Bir kez daha, "rahmet ve bereket ayı" Ramazan'ın eşiğine geldik. Daha fazla tövbe, dua, ibadet ederek ve ihtiyaç sahiplerine çok yönlü iyilik, yardım, hizmet yaparak "dünya tarlasına ahiret tohumu ekme" konusunda; özel bir zaman diliminin ve ruh ikliminin içine girdik.
Aslında "emanetçisi" olduğumuz ama "sahibi" olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin, gerçek sahibi Allah'tır. Bunları her zaman, her yerde, herkes için, sadece Rahman'ın rızasını gözeterek "iyilik ve yardım" aracı haline getirmek; İslam kültür ve medeniyetinde, "infak" olarak tanımlanır.
Bakara Suresi Ayet 3'te, müminlerin özellikleri sayılırken; iman ve namazdan sonra infak zikredilmiştir. Zariyat Suresi Ayet 19 ile Mearic Suresi Ayet 24 ve 25'de ise; varlıklı Müslümanların mallarında yoksulların haklarının olduğu ve zenginlerin, bir özür sebebiyle çalışamayan veya çalıştığı halde geliri ile ihtiyaçlarını karşılayamayan kimselere "yardım etmekle yükümlü" oldukları belirtilmiştir.
Hz. Peygamber (sav), bir hadisinde; "insanın yiyip tükettiğinin, giyip eskittiğinin ve sadaka verip önceden ahirete azık olarak gönderdiğinin dışında malının, mülkünün olmadığını" söyler. Başka bir hadisinde ise; merhamet edenlere merhamet edileceğini belirterek, "Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsinler" der.
Bu halin ve hassasiyetin; hayatımız boyunca, "kesintisiz" olarak devam etmesi gerekir. Ancak, Ramazan ayında; iyilik ve yardım duygusu, düşüncesi, davranışı en yüksek seviyeye yükselir.
Vacip infakların başında "fıtır" (fitre) vardır ve bu ibadetin eda ediliş zamanı Ramazan ayıdır. Ayrıca, eskiden beri; farz ibadetlerden olan "zekât" da oruç ayında hesap edilir ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır.
TOPLUMSAL VE EVRENSEL BİR İBADET
Yerli ve yabancı bilim adamları tarafından, hedef kitlesi ve kapsama alanı bakımından; infakın, "toplumsal" ve hatta "evrensel" bir ibadet olduğu kanaatine varılmıştır. Tarih boyunca, İslam toplumlarında; iyilik ve yardımı kurumsal hale getirmek için, binlerce vakıf ve ona bağlı alt birimler kurulmuştur.
Kimsesiz çocukları himayesi altına alan "yetimhaneler", sahipsiz kalmış yaşlıların korunmasına ve barınmasına tahsis edilen "darülacezeler", yoksulları doyurmak için kurulan "aşevleri", hastalara tedavi hizmeti sunan "darüşşifalar", şehirler arası yolcuların dinlenmesi ve konaklaması için yapılan "kervansaraylar", ilim talimi-tahsili yapan hocaların-talebelerin emrine amade kılınan "mektepler-medreseler", toplu ibadetlerle müminleri cem edip cemaat haline getiren "camiler-mescitler", insanlar güvenle geçsinler diye ırmakların üzerine kurulan "köprüler", gelip geçenler su içsinler diye yol kenarlarına kondurulan "çeşmeler-sebiller" ; bu zincirin günümüze kadar uzanan halkalarıdır. Her birinin arkasında; Allah rızası için hayır ve hasenat yapan "vakıf insanlar" ile bu amaçlara hizmet etmek için bağışlanan mallar, mülkler, akarlar vardır.
İnfak; malı çoğaltan ve temizleyen, sahibini arındıran ve erdemli hale getiren, kıskançlığı önleyen ya da azaltan, muhabbeti artıran ve pekiştiren, cimriliği engelleyen ve yerine cömertliği ikame eden, barışı ve güveni destekleyen, kalpleri yumuşatan ve yakınlaştıran, kişiyi maddeye kul olmaktan kurtaran bir ibadettir. Akla, ruha, bedene sağlık ve mutluluk; kişiye, kuruma, topluma huzur ve güven getirir.
BİRE YEDİYÜZLÜK RAHMET VE BEREKET
Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'e "Fatiha", gündelik işlerimize "Besmele" ile başlarız. Her ikisinde de Allah'ın "Rahman" (yarattığı her canlıya nimet veren) ve "Rahim" (müminleri esirgeyip bağışlayan) sıfatlarını anarız.
Çünkü, İslam "şefkat ve merhamet dini"; onu tebliğ ve temsil eden Hz. Muhammet(sav), "şefkat ve merhamet peygamberi" olarak gönderilmiştir. Müslümanlara, müminlere, muhsinlere; "sadece Allah'a kulluk ve ibadet etmeleri" öğretilmiştir.
İşte bu kulluğun ve ibadetin en önemli cüzlerinden, göstergelerinden biri; Allah yolunda "infak" etmektir. Dünyada, canlarımızı ve mallarımızı, yaratılış ve var oluş amacı doğrultusunda kullanıp; karşılığını, ahirette "sevap" olarak beklemektir.
Ancak, infakın gereği ve önemi, başka amellerden ayırt edilmiştir. Diğer iyiliklerin ve yardımların sevabı, "bire on" ile ifade edilirken; infakın sevabı "bire yedi yüz" olarak gösterilmiştir.
Nitekim Allah(cc), Bakara Suresi Ayet 261'de; "Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir" diyor. Resulullah (sav) ise; "komşusu açken tok yatanın bizden olmadığını, olamayacağını" söylüyor.
Demek ki Allah indinde "kulluk", kullar nezdinde "insanlık" görevlerimizden biri; "ötekine yönelmek" ve bizde olup onda olmayan şeylerden vermek. İyilik ve yardımlarımızla; infak medeniyetinin, yeryüzündeki taşıyıcı unsurları haline gelmek.
Kendimizden, evimizden, ailemizden, dostlarımızdan, yakınlarımızdan başlayarak; bu yola ve yolculuğa girmeliyiz. Ramazan'ı iyi bir "fırsat", infakın her türlüsünü büyük bir "kazanç" olarak görmeliyiz ve göstermeliyiz.