Türkiye, Gezi Parkı olaylarıyla başlayıp 17/25 Aralık polis ve yargı darbesiyle devam eden, ardından Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimiyle tırmanan süreçte bir yandan terör örgütlerinin hedefi haline gelirken, bir yandan da yabancı basının algı operasyonlarına ve kara propagandasına maruz kaldı.
Özellikle ekonomik kalkınmada hız kazandığı, milli savunma sanayinde ve terörle mücadelede başarılı adımlar attığı dönemlerde Türkiye-ABD ve AB ilişkileri gerilirken, dış basın haber ve yorumlarıyla Türkiye'yi karalama kampanyaları yürüttü.
TÜRKİYE'Yİ KARALAMA KAMPANYASI
Financial Times, Wall Street Journal, The Economist, Stratfor ve Foreing Policy gibi yayın organları karalama kampanyasında başı çekti. Gezi olayları sırasında artan saldırılar, Eylül 2013'ten itibaren zirve noktasına ulaştı. Masa başından Türkiye'ye saldıran dış basın, hem Suriye politikalarını hem de ekonomiye ağır eleştiriler yöneltti.
ABD'li Wall Street Journal 6 Eylül 2013'te yayımladığı "Bir zamanların altın ekonomisi Türkiye, her cepheden darbe alıyor" başlıklı makalede, Mayısta Borsa İstanbul'un rekor seviyesine ulaştığını ancak bugün yüzde 30'un üzerinde değer kaybı yaşandığını yazarak, yabancı sermayeyi maniple operasyonunu başlattı.
The Economist dergisi de aynı tarihte Türkiye'yi, büyük cari işlemler açığı ve hızlı kredi büyümesi gibi nedenlerle "en kırılgan" ülke ilan etti. Financial Times da Suriye'ye müdahalenin paranın merkeze çekildiği bir dönemde Türkiye'nin ekonomisine yardımcı olmadığını yazdı.
DIŞ BASINDA TÜRKİYE KARŞITLIĞI ARTARAK DEVAM EDİYOR
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nce (BYEGM), yabancı basında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in hangi sıfatlarla tanımlandığına ilişkin araştırmanın sonuçları da yabancı basının 15 Temmuz darbe girişimine bakış açısını ortaya koydu.
Türkiye'nin, Suriye konusunda ABD ve koalisyon dışında bir politika yürütmesi, S-400 hava savunma füze sistemlerini almak için Rusya ile anlaşması, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla PYD'ye ağır darbeler vurması da ABD ile ilişkileri gerilimli bir sürece taşıdı.
ABD uyruklu din adamı Andrew Craig Brunson'un terör suçundan tutuklaması da Türkiye-ABD ilişkilerini kopma noktasına getirdi.
Beyaz Saray yönetiminin Türkiye'ye yaptırım kararları aldığı bu dönemde de Amerikan, İngiliz ve Alman basınında Türkiye aleyhine haber ve yorumlar arttı.
BBC, Deutsche Welle (DW), Amerika'nın Sesi gibi Türkçe yayın yapan yayın organlarında da sık sık bu karalama haberlerine yer verildi. Dış basında, 2013 yılından bu yana artarak devam Türkiye karşıtlığı, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya ziyareti, Pastör Brunson'un tahliye edilmesi ve Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da kaybolmasının ardından ayrı bir boyut kazandı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN ALMANYA ZİYARETİNDE KARALAMA DİLİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD ziyaretini müteakip Almanya Federal Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in davetine icabetle 27-29 Eylül'de Almanya'ya ziyaretinin ardından DW Türkçe, 29 Eylül'de Alman basınında yer alan haberleri derledi.
Yorumlarda, "Normalleşme yok, Erdoğan demokratik Avrupa'dan ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Erdoğan'a hiçbir şeyin yolunda olmadığı mesajı verildi. Erdoğan'ın önüne serilen kırmızı halı değil, verilen mesajlar önemli." gibi ifadeler yer aldı.
Alman basını geziyi özetle şu şekilde karaladı:
Frankfurter Allgemeine Zeitun: "Normalleşme yok, Erdoğan demokratik Avrupa'dan ne kadar uzak olduğunu gösterdi. Türkiye'de bundan sonraki gelişmelere Almanya kayıtsız kalamaz. Bizim ulusal çıkarlarımız açısından, NATO müttefikimiz Putin'in kollarına düşmemeli. Komşu ülkelerdeki savaş bölgelerinden ve kendi ülkesinden mülteciler göndermesine yol açacak biçimde Türkiye'nin ekonomik bir krizin içine düşmesini de istemeyiz. Avrupa'nın demokratik yapısına yeniden yakınlaşmayı düşünmeden şartları yerine getirmeye hazır ve muktedir olup olmadığı ise başka bir soru. Bunun yanıtı ancak onunla konuşulduğunda ortaya çıkar."
Rhein-Zeitung: "Erdoğan'a hiçbir şeyin yolunda olmadığı mesajı verildi. Erdoğan, önüne kırmızı halının serilmesini istiyordu. Ancak askeri tören kıtasının önünden birlikte yürümek siyasette uygun adım anlamına gelmiyor. (Cumhurbaşkanı) Frank-Walter Steinmeier ve (Başbakan) Angela Merkel, Erdoğan'a açıkça şu mesajı verdi: Hiçbir şey yolunda değil. Ankara Alman değerlerini paylaşmıyor. Ankara, Avrupa Birliği'nin uzağında."
Badische Neueste Nachrichten: "Erdoğan'ın önüne serilen kırmızı halı değil, verilen mesajlar önemli. Erdoğan yeni bir başlangıç ve aynı düzeyde ortaklık istedi. Almanya buna hazırdı, önüne kırmızı halı serildi. Ancak bu yeni başlangıcın nasıl yapılacağı tamamen kendisine bağlı. Türkiye'ye Alman yatırımlarının gelmesini istiyor ama şirketlerin sadece hukuki güvenlik olması halinde orada yatırım yapacaklarını bilmeli. Turist gelmesini istiyor ama keyfi tutuklamaların yapıldığı bir ülkeye kimsenin gitmek istemeyeceğini bilmeli. Erdoğan bu mesajlarla memleketine dönüyor. Türkiye'nin geleceğini seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak izleyeceği tutum belirleyecek, Berlin'deki kırmızı halı ve onuruna verilen akşam yemeği değil."
Stuttgarter Zeitung: "Erdoğan ile her şeye rağmen diyalog içinde olunmalı…
Erdoğan'ı sevmek gerekmiyor ama eğer kendisini rakip olarak görmezse, çok yararı olabilir. Avrupa'nın güvenliği NATO müttefiki Türkiye'ye karşı olarak değil ancak onunla birlikte sağlanabilir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan mülteci mutabakatı olmasaydı belki de Almanya şimdi başka bir ülke olacaktı. Bu nedenle Erdoğan'ı kabul etmek gerekiyor. Her şeye rağmen."
Mannheimer Morgen: "Türkiye'de Erdoğan'a muhalif binlerce kişi hala cezaevinde. Almanya'daki Türk rejim karşıtları bile kendilerini güvende hissedemiyorlar. Peki, Başbakan (Merkel) ne yapıyor? Ekonomi Bakanı Peter Altmaier'in kalabalık bir heyetle yakında Ankara'yı ziyaret edeceğini duyuruyor. Görünen o ki ekonomik çıkarlar hukukun üstünlüğü ve insan haklarından önce geliyor."
BRUNSON'UN SERBEST BIRAKILMASI ÜZERİNDEN KARALAMALAR
DW Türkçe'nin 13 Ekim tarihli "Brunson kararına muhalefetin yorumu: Yargı bağımsızlığı kalmadı." başlıklı haberinde şöyle denildi:
"Papaz Andrew Brunson'un serbest bırakılması kararının ardından iktidar yargı bağımsızlığına 'saygı gösterilmesini' isterken muhalefetten 'Türk yargısı çöktü.' tepkisi yükseldi. Tepkilere MHP de ortak oldu."
Amerika'nın Sesi haber sitesinde 14 Ekim'de yer alan haberde ise şöyle denildi:
"Nihayetinde Türkiye'de kararları Erdoğan veriyor kendisine müteşekkiriz."
Amerikalı rahip Andrew Brunson'ın anne ve babası, Kuzey Carolina'daki evlerinin kapılarını VOA Türkçe muhabiri Mehmet Toroğlu ve kameraman Tezcan Taşkıran'a açtı. Ron ve Pamela Brunson, "en nihayetinde Türkiye'de kararları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiğini" belirterek, "oğullarının serbest kalmasından dolayı kendisine (Erdoğan'a) müteşekkir olduklarını" söyledi.
Yine aynı sitenin aynı tarihli yayınında yer alan yorumda ise "ABD Sopa Göstermenin İşe Yaradığını Gördü." denildi. Yorumda şu ifadeler yer aldı:
Düşünce Kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi'nden Max Hoffman, Amerikalı rahip Andrew Brunson'un serbest bırakılmasının sevindirici bir haber olmakla birlikte iki ülke arasındaki temel sorunları çözmediğini savundu.
Brunson'un serbest bırakılmasının Amerika'da yargı kararının sonucu olarak algılanmadığı, Türk yargısının derin bir şekilde siyasileştirildiği, çoktandır ABD Dışişleri Bakanlığı ve medyasında Türkiye'nin temel adaletten yoksun olduğu algısının oluştuğunu söyleyen uzman, 'Amerika, (Türkiye'ye karşı) sopa gösterme yönteminin ve baskı kampanyasının işe yaradığını gördü.' diye konuştu."
BBC TÜRKÇE'DE RAHİP BRUNSON HABERİ
BBC Türkçe haber sitesinde yayımlanan 16 Ekim tarihli haberde ise "Pastör Andrew Brunson ABD medyasına konuştu: 8 kişilik koğuşta 20 kişi kalıyorduk." diyerek Türkiye'deki hapishane koşullarıyla ilgili karalayıcı ifadelere yer verildi.
Brunson'un tahliyesi ve Alman Sosyal Demokrat Parti'nin Bavyera seçimlerinde ağır oy kaybına uğraması, Alman gazetelerinin yorum konuları arasında yer aldı.
DW Türkçe'de 16 Ekim tarihinde "Alman basınından özetler" başlıklı haberde, Türk yargısının bağımsızlığı tartışmaya açıldı.
Frankfurter Rundschau'da şu ifadelere yer verildi:
"Tanıklar birdenbire her şeyi unuttukları ya da yargıcı yanlış anladıkları için Brunson iki yıl tutuklu kaldıktan sonra cuma günkü duruşmada salıverildi. Anlaşılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin daha güçlü konumda olduğunu ve Washington'un ekonomik yaptırımlarının Türkiye'nin canını acıtacağını istemeyerek de olsa kabul etti. ABD'nin diplomatlarını Türkiye'den çekmesi felaket anlamına gelirdi. İktidar yanlısı medya olayın üstüne sır perdesi çektiğinden, Türkiye'de yargının bağımsızlığı tartışılmıyor. Başkan Trump'ın, Brunson'un serbest bırakılması için gösterdiği çabadan dolayı Erdoğan'a teşekkür etmesi zaten her şeyi anlatmaya yetiyor."
SOÇİ MUTABAKATI HABERLERİ
BBC Türkçe'de 24 Eylül'de yer alan bir yorum haberde, Rusya ile Türkiye arasında Soçi Mutabakatı ile varılan İdlib'in ağır silahlardan arındırılması konusu ele alındı. Yazıda bazı radikal grupların silah bırakmaya yanaşmadığı ve bu durumun Suriye kadar Türkiye'nin de güvenliğini tehlikeye attığı üzerinde durarak karalamaya çalıştı.
TÜRK EKONOMİSİNE ALGI OPERASYONU
DW haber sitesinde 25 Temmuz'daki "Türkiye IMF'den yardım isteme noktasına geldi." başlıklı haberde Türk ekonomisine yönelik algı çalışması yapıldı.
Türk banka ve şirketlerinin bir yılda 182 milyar dolar dış borç ödemesi gerektiğini belirten Die Welt gazetesi ekonomi editörü Zschaepitz, bunu tek başına ödemelerinin mümkün olmadığını söyledi. Zschaepitz, Türkiye'nin IMF'den yardım isteme noktasına geldiğini kaydetti.
Amerika'nın Sesi internet sitesinde yer alan "Türkiye ekonomik krizin henüz başında" başlıklı 18 Ekim tarihli yorumda ise şunlar kaydedildi:
"Türkiye Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak enflasyonla mücadele planını geçtiğimiz hafta açıklamıştı. Plan kapsamında enflasyon sepetindeki ürünlerde yapılacak yüzde 10 indirim ve zabıtanın esnafta fiyat denetimi işe yarar mı? Uluslararası Ekonomi Peterson Enstitüsü uzmanlarından Jacob Kirkegaard karamsar bir tablo çizdi. Kirkegaard'a göre, enflasyonla mücadele planı sorunu çözmeye yetmez. 'Türkiye'de ekonomik krizin henüz başındayız."
Yine BBC Türkçe haber sitesinde 19 Eylül'de "Türkiye'nin hikâyesi, 90'ların Latin Amerika ve Asya borç krizlerine benziyor mu?" başlıklı bir yorum habere yer verildi.
Haberde "Türk Lirası'nın Amerikan Doları'na karşı ağustos ayı içinde yaşadığı hızlı değer kaybıduruldu. Ancak TL'nin yılın başından beri yüzde 40'a yakın olan değer kaybının etkileri, önümüzdeki dönemde bankacılık sektörü ve döviz cinsinden borcu olan şirketler üzerinde görülecek." ifadeleri kullanıldı.
Yine 16 Ekim'de BBC Türkçe'de, "Türkiye ekonomisi: Denetimli yavaşlama şansını kullanamadı, denetimsiz küçülme gerçeğiyle karşı karşıya." denilerek, Türk ekonomisi aleyhinde algı oluşturulmaya çalışıldı.
CEMAL KAŞIKÇI OLAYI VE ALGI OPERASYONU
BBC Türkçe sitesinde 18 Ekim'de yer alan haberde, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın kaybolması üzerinden bir mühendislik çalışması yapılarak Türkiye karalanmak istendi.
"Erdoğan, Kaşıkçı krizini Sünnilerin lideri olduğu iddiasını pekiştirmek için kullanıyor." başlıklı haberde şöyle denildi:
"İngiliz Times gazetesi, Cemal Kaşıkçı krizi sonrası Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izlediği politikayı yorumladı. Gazeteye göre Erdoğan krizi, 'Sünnilerin lideri olduğu' iddiasını pekiştirmek için kullanıyor."
SOSYAL KONULARDA KARA PROPAGANDA
BBC Türkçe'de 11 Ekim'de yayımlanan "Dünya Kız Çocukları Günü: 'Türkiye onlar için zor bir ülke" başlıklı haberde, kız çocuklarının okullaşma oranları üzerinden Türkiye'ye üçüncü dünya ülkesi görünümü verilmeye çalışıldı.
Yine BBC Türkçe'de "Avrupa Komisyonu başkan adayı Weber: Türkiye hiçbir zaman AB'ye üye olamaz." başlıklı habere yer verildi.
Alman DW haber kanalının Türkçe sayfasında 13 Ekim'de "Araştırma: Türkiye'de ders kitaplarında ayrımcı ögeler arttı." başlıklı araştırma yazısı yer aldı.
Yazıda, "Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması'na göre, yenilenen kitaplarda kadın görünürlüğü azalırken seküler ögeler de daha az yer alıyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren 1, 5. ve 9. sınıflarda müfredat değişikliğine gitmesinin ardından kitaplar da yenilendi. Akademisyenler Dr. Canan Aratemur Çimen ve Dr. Sezen Bayhan tarafından hazırlanan 'Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Araştırması', sekülerizm ve toplumsal cinsiyet konusunda yeni kitaplarda olumsuz ve sorunlu içerikler olduğunu ortaya koyuyor." denildi.