Hayatımız boyunca, ihtiyaç duyup borç aldığımız veya ihtiyaç sahiplerine borç verdiğimiz zamanlar oldu. Aldığımızda bizim için, verdiğimizde başkaları için, "can suyu" gibi geldi.
Günümüz Müslümanları arasında, borç almanın da vermenin de giderek daha zor hale geldiğini görüyoruz. Bu yüzden, daha fazla insanın, bankalardan kredi alıp faize bulaştıklarına şahit oluyoruz.
Geçtiğimiz günlerde; ömrünü hak ve hakikat mücadelesine adamış birinin, mali yönden çok sıkıntılı bir duruma düştüğünü öğrenip müteessir olduk. Allah'ın emrini, Peygamber'in sünnetini hatırlayıp; bir kez daha, sorumluluklarımızı kuşanma gereği duyduk.
İslam kültür ve medeniyetinde, "karz-ı hasen" (güzel borç verme) diye tanımlanan bir gelenek var. Gücü ve imkânı olan Müslümanlar, ihtiyaç sahibi kardeşlerine; ilave bir fayda beklemeksizin, misli ile iade edilmek üzere borç veriyorlar.
İşin doğrusu şu ki; konuyla ilgili bütün ayetlerde, "Allah'a borç vermek" ifadesi kullanılıyor. Ancak, âlimler ve fakihler tarafından, bunun mecâzî bir beyan olduğu belirtilerek; "Allah'ın rızasını gözeterek, kullara borç vermek" şeklinde yorumlanıyor.
Ayrıca, Allah(cc); karşılığında "büyük mükâfat" vadediyor. Verilen borcu, "kat kat fazlasıyla" geri ödeyeceğini söylüyor.
Mesela, Bakara Suresi Ayet 245'de; "Kim Allah'a güzel bir borç verirse, Allah onu kat kat fazlasıyla geri öder" der. Hadid Suresi Ayet 11'de ise; aynı manayı ve muhtevayı tekrar ettikten sonra, ilave olarak, "çok büyük bir mükâfatının olduğunu" söyler.
Müzemmil Suresi Ayet 20'de; "Namazı kılın, zekâtı ödeyin, Allah'a gönül hoşluğu ile borç verin" ifadesi vardır. Maide Suresi Ayet 12'de; bunu yapanların, "günahlarının bağışlanacağı ve altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulacağı" anlatılır.
Allah'ın dinini tebliğ ve temsil konusunda rehberimiz, önderimiz, hayat modelimiz olan Peygamber(sav) Efendimizin de ihtiyaç sahiplerine borç vermeyi teşvik ettiğini biliyoruz. "Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun ahiret sıkıntılarından birini giderir. Kul kardeşinin yardımcısı olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur" mealindeki hadis-i şerifi; hem bize fırsat sunan bir müjde, hem de sorumluluk yükleyen bir vecibe olarak görüyoruz.
Aslında, ihtiyaç sahibine borç vererek elde edilecek sevabın ve mükâfatın daha ötesine işaret ederek; "Ödeme güçlüğü içinde olan borçluya zaman tanıyan ya da alacağından vazgeçip bağışlayan kimseyi, Allah, kendisinden başka hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı kıyamet gününde, arşının gölgesinde gölgelendirecektir (özel olarak himaye edecektir)" diyor. Hatta, meseleyi müşahhas hale getirerek; "Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. İhtiyaç sahiplerine borç verir, borçlular arasında fakir görürse alacağından vazgeçer, 'umulur ki Allah da benim günahlarımdan vazgeçer' derdi. Allah Teâlâ Hazretleri, o adama, 'haydi senin günahlarından vazgeçtim' dedi" mealindeki bir beyanla örneklendiriyor.
Anlaşılan o ki; borç verenler, ödeme kolaylığı sağlayanlar, gerekirse alacaklarından vazgeçip bağışlayanlar kat kat mükâfat alıyorlar. Böylece; ya "Allah'a borç vermiş" ya da "Allah rızası için kullara borç vermiş" oluyorlar.
Şüphesiz, her ikisi de fevkalade güzeldir. Ancak, sevabın ve mükâfatın derecesi bakımından; birincisi daha çok tercih edilmelidir.
Bu noktada, Tevbe Suresi Ayet 111'i de hatırlayalım. "Allah, müminlerden, mallarını ve canlarını; kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar; Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır. O halde, O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük bir kazançtır" mealindeki hak beyanını, kaçırılmaması gereken bir fırsat sayalım.
Malum olduğu üzere, aylardan Ramazan. Zaman, her bakımdan, rahmeti ve bereketi bol bir zaman.
Dere akarken testisini dolduranlardan olabiliriz. Borçluları, yetimleri, yoksulları sevindirerek; hem dünya, hem de ahiret hayatımız bakımından kazançlı hale gelebiliriz.
İster Allah'a, ister Allah için kullara borç verelim. Yeter ki, iyilik ve güzellik halkasının içine girelim.
Unutmayalım ki; sahip olduğumuz her şeyin, gerçek sahibi Allah'tır. Buna rağmen; cömertliğinden, rahmetinden, bereketinden dolayı kat kat karşılık vererek bizden satın alır.
Kurban gibi karz-ı hasen de kullar için, Allah ile yakınlaşma vesilesidir. Biz O'na bir verirsek; O bize on, yüz, bin verir.
Bu emsalsiz ticarete, yakından uzağa doğru kendi çevremizden başlama zarureti var. Biz kulların elinden tutarsak, Allah da bizim elimizden tutar.
Ne kadar imkânımız varsa, o kadar imtihanımız vardır. Son tahlilde; istif ettiklerimiz değil, infak ettiklerimiz bize kalır.
Zekeriya Erdim