Her dinin, milletin kutsal veya diğer zaman dilimlerinden farklı kabul ettiği kendine özgü belirli gün ve ayları mevcuttur. İslamiyet'te de böyle özel gün, gece ve aylar var.
"İşte zaman, hakikaten Allah Teâlâ'nın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumu gibi bir devre girdi: Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haramdır ki; üçü birbirinin ardında Zilkade, Zilhicce Muharrem, biri de Cumâdâ ile Şa'ban arasındaki Receb'dir."
Bu dört ayın önemi öteden beridir var olan uygulamaydı. Hz. İbrahim ve İsmail zamanından beridir Araplar bu esasa uymuşlardı. Hatta cahiliye devrinde bile buna riayet edilerek haram aylarda savaş yapılmamıştı. "Haram Aylar" içerisinde Muharrem ayının ayrı bir yeri vardır. Bu ayrıcalığı "Muharrem" adından da fark etmek mümkün. Zira "muharrem" kelimesi, "haram kılınmış", "hürmete layık" anlamlarına gelir. Kısacası "haram aylar" uygulamasının genel adı, anlam itibarı ile bu aya özel bir ad olarak verilmişti.
MUHARREM AYINI MÜHİM KILAN HUSUSLAR
Hicri yılbaşı
Muharrem ayı, 12 ay ve 355 gün olan ay yılının ilk ayıdır. Hicri takvim, Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç edişi ile başlar. Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamber'in hicreti İslami takvimin başlangıcı, Muharrem ayı da bu takvimin başlangıcı sayıldı.
Aşure Günü (On Muharrem)
Bilindiği üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiğinde orada Arap halkla birlikte yaşayan Yahudiler vardı. İşte bu Yahudiler, Hz. Musa ile İsrail oğullarının, Firavunun zulmünden Aşûre günü kurtulduğunu söyleyen Yahudileri Hz. Peygamber yalanlamamış ve hatta bu yönde olumlu bir tavır sergilemişti. Bunun yanı sıra tüm Samî dinlerde özel bir yere sahip görünen Aşûre Günü, Cahiliye Araplarınca da önemli kabul edilmiştir. Hatta Resûl-i Ekrem'in de Peygamberlik öncesi ve sonrası dönemde bir süre bu günde oruç tuttuğuna dair rivayetlere de rastlanır. Medine döneminde bu orucu Müslümanlara tavsiye ettiği bilinen bir husus.
Nuh Tufanı
Rivayete göre, Hz. Nuh'un gemisi Tufandan kurtulup Cûdî dağına Aşûre günü oturmuştur. Bilindiği üzere, Hz. Nuh, Allah'ın emri üzerine kendine inananları yaptığı bir gemiye bindirmiş, tufan gerçekleşince, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardı.
Ayrıca, Kazvinî'nin Acayibü'l-Mahlûkât adlı kitabında Aşure Günü de olan onuncu gün için, şu olaylar sıralanıyor: Hz. Âdem'in pişmanlığı; Hz İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsâ'nın doğuşu; Hz. İbrâhim'in atıldığı ateşin Allah'ın buyruğuyla soğuması; Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf için ağlamaktan kör olan gözlerinin açılması; Hz. Yusuf'un tutukluluktan özgürlüğe kavuşması; Hz. Süleyman'ın tılsımlı yüzüğünü bulunca krallığının ululanması; Hz. Yunus'un dua ve öğütleriyle Ninova kentinin kurtuluşu; Hz. Eyyub'un iyileşmesi; Hz. Yahya'nın doğuşu; Hz. Zekeriyyâ'nın çocuğu olsun diye ettiği duanın kabul edilmesi; Hz. Musa'nın kutsal Tuva vadisinde ateş ağacını görüşü; Hz. Musa ve kavminin Mısır'dan ayrılışı. Bunun gibi Hz. Yakub'un oğlu Hz. Yûsuf'a kavuşması yine bu ayın onuncu gününde gerçekleşmişti.
Kerbela Olayı
Hz. Hüseyin, Kerbela topraklarında Yezit bin Muaviye ordusu tarafından ailesi ile birlikte kuşatılmış; önce susuz bırakılmış daha sonra kafası kesilmek suretiyle şehit edilmişti.
Günümüzde yatırı Kerbela'da çok tanınmış bir ziyaretgâh olan Hz. Hüseyin'in vahşice öldürülmesinin İslam dünyasında kısa ve uzun vadeli büyük etkilere yol açtığı söylenebilir. Kısa vadede Emevi iktidarı yıkılmış, uzun vadede ise Sünni ve Şii şeklinde ikili mezhebin yapılanması giderek belirginleşmişti.
Şiîler için bu tarih Hz. Hüseyin'in intikamını alma yeminlerinin tazelendiği bir matem günüdür. Özellikle İran'da 10 Muharrem'de "taziye" adlı törenler düzenlenmesi, yas merasimlerinde ağıtlar söylenmesi ve Maktel-i Hüseyin türünde eserler okunması bir gelenek halini almıştı.
ANADOLU'DA RİTÜEL HALİNE GELDİ
Anadolu'da Muharrem ayıyla ilgili çeşitli uygulamalara rastlanır. Özellikle Alevi- Bektaşi geleneğinde Muharrem ayının özel bir yeri var. Bazı peygamberlerin kurtuluş günüyle dördüncü imam Zeynelâbidin'in kurtuluşu için tutulacak oruçlar, Kerbelâ'da Hz. Hüseyin ve yandaşlarının yasının tutulması amacıyla yapılacak faaliyetler bir erkânla belirlenmişti. Bu ayın ilk on veya on iki gününde oruç tutulması gerekir. Ayrıca tıraş olunmamalı, çamaşır değiştirilmemeli, yıkanmamalı, ağıtlar, nefesler ve ilahiler okunmalıdır. Bazı yerlerde su içilmemesi şeklinde su orucu âdetine de rastlanır.
SANATTA YERİNİ ALAN "KERBELA OLAYI"
Bu hazin olay toplum içindeki çeşitli uygulamalar yanında değişik sanatlara da yansımıştı. Kerbelâ Olayı'nı canlandırmak için yapılan taziye veya şebehler İslam'ın tek dram türünü oluşturan bir çeşit tiyatro eserleriydi. Bu eserlerin oynanması için İran'da inşa edilmiş Hüseyniye ve Tekyeler de olayın mimariye yansıyan tarafı.
Önceleri Kerbelâ olayları meddah, nakkal, ruzehan veya perdedari denilen tek anlatıcılar tarafından anlatılırdı. Bu anlatıcıların anlatım sırasında arkalarında yer alan perde üzerinde yapılmış resimler de bu konu ile ilgili yapılırdı. Taziye temsillerinde kuklalardan da faydalanılırdı. Bunlardan altı tanesi Moskova'da Sergei Obrzatsoh'un Kukla Tiyatrosundaki müzede sergileniyor. Konu ile ilgili kitaplarda yer alan minyatürlerden Türk sanatçılarına ait olan en önemlileri, Fuzuli'nin Hadikatü's Süeda adlı eserinin British Museum, Türk-İslam Eserleri Müzesi, Süleymaniye Kitaplığı, Konya Mevlana Müzesi, NewYork Edwin Binney Kolleksiyonu, NewYork Brooklyn Museum, Paris Bibliothque National ve Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunan nüshaları ile Lamii Çelebi'nin Maktel-i İmam Hüseyin adlı eserinin British Museum ve Türk-İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan nüshalarında bulunuyor.
Taziye ve Şebehlerde veya Kerbelâ ile ilgili başka türlü programlarda çeşitli makamlarda okunan mersiyeler Kerbelâ Olayı'nın musikiye de yansıdığını gösterir. Mersiye okuyanlara mersiyehan denilir. XVIII. ve XIX. yüzyılda İstanbul'da okudukları mersiyeler ile dinleyenleri etkilemekle meşhur olmuş şu isimler kaynaklarda zikredilir: Kastamonu'lu Turşucuzade Hafız Mehmet Efendi, Bedevi Şeyhi Ali Baba, Beylerbeyili Hakkı Bey, Hafız Şerefeddin Efendi, Agâh Bey, Hafız Hamdi Efendi ve Hafız Hüseyin Tevfik Efendi…
KERBELÂ OLAYI'NIN EN GENİŞ BİÇİMDE YANSIDIĞI DAL EDEBİYATTI
Güzel sanatlar içinde Kerbelâ Olayı'nın en geniş biçimde yansıdığı dal edebiyattır. Tarihi olayların edebi eserlere konu olması yanında Fuzuli'nin:
"Yad it Fuzuli Al-i Aba halin eyle âh
Kim berk-ı âh ilen yakulur hırmen-i günah" beytinde belirttiği üzere Al-i Aba halini yad edip ah eyleme ve inlemenin günahların affına sebep olacağı düşüncesi, bir çok kalem erbabının bu konuda eser vermesine yol açtı.
Arap edebiyatında Ebu Minhaf Lut Bin Yahya'nın Kitab-ı Maktel-i Hüseyn'i ile başlayan Maktel-i Hüseyn yazma geleneği İran edebiyatında en iyi örneği Hüseyin Vaiz Kâşifi'nin Ravzatü'ş-şühedası ve Türk edebiyatında Fuzuli'nin Hadikatü's- Süedası ile temsil edilerek birçok şair tarafından sürdürüldü.
DİVAN EDEBİYATINDA MUHARREMİYE
Klasik Türk edebiyatında bu ay daha çok muharremiye başlığı altında ve farklı muhtevaya sahip şiirlerle işlendi. Kaynaklarda muharremiye, Muharrem ayı dolayısıyla Kerbelâ vak'asını anlatan makteller; hicrî ve kamerî senelerin ilk ayı olan muharrem münasebetiyle eskiden şairler tarafından yazılıp büyüklere sunulan kasideler hakkında kullanılan tabirdi. Genel olarak Muharrem ayını konu edinen şiirler karşılığında da muharremiye terimi kullanılmıştı. Ancak kendi içerisinde makteller, yılbaşı dolayısıyla tebrik konulu şiirler ve bunların dışında kalan fakat Muharrem ayını konu edinen şiirler olarak başlıca üç başlık altında tasnif etmek mümkün.
Makteller (Muharremiye/Firkat-nâme/ Taziyet-nâme)
"Dîdeden su yerine kan akacak dem geldi
Kerbelâ günleridir ağla Muharrem geldi
'İzzet anmazdı Yezîd'i 'acaba n'oldu sebeb
Var ise hâtırına ehl-i cehennem geldi"
Edebi eserlerde muharremiye, daha çok maktel türünün örnekleri olarak karşımıza çıkar. Birinin "katl olunduğu yer, meşhed" anlamına gelen maktel, son halife Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilişini anlatan bir mersiye çeşididir. Kaybedilen bir varlığın arkasından duyulan üzüntünün dile getirildiği mersiye türünde, Hüseyin'in öldürülmesi başlıklı mersiyeler çokça işlenmiş olmak nedeniyle, bağımsızlaşmış ve dini içerikli bir tür olarak Maktel-i Hüseyn adıyla yaygınlaşmıştı.
Hz. Hüseyin ile aile mensupları ve taraftarlarından yetmiş kadar kişinin 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tarihinde Emevî halifesi Yezid kuvvetlerince Kerbelâ'da şehit edilmesi sebebiyle duyulan üzüntüyü ifade etmek, bu vesileyle Ehl-i Beyt sevgisini gönüllere yerleştirmek için yazılan şiirlere muharremiye denilmiş. Ayrıca Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin sevgisini işleyen manzumeler de bu kapsamda değerlendirilmişti. Bunların ilâhî veya tevşîh formuyla bestelenmiş şekillerine de "muharrem ilâhileri" veya muharremiye ismi verilir.
Türün örnekleri müstakil manzum ve mensur eserlerde, Maktel-i Hüseyin (Meddahî, Lamî Çelebi, İbn-i Yusuf Mehmed, Şâdi), Maktel-i İmam Hüseyin (Yahya b. Bahşî), Kerbelâ (Ali Ferrûh), Kerbelâ-nâme (Sâfî), Matem-nâme (Muallim Feyzî), Mersiye, Mersiye-i Seyyidü'ş-şühedâ (Osman Şems), Dâstân-ı Adn der Hikâyet-i Hasan ve Hüseyin (Nakiboğlu), Hadikatü's-süeda (Fuzûlî), Vakıa-ı Kerbelâ (Nureddin) gibi isimlerle yer alırken divanlarda ve çeşitli mecmualarda daha çok mersiye başlığı altında işlenir.
Tür daha çok gazel, kaside, mesnevî, terkib-i bend, tercî-i bend gibi nazım şekilleriyle yazılır. Doğrudan maktel içerikli şiirlerin dışında farklı amaçlarla yazılan şiirlerde türün beyit seviyesinde işlendiği de görülür. Mesela Hayretî divanında yer alan ve "Der Medh-i İmâm-ı Sâ'îd A'nî Hüseyn-i Şehîd Radyallahü Ta'alâ Anhu" başlığını taşıyan kaside bir methiye olmakla birlikte 5-28'inci beyitlerde Hüseyin'in şehit edilişinden duyulan üzüntü ve Yezid'e karşı duyulan nefret içli bir şekilde dile getirilir.
Aynı şekilde Karamanlı Aynî divanında 13. kaside Hz. Hüseyin'e bir methiyeyken 5-9'uncu beyitleri mersiyedir.
Yılbaşı Konulu Tebrik Manzumeleri (Muharremiye/Sâliye/Tebrikiye)
"Göründü nâ-gehân çeşm-i cihâna ferv-i devletle
Muharrem nâmına bir mâhtâb-ı vâdî-i nusret
Su'âl etdikde Gâlib mısra'-ı târîhin ol mehden
Dedi sâl-i nevi Sultân Selim'e bâdî-i Nusret"
Muharremiye başlığı altında değerlendirilen diğer şiirler ise şairlerin Muharrem ayını, dolayısıyla yılbaşını tebrik maksadıyla hükümdarlara sundukları şiirlerdi. Bu vesileyle sarayda yapılan törenlerde padişahın kaside takdim eden şairlere ve devlet adamlarına verdiği hediyelerle devlet adamlarının yanında çalışanlara dağıttığı ihsanlar da aynı isimle anılır.
Bu şiirler, sunulan kişiyi övücü ibareler yanında genellikle bir tarih de ihtiva ederler. Bu manzumelerin, yeni yılın tebrikini ve tarihini havi olmak üzere muharremde yazılıp takdim edilen medhiyeler olarak tanımlanan sâliyelerle aynı doğrultuda yazılan şiirler olduğu anlaşılıyor. Bazılarının başlığından ve içeriğinden hareketle bu şiirleri, tanımı biraz genişleterek bir büyük devlet adamının bir makama yükselişi, bir yerden bir yere gidiş gelişi münasebetiyle yazılan tebrik kasideleriyle de ilişkilendirmek mümkün.
MUHARREM AYINI KONU EDİNEN DİĞER ŞİİRLER
"Ey mübârek ay hoş geldün safâ geldün hele
Ey cihân-ârây hoş geldün safâ geldün hele"
İsmail Hakkî Bursevî divanında Muharrem ayıyla ilgili farklı muhtevaya sahip iki şiir kayıtlıdır. Yeni yılın gelişiyle birlikte devlet büyüklerine methiye amacıyla kaleme alınan tebrik muhtevalı önceki şiirlerden farklı olarak bu şiirlerde doğrudan Muharrem ayının kutluluğundan bahsedilir. Söz konusu şiirlerde, bu ayda gerçekleşen siyasi, askerî olayları takip etmek de mümkün.
FUZÛLÎ'NİN HADÎKATU'S-SU'ADÂ'SI
Fuzûlî'nin (ö.1556) önemli eserleri arasında yer alan Hadîkatu's-Su'adâ, yaygın kanaatin aksine sadece Kerbelâ hâdisesini konu almaz. Eserin yarısına yakın kısmını kimi peygamberlerin ve âl-i beytin yaşadığı olaylar oluşturur. Bununla beraber tam künyesi Maktel-nâme-yi İmâm Huseyn el-müsemmâ bihi Hadîkatu's-Su'adâ radıyallâhu anhum olan eser adından da çıkarılacağı gibi konunun merkezi Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi olayıdır.
Maktel-i Hüseyn bölümünden önceki tüm kısımlar, anlatılacak olan konuya bir nevi hazırlık niteliğinde. Zira anlatılan tüm hikâyeler bir vesile ile Kerbelâ Olayı'na bağlanır. Olay örgüsü her bölümde biraz daha yükseltilerek Kerbelâ'da yaşanan olaylar ile zirveye ulaşır.
Eser mukaddime, on bâb ve hâtime kısımlarından oluşur.
Mukaddime kısmına bir dua ile başlayan Fuzûlî, Hak yolunda sıkıntı çeken enbiyâ, sahabe ve evliyânın durumunu belirten bilgiler verdikten sonra Kerbelâ Olayı'na ve Hz. Hüseyin'in şehit edilişine temas eder. Daha sonra eserin yazılış sebebi ve içeriği hakkında kısa bilgiler verir ve manzûm bir dua ile mukaddime kısmını bitirir.
Birinci bâb Âdem, Nûh, İbrahim, Yakûb, Musa, İsa, Eyüp, Zekeriya ve Yahya Peygamberlerin hayatlarından bazı kesitler içerir.
İkinci bâbda Hz. Peygamber'in Kureyş'ten çektiği belalar, Ubeyde'nin, Hz. Hamza'nın ve Cafer-i Tayyâr'ın şehit edilişi alt bölümler halinde aktarılır.
Üçüncü bâbda Hz. Peygamber'in son demlerinde yaşadıkları, yakınlarının durumu ve vefat edişi anlatılır.
Dördüncü bâbda Hz. Fâtıma'nın kısa hayat hikâyesi anlatılıp son dönemleri ve vefatı konu edilir.
Beşinci bâbda Hz. Alî'nin kişiliğine ve kahramanlığına dair bilgilerden sonra hilâfeti döneminde başından geçen kimi hâdiseler ve hayatının son demleri anlatılır.
Altıncı bâbda Hz. Hasan'ın hayat hikâyesine ait kimi kesitler verildikten sonra şehit edilişi anlatılır.
Yedinci bâb, Hz. Hüseyin'in doğrudan anlatılmaya başladığı bölümdür.
Sekizinci bâbda Hz. Hüseyin'in akrabası ve Kûfe yönetimine talip olan Müslim-i Akîl ve oğullarının şehit edilişi konu edilir.
Dokuzuncu bâbda Hz. Hüseyin'in Mekke'den Kerbelâ'ya gidişi anlatılır.
Onuncu bâbda Hz. Hüseyin ve ordusunun Kerbelâ'da Yezîd'in askerleri ile girdiği muharebeye yer verilir.
Hâtime kısmında ehl-i beytin geri kalanlarının Kerbelâ'dan Şam'a gittiği anlatıldıktan sonra manzûm bir Hz. Hüseyin mersiyesine yer verilir.
( Diyanet İşleri Başkanlığı, Klasik Türk Edebiyatında Muharrem Ayı Etrafında Yazılan Şiirler - Ahmet Topal, Kerbela Olayının Edebiyata Ve Diğer Sanatlara Yansıması- Bünyamin Çağlayan, Fuzûlî'nin Hadîkatu's-Su'adâ'sı Üzerine Notlar - Ahmet Tanyıldız)