623 yıl zorluklarla mücadele ederek 36 padişahın iktidar mücadelesini verdiği Osmanlı Devleti, uzun yıllar Türk İslam geleneğinde yer alan bahçecilik uygulamalarını yıllarca devam ettirmeye çalıştı. Bu durum 19'uncu yüzyılda Avrupa etkisiyle birlikte farklı bir boyuta taşındı. Bilhassa Osmanlı saraylarında yapılan bahçe düzenlemeleri ile padişah ve maiyetinin eğlence dinlenme mekânları olarak hasbahçeler ortaya çıktı. Peki, bu bahçeler sadece dinlenmeye mi yarıyordu? Elbette hayır, bu hasbahçeler zamanla padişahların aileleriyle ikamet ettiği ve devletin idari merkezi olması nedeniyle Osmanlı padişahlarının tören, eğlence ve yeri geldiğinde de avlanma mekânlarına dönüştü. Daha sonra 1876 yılında tahta geçen Sultan II. Abdülhamid döneminde ise bahçe düzenlemeleri farklı bir boyuta ulaştı. Nasıl mı?
Dünyanın çeşitli coğrafyalarından farklı iklimlere has bitkilerin İstanbul'a getirtilmesiyle botanik ilmi çerçevesinde çalışmalar yapıldığı görüldü. Sultan Abdülhamid 33 yıllık padişahlık döneminde büyük devletlerin botanik alanındaki üst düzey çalışmalarının benzerlerinin Osmanlı Devleti bünyesinde de yürütülmesi için yoğun çaba sarf etti.
Sultan'ın bu merakının nereden geldiğini bilmek güç ama bununla ilgili iki fikir söz konusu; ilki Sultan Abdülhamid'in gençlik ve şehzadelik dönemlerinde çoğu kere tabiatla baş başa bir hayat geçirmesinden kaynaklı bir botanik merakının oluştuğu ikincisi de o dönem Osmanlı'nın içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kaynaklı diğer hükümdarlar gibi onun da oluşturmaya çalıştığı 'Batılı imaj' politikası… Belki de bunların dışında sadece zor yıllara tanıklık eden Abdülhamid için bu bir nevi istirahat ya da siyasi işlerde kaçış bile sayılabilir, kim bilir… Hangisi gerçektir bilinmez ama II. Abdülhamid'in Osmanlı ve kendi için çok büyük yenilikler yaptığı bir gerçek!
BOTANİK BİTKİLERİN OSMANLI'YA GİRİŞİ
1848'de Hindistan'da bulunan Bombay ve Kalküta'da, 1864-1865'de ise Singapur'da tesis edilen Osmanlı fahri konsoloslukları, Osmanlı Devleti'nin Güney Asya'yı daha yakından takip etme ve tanıma fırsatını beraberinde getirdi. 1870 yılında Bombay şehbenderliğinin yani konsolosluğunun fahri statüsünün değiştirilmesiyle diğer şehirlerde de baş konsolosluklar kuruldu ve buraya İstanbul'dan tayin edilen baş konsoloslar bölge ile İstanbul arasında birer köprü vazifesi üstlendi. 1883'te ise Hollanda hakimiyetindeki Batavya'da kurulan baş konsolosluk ile Osmanlı Devleti'nin ilgisi Hint Okyanusu adalarına da yayıldı.
Bu konsolosluklar bilhassa Sultan II. Abdülhamid döneminde dini, siyasi, ekonomik ve sosyal konularda faaliyetler yürüterek bulundukları merkezler ile Osmanlı Devleti başkenti arasında iletişimi sağladı. Devlet meseleleri yanında Sultan II. Abdülhamid'in özel talepleriyle de ilgilenen konsolosluklar, farklı hayvan türlerinin satın alınıp İstanbul'a gönderilmesi, özel mobilya ve aksesuarların imal ettirilmesi, egzotik bitki fidan ve tohumlarının temin edilmesi gibi istekleri yerine getirdiler.
İSTANBUL AVRUPA İLE REKABET EDİYORDU
Sultan II. Abdülhamid döneminde İstanbul saray bahçelerinde kullanılmak üzere birkaç sefer de Hindistan ve Endonezya'dan bitkiler getirildiği tespit edildi. Akşam'ın haberine göre, 1879 yılı yazında Bombay'da görev yapan Baş Konsolos Hüseyin Hasib Efendi marifetiyle Bombay'ın güneydoğusunda bulunan Poona bölgesinden bazı bitki türleri satın alınması bu konuda bir başlangıç oldu. Buradaki Poona Botanical Garden'dan 110'dan fazla çiçek fidanı, 76 adet meyve fidanı ve birkaç paket çiçek tohumu satın alındığını belirten Hüseyin Hasib Efendi, Yıldız'a gönderdiği yazılarda bu bitkiler hakkında bilgiler de aktardı.
İstanbul yüz ölçümü olarak az bir alan kaplamasına rağmen sahip olduğu bitki çeşitliliği ile dikkat çekmekteydi ve 2 bin 500 civarında çiçekli bitki ve eğreltiye ev sahipliği yapmaktaydı. Bu Avrupa'daki pek çok ülkeden fazla bir sayıyı ifade eder. II. Abdülhamit'in bazı Avrupa şehirlerinin botanik bahçeleri ile rekabet arzusu için zaten mevcut İstanbul florası da gereken kaynağı sağlamış oldu. Zaten Türkiye florasının zenginliği Avrupa florasının tamamıyla kıyaslanabilecek ölçüde olduğu da unutulmamalı!
Akşam