Asırlar ve nesiller boyu edinilmiş tecrübelerin sonucu olarak; eskiden beri, "yalnız taş duvar olmaz" denir. İnsanların, birileriyle birlikte olmadan yaşayamayacaklarına vurgu yapılarak; "yalnızlığın Yaradan'a mahsus olduğu" söylenir.
Onun için, bütün dinlerde ve toplumlarda; "yol ve hal arkadaşlığı" geleneği vardır. Kişi sevdiği, inandığı, güvendiği kimselerle birlikte olur; ağaç dallarıyla, meyveleriyle birlikte anılır.
Önce "refik" (dost) olur, sonra "tarik" (yol) üzere yürürler. Birbirlerini; aynı bedenin hücreleri, dokuları, organları gibi görürler.
Zincirin birinci halkasında anneler ve babalar, ikinci halkasında eş olarak seçtiklerimiz var. Arkasından kardeşler, oğullar, kızlar, gelinler, damatlar, dostlar, akrabalar geliyorlar.
Ortak değerleri ne kadar çoksa, aralarındaki "hukuk" o kadar güçlü ve sağlam oluyor. Kan, din, devlet, vatan, dil, düşünce, tarih, tasavvur, örf, adet, kültür, medeniyet bağları; aileden millete ve ümmete doğru uzanan sosyal yapıları "muhkem" kılıyor.
İnsan türünün yol ve hal arkadaşlığının ilk örneği; Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın müşterek hayatı oldu. Birbirini destekleyip tamamlayarak yaşama geleneği, modern zamanlara kadar geldi.
Nuh tufanı koptuğunda, Peygamber'e inanıp gemiye binenler; yol ve hal arkadaşı oldular. Sular çekildiğinde, birlikte yeni bir dünya kurdular.
Şuayip Peygamber'in, rahtı (O'nu koruyup kollayan ailesi ve yol arkadaşları) vardı. Kavminin ileri gelen müşrikleri; "Şayet rahtın olmasaydı, biz seni taşa tutup öldürürdük" diyorlardı.
Hz. Musa'ya, hidayet rehberi Kitap (Tevrat) gönderilmişti. Kardeşi Hz. Harun ise, "ehil ve güvenilir bir yardımcı" olarak tayin edilmişti.
Hz. İsa, yakın dostlarını; inancını ve öğretilerini diğer insanlara yaymak için görevlendirdi. O yol ve hal arkadaşlarına, "havariler" dendi.
Hz. Muhammed (sav), ilahi vahiyle muhatap olup derinden sarsıldığında; eşi Hz. Hatice, müşfik bir yar ve yardımcı olmuştu. O'nu teskin ve tasdik etmiş; "ilk sahabe" sıfatını almıştı.
Arkasından; soylulardan Hz. Ebubekir, çocuklardan Hz. Ali, kölelerden Hz. Bilal ve Hz. Zeyd geldiler. Rahmet ve merhamet peygamberinin; yol ve hal arkadaşı oldular.
O kadar ki; hicret sırasında, Hz. Ali, ölümü göze alarak Hz. Muhammed'in (sav) yatağına yatabildi. Birlikte mağaraya sığındıkları Hz. Ebubekir; O'nu yılanlardan-çıyanlardan korumak için, açık kalan son deliğe kendi ayağını tutabildi.
Daha sonra, "muhacir-ensar kardeşliği"; kader ve karar birliğinin, yeni bir boyutunu geliştirdi. Yesrib'i, Medine'ye; İslam'ı, dünyanın en büyük medeniyetine dönüştürdü.
Peygamberden sonra gelenler; Halife, Han, Hakan, Sultan oldular. Yakın çevrelerini ve çekirdek kadrolarını oluşturanlar; "hanedan" sıfatını aldılar.
Günümüz dünyasında da sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, dini, ideolojik yapıların; "lider" ve "kadro" unsurlarından oluşan öncüleri bulunuyor. Her biri, yol ve hal arkadaşlarıyla birlikte anılıyor.
Ancak, eskiden beri; peygamberlerin ve diğer liderlerin, önderlerin yakınlarıyla "imtihan" edildiklerini görüyoruz. Kimilerinin, hakka ve hakikate sırtlarını dönerek "münkir" olduklarını; kimilerinin, zamanla ihtilafa düşerek "muhalif" hale geldiklerini; kimilerinin, bulundukları konumu "istismar" ederek zarar verdiklerini; kimilerinin de sadakat sınırının ötesine geçerek "ihanet" noktasına kadar gittiklerini biliyoruz.
Temel sebep; şeytanın nefisleri ifsat edip vesvese vermesi. Ortak dert ve dava olan "yol" ile kendisini o davaya adamış olması gereken "yolcu" arasına, kişisel istek ve arzuları esas alan ihtirasın girmesi.
Rahmetli Ömer Lutfi Mete ağabey, Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Talut-Calut kıssasına ve nefislerine hâkim olarak ırmak imtihanını geçen bir avuç mümine atıfta bulunarak; "Eğer varsa böyle 314 kişi bulup, birlikte dünyayı değiştirelim" derdi. Sohbet halkasında bulunan dostlarından birisi ise; "Ganimet beklentisi olmadan nöbet tutan askerler" gibi yol ve hal arkadaşlarına ihtiyaç olduğunu söylerdi.
Dün olduğu gibi, bugün de bu arayış içindeyiz. Sağa sola sapmadan, "dosdoğru yol" üzerinde yürüyecek yol ve hal arkadaşlarının peşindeyiz.
Allah (cc) ve O'nun yolunun yolcusu olan kulları ile ahitlerimizi yenilemek ya da yeni ahidleşmeler içine girmek için; Ramazan ayı, iyi bir vesiledir. Aşk ile şevk ile bir daha besmele çekilip; imanlar, iradeler tazelenebilir.
Evimizden ve ailemizden başlayıp, millete ve ümmete doğru gidebiliriz. Tarihin tecrübelerinden istifade ederek; bir kez daha, "hidayet yolunun yolcuları" arasına girebiliriz.
Dünyanın ve insanlık âleminin, böyle bir aydınlanmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Perdelenmiş gözler ve gölgelenmiş gönüller; geceleri yıldızların ve ayın, gündüzleri güneşin doğuşunu bekliyorlar.