Biz, biliyoruz ki; Allah'ın rahmeti, gazabından büyüktür. Fakat, O'nun gazabı dahi; rahmeti ve merhameti bilmeyenleri aydınlatma, unutanlara hatırlatma, kaybedenlere iade etme amacına dönüktür.
Öte yandan, doksan dokuz isminden biri; "müntakim", yani intikam alıcıdır. Sözlüklerde, özet olarak; "ayıplayan, yadırgayan, suçluyu cezalandıran, öç alan" ifadeleriyle tanımlanır.
Ancak; Allah'ın intikamı, kullarınki gibi değildir. Bu isim ya da sıfat, O'na nispet edildiğinde; muhtevasına, iki önemli unsurun ilave edilmesi gerekir.
Birincisi; suçluyu cezalandırmadan önce, çeşitli yollarla uyarmak. Yanlışını anlaması, kavraması, vazgeçip düzeltmeye çalışması için; ona zaman ve imkân tanımak.
İkincisi; zulme uğrayan dostlarını (mazlumları) korumak amacıyla, düşmanlarını (zalimleri) cezalandırması. Kötülüğü engelleyip, iyiliği teşvik etmek için; etkili yollar ve yöntemler kullanması.
Çünkü, O'nun cezalandırma amacı; hayatın ana unsuru olan insanı ıslah etmek, insanın birlikte yaşama ihtiyacını karşılayan toplum düzenini korumaktır. Bozulan dengeleri düzeltip; âlemde adaleti sağlamaktır.
Bu yapılmazsa; aslında emanetçisi olduğumuz ve fakat sahibi olduğumuzu sandığımız her şey, sallanır ve yıkılır. Âlem ve içindekiler; kötü amellerimizle bozup arızalı hale getirdiğimiz ilâhî dengenin ve düzenin, intikamını alır.
Abdullah bin Ömer'in naklettiğine göre; Hz. Peygamber(sav)'in dualarından biri, bu konuya tahsis edilmiştir. Vahiy elçisi, din tebliğcisi ve temsilcisi, insanların en erdemlisi ve şereflisi olan o seçilmiş kişi bile; "Allah'ım! Verdiğin nimetlerin son bulmasından, ihsan ettiğin sağlık ve afiyetin mahiyet değiştirmesinden, azabının ansızın gelivermesinden ve gazabına sebep olacak kötü işlerden sana sığınırım" demiştir.
4. Murat; "İntikam, gecikir ama asla yaşlanmaz" diyor. Bahri ise; Allah'ın, kullarından intikamını, yine kulları aracılığıyla aldığını söylüyor.
Nicaner Parra'ya göre; "Birilerinin gözyaşları üzerine kurulan her mutluluk, günü geldiğinde, en dayanılmaz acılarla intikamını alır". Dosteyevski'ye göre ise; "Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insanlarınkinden daha zorlu olur".
Atalarımız, buna işaret etmek için; "Deniz verdiğini geri alır, aldığını geri verir" demişler. Gökten yağmurun yağabilmesi için, yerden buharlaşmanın olabilmesi gerektiğini söylemişler.
Rivayete göre, F. LaGard Smith'in; "İntikam Tanrı'nın işidir, bizim değil" şeklinde bir beyanı var. Nietzsche'nin ise; "Tanrı öldü, Tanrı öldü! O'nu biz öldürdük!" diye feryat ettiğini söylüyorlar.
Şüphesiz, burada kastedilen şey; ilahi öğretilerin unutulmuş, terkedilmiş olması. Bizim kötü arzularımız ve amellerimiz yüzünden; dünyanın, giderek yaşanılması zor ya da imkânsız bir yer halini alması.
Ayrıca, âlemlerin ve içindekilerin rabbi olan Allah'ın; hiç ölmediğini ve ölmeyeceğini biliyoruz. Kurduğu mükemmel dengenin ve düzenin, kulları eliyle bozulması halinde; farklı yollarla ve yöntemlerle, sürece müdahale ettiğini görüyoruz.
İlim ve irfan sahipleri; Allah'ın kullarına olan şefkatini ve merhametini, annenin çocuklarına olan şefkatine ve merhametine benzetiyorlar. Bu tarifin ve tanımın içinde; "ikram etme" cömertliği ile birlikte, "ıslah etme" hassasiyetinin de olduğunu belirtiyorlar.
Bu cümleden olmak üzere; bir anne çocuğuna verdiği yiyeceğin yere düşüp kirlendiğini görse, müdahale ederek geri alır. Ağlayıp sızlamasına aldırmadan; onu, mikrop kapma ve hasta olma tehlikesinden korumaya odaklanır.
Çocuk bunu anlayamadığı, kavrayamadığı için; olanca hırçınlığı ile tepki gösterir. Anne, onun görmediğini gördüğü ve bilmediğini bildiği için; sonuna kadar direnir.
Allah ile kulları arasında da böyle bir durum var. İnsanlar, kendilerine ikram edilen nimetleri kirletip zehirlediklerinde; ilâhî iradenin, ikaz ve ıslah ederek koruma amaçlı müdahalelerine muhatap oluyorlar.
Demek ki, âlemin ve içindekilerin yaratılış dengesini ve düzenini bozmazsak; huzur ve güven içinde yaşarız. İlahlık taslamaya kalkışıp, yerleri ve gökleri ifsat edersek; krizlerin, anarşilerin, bunalımların içine düşeriz.
Yıllardır, okullarda öğrencilerimize söylediğimiz gibi; elimizle ve ayağımızla toz kaldırıp, ağzımızla yutmayalım. Ne ekersek onu biçeceğimizin farkında olup; nefsimize ve neslimize yazık etmeyelim.
Zekeriya Erdim