yazım ya da kayıt işlemini; hilesi, hurdası, ayırması, kayırması olmayan "Kirâmen Kâtibîn" adlı melekler yapıyorlar.
Kıyamet günü, herkesin kitabı eline verilecek. Hangi dilden, dinden, kavimden olursa olsun; kendi kitabını okuması istenecek.
Cennet ehlinin kitabının "sağ taraftan", cehennem ehlinin kitabının "sol taraftan" verileceği ifade ediliyor. Ayrıca, insanın tüm azalarının (hücrelerinin dokularının, organlarının); dile gelip, amellerine şahitlik edecekleri belirtiliyor.
Kaçarı, göçeri olmayan bir ömür murakabesi, muhasebesi. Bir tarafına günahların, öteki tarafına sevapların konduğu adalet terazisinin; kıl kadar ağırlığın bile ağdırdığı iki kefesi.
Ayrıca; sadece fertler için değil, milletler için de düzenlenen bir "bütçe, bilanço cetveli". Çünkü, insan; kişisel, kurumsal, toplumsal sorumluluklarının tamamı ile ilgili olarak hesaba çekilmeli.
Anlaşılan o ki; ilmimize, imanımıza, amelimize, tavrımıza göre ölçülüp değerlendirileceğiz. En sonunda; ebedi huzur ve güven ortamı olan cennete ya da kesintisiz azap ve eziyet ortamı olan cehenneme gideceğiz.
Ancak, bu mesele; WikiLeaks, Wikipedia ve sosyal medya mecraları gibi gündem olmuyor. Dünya hayatına dönük kayıtların kârı, zararı kadar; ahiret hayatına yönelik kayıtların kârı, zararı akla, hesaba, kitaba gelmiyor.
Hani, adamın biri; "Berber, saçım ak mı kara mı?" diye sormuş. Malum olduğu üzere; "Önüne düşünce görürsün" cevabını almış.
Hâsılı kelam; er ya da geç, günün birinde fâni ömrümüz sona erecek. İstesek de istemesek de, bâki olan âlemin giriş kapısında, amel defterimiz önümüze gelecek.
Madem öyle, beşeri kanunlara ve kurallara uyduğumuz gibi, ilahi kanunlara ve kurallara da uyalım. Dünyada kulların, ahirette Allah'ın huzuruna; alnı ak, yüzü açık, başı dik, defteri temiz olarak varalım.
Unutmayalım ki; herkes kendi kitabını, kendi kalemiyle yazıp çizmiş oluyor. Anadolu irfanının veciz ifadesiyle; edenin ayağına, doğrayanın kaşığına geliyor.
Yapılan her iyilik ya da kötülük; önce özümüze, kendimizedir. Attığımız taş, vurduğumuz kuş, yedirdiğimiz aş, okşadığımız baş; bumerang gibi, dönüp dolaşıp bize gelir.
Zekeriya Erdim