On dört, on beş yaşlarında iken annesini kaybetmesi, Tanpınar üzerinde derin izler bıraktı. Ölüm ve acı düşünceleriyle bu yıllarda tanışır ve hayatının sonuna kadar eserlerinde de bu düşüncelerin somut hallerine yer verir. Edebi kişiliğinin ortaya çıkmasında yaşadığı hayatın büyük ve derin bir etkisi görülür. Dünya görüşünü, eserlerine işleyen yazarlardan biridir.
Şiirlerinde duygu ve imge temel ögedir. Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerinde müzikal nitelikler de dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan da çok etkilenir. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Haşim izleri görülür. Bu şairlerin etkisiyle hem klasik Türk şiirini hem de Batı'nın önemli şairlerini tanımış ve onların etkisini şiirlerine yansıtır. Şiirde Baudelaire'i, Mallarme'yi, Valery'yi, hikâye ve romanda ise Dostoyevski'yi, Edgar Allen Poe'yu, Nerval'i, Marcel Proust'u beğenmiş ve etkisinde kalır.
Ahmet Hamdi Tanpınar, öğretme görevini sürdürürken; roman, öykü, deneme gibi edebi türlerde eserler kaleme aldı. Düz yazılarıyla beraber sayısal azlığa rağmen yazdığı şiirleri ile de Türk Edebiyatı'nda önemli bir yere sahip oldu. Tanpınar "Şiirde sustuğum şeyleri roman ve hikâyelerimde anlatırım." diyerek nesir dili ile şiir dili arasında büyük bir fark gözetmeden, şiirde söylenemeyecek şeyleri romanlarında dile getirdi. Hikâye ve romanlarının şiirsel bir niteliğe sahip olmasını bu düşüncesiyle yorumlanır.
Tanpınar'ı çağrıştıran kavramlar
Ahenk, musiki, rüya, bilinçaltı, zaman bize Tanpınar'ı çağrıştıran kavramlardır. Onun eserlerinde bu kavramların gerek tema; gerek düşünceleri ve anlatımı güçlendiren, destekleyen kavramlardır. "Bursa'da Zaman" şiirinde "Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında" diyen Tanpınar, zaman kavramını karmaşık ve çok katlı olarak algıladığını gözler önüne serer. Ahmet Hamdi Tanpınar resim sanatına da ilgi duymuş ve bunu şiirlerine de ustalıkla yansıttı. Şiirlerinde adeta bir tablo çizer.
Doğu medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında fark
Ahmet Hamdi Tanpınar, nesirlerinde Türk toplumunun o yıllarda içinde bulunduğu medeniyet karmaşası önemli bir yer tutar. Doğu Medeniyeti ile Batı Medeniyetinin arasında kalan toplumun yaşadığı durumlar, zaman kavramıyla birlikte romanlarına konu olur. Batı ile Doğu'nun arasında sıkışmış bir ruhun isyanlarını başarıyla kaleme alır, nesirlerinde. Huzur romanında aktardığı gibidir o da: "Ne garip… İki dünyam var. Tıpkı Nuran gibi, iki âlemin, iki aşkın ortasındayım. Demek ki bir tamlık değilim. Acaba hepimiz böyle miyiz?"
Tanpınar'ın hikâyeleri
Tanpınar'ın, basılan ilk kitabı "Abdullah Efendi'nin Rüyaları"dır (1943). Kitapta beş uzun hikâye yer alır; bu öyküler, hayalle gerçeğin karşı karşıya gelmesi, kişilerin birbirine karşıt iki ayrı dünyada yaşaması ve birbiriyle çatışan iki kişiliğin bulunması gibi ortak özellikler çevresinde gelişirler. Hikâyelerin kaynağı, insanın iç dünyasına yönelmiş gözlemlerin bütünüdür.
Hikâye kitabını 1944'te "Mahur Beste" romanının tefrikası takip eder. Romanın yayımlanması 1975'te gerçekleşir. Mahur Beste, Tanpınar'ın sanat anlayışını örnekler vererek, açıkça anlattığı, daha sonra yazacağı romanlarında ipuçlarını veren, yazarın öykü ile roman arasında geçiş acemilikleri de içinde barındıran ilk romanıdır. Mahur Beste, kurmaca biyografik bir romandır. İstanbul konaklarında yaşayan, Osmanlı Sarayı geleneğinden gelen Behçet Bey ve ailesiyle, eşi Atiye Hanım anlatılır. Behçet Bey için zaman, hoş ama hüzünlü, yaşanması gereken ama içinde olumsuzlukları da barındıran bir mahur beste gibidir.
Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste'den sonraki romanı, çoğu okuyucunun Ahmet Hamdi Tanpınar'ı tanıdığı romanı "Huzur" olmuştur. Bir röportajında Tanpınar, romanına neden Huzur adını koyduğunu şu sözlerle açıklamıştır:
"Çünkü huzursuz bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü insan kendisiyle barışık değil. Değerler karşısında ve insan karşısında yeniden düşünmeye mecburuz. Çünkü her şeyden şüphedeyiz. Ve nihayet arkamızda eskisi gibi o kadar kuvvetle Allah'ı hissetmiyoruz. Hülasa huzursuzuz onun için."
Berna Moran, Huzur romanı için; "Bir huzursuzluğun romanı" der. Huzursuzluk, mutsuzluk, aşk, hüzün, çarpık batılılaşma romanın temalarındandır. Tanpınar'ın şiir estetiğiyle yazdığı romanı, otobiyografik nitelikte.
Karakter yazarın bir yansımasıdır
Romanda sevgilisi Nuran'a kavuşma-kavuşamama gelgitleri yaşayan, İkinci Dünya Savaşı'nın her an patlayacak olması korkusuyla tetikte bekleyen, Cumhuriyet sonrası kültürü ret ya da kabul ikilemleri yaşayan, sorunlu bir kuşağın temsilcisi olan Mümtaz; Tanpınar'ın yansımasıdır. Nuran; Mümtaz'ı seven ama toplum baskısı ve dedikodulardan bunalmış, sonuçta topluma karşı yenilen ve sevgisini yok edip, Mümtaz'la evlenmekten vazgeçen, kitabın ana kadın kahramanıdır.
Tanpınar'ın bir diğer romanı 'Sahnenin Dışındakiler', Milli Mücadele döneminde İstanbul'da yaşanan olayları, siyasi meseleleri ortaya koymayı amaçlar. Eserin adı olan sahnenin dışı İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı'nın gerçekleştiği Anadolu'dur.
Tanpınar'ın nehir romanı
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yazdığı dört romandan üçü, kendi içlerinde bir "nehir roman" olarak değerlendirilir. Nehir roman, tek başlarına okunabilecek, ama belli başlı özellikleriyle birbirlerine bağlanan romanları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Tanpınar'ın Mahur Beste, Huzur ve Sahnenin Dışındakiler romanları arasında da böyle bir ilişki vardır. Bu üç eser, kendi içlerinde okunup anlaşılabilecek kitaplar olsa da her üç romanda da karşımıza çıkan bazı ortak karakterler, temalar ve motifler bulunur. İlk kitaba adını da veren Mahur Beste, bu motiflerden belki de en önemlisidir. Romanlardaki ailelerin gelecek nesilleri üzerinde de tuhaf bir etkiye sahip olur bu beste. Mutsuz aşk ilişkileri yaşayan aile fertleri, üç roman boyunca "Mahur Beste"nin farklı boyutlarını yaşar. Mahur Beste gibi, üç romanda da karşımıza çıkan ögelerden bir tanesi de aynı isimli ilk kitabın ana karakteri Behçet Bey olur. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, belli açılardan "yarım bıraktığı" bir eser olan Mahur Beste, Behçet Bey'i merkeze yerleştirir, Behçet Bey hakkında bilinen tüm detaylar okuyucuya sunulmaz. Bu detaylar, Huzur ve Sahnenin Dışındakiler'de verilmeye devam edilir.
Edebi, yoğun bir dil kullanan, dilin şiirsel değerine büyük önem veren Ahmet Hamdi Tanpınar, bu üç eserde de "olaylar anlatan" roman yazma çabasında değildir. Nehir romanı oluşturan parçaların tümünde; gözlemler, düşünceler, karakterlerin iç dünyası ve psikolojik analizleri, olaylara göre ön planda yer alır. Bu romanları birlikte okumak okuyucu açısından daha keyifli olur.
Tamamlanmayan bir roman
Ahmet Hamdi Tanpınar, büyük bir kısmını yazdığı Aydaki Kadın romanının müsveddelerini, üzerinde çalıştığı diğer bazı eserleri ile birlikte çalışma masasında bırakarak 24 Ocak 1962'de vefat eder. Tanpınar'ın vefatından sonra, öğrencisi Güler Güven, müsvedde halinde kalmış olan Aydaki Kadın'ı Amerika'da basılan bir süreli yayında, notlarla birlikte yayımlar. Romanın kitaplaşması 1987 yılını bulur.
Aydaki Kadın, Tanpınar'ın özgün roman özelliklerini barındıran bir romandır. Huzur romanı ile birçok noktada benzerlik gösterir. Huzur gibi Aydaki Kadın da yirmi dört saatlik bir zaman diliminde geçer. Bu romanında da Tanpınar, olaylardan çok çeşitli meseleler, kahramanların ruh halleri ön plandadır. Ana karakterler de birbirlerine benzer, boğaz tasviri, İstanbul portresi başarıyla kaleme alınır. Romanın kahramanı Selim, Aydaki Kadın'da, "İflas" adını verdiği bir roman üzerinde çalışır. Tanpınar'ın "Aydaki Kadın" romanı ile kahramanı Selim'in romanda üzerinde çalıştığı "İflas", aynı romanlardır. Ortada iki farklı roman değil, aslında bir tek roman vardır. Tanpınar, romanın tamamlanmadığından günlüğünde şikâyet eder. Çevresiyle konuşamadığı, tartışamadığı düşüncelerini günlüğünde kendisiyle konuşur. Biz de bu romanın yazılma amacını, sürecini, tamamlanamayışı Tanpınar'ın günlüklerini okuyarak öğreniriz.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Suat'ın Mektubu romanı, Doğu ve Batı arasında sıkışan yeni kuşakları düşündüğümüzde güncelliğini korur. Zamanının ötesine ışık tutan bir roman yazar. Huzur romanının bir diğer kahramanı olan Suat, melek mi şeytan mı ikileminde bırakılan, romanı okudukça ipuçlarına bakılarak şeytan olduğunu düşünebileceğimiz bir karakterdir. Romanın kaybedeni diyebiliriz onun için, ulaşamadığı şeyler için hayatından vazgeçen bir kaybeden… Huzur romanının yayınlanmasının ardından Tanpınar ile yapılan bir röportajda, yazar, Suat'ı roman içinde yeterince derinleştiremediğini düşünmüş ve sadece Suat'a özel, onun mektuplarından müstakil bir kitap ve aynı zamanda Huzur'un devamını çıkaracağını söylemişti.
Prof. Dr. Handan İnci tarafından kurulan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi, Tanpınar'ın el yazılarından yola çıkılarak basılmayan eserlerini gün yüzüne çıkarmayı hedeflemiştir. Bu merkezin ilk ürünü ise yakın zamanda Dergâh Yayınları'ndan çıkarılan Suat'ın Mektubu oldu. Handan İnci, Suat'ın, ortaya koyduğu mektup ile kitabın felsefi dokusunu zenginleştirdiği gibi olay örgüsünü değiştirdiğini, olayların sebep-sonuç ilişkisini sağlamlaştırdığını dile getirdi. Suat, bu mektubu yazar çünkü Mümtaz'ın zihninde giderek yer kaplar.
Son kült romanı
Ahmet Hamdi Tanpınar 1961 yılında yazar yaşarken yayımlanan son ve kült romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsü, konu bakımından toplumun yaşadığı kültür çatışması üzerinde ilerler. Tanpınar, bu romanında diğer romanlarından farklı olarak şiirsel dilden uzak durarak gerçekçi bir dil kullanır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde Tanpınar, bireyin ve toplumun yaşamındaki çatışmalar ve tutarsızlıkları, toplumdaki kurumların aksaklıklarını eleştirel bakış açısıyla kaleme alarak, ironik bir yaklaşımla, mizahi bir dille toplumun hatalarını dile getirir. 'Dünya Klasikleri' arasına alınan bu roman, birçok kez yılın kitabı seçildi.
"Bir umuttur zaman. Bir müphemdir zaman. İlerledikçe gerileyen. Hep yeniden başlayan... Etmezseniz saatlerinizi ayar... Sizin de hayatınız kayar..."
Ahmet Hamdi Tanpınar, zamanın ne içinde olan bir yazar, ne de büsbütün dışında… Yazdığı romanların, şiirlerin, denemelerin, yaşamını devam ettirdiği dönemde değerlerinin görülmemesi zamanının içinde tam olarak kendini anlatamadığını, zamanının ötesine taştığını anlatmaya yeter belki de. "Zaman" şairi dediğimiz Tanpınar'ın anlattıkları, hissettirdikleri, yıllar sonra zaman geçtikçe daha değerli hale gelerek topluma ışık olup, okuyuculara keyif vermeye devam ediyor.
Kitabın Ortası dergisinden derlenmiştir.