Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Ocak 10, 2018
Bir neslin misyonu

İnsan olarak hepimiz öncelikle Rabbimize, sonra ümmete, sonra içinde yaşadığımız topluma, ailemize ve kendimize karşı görevlerimiz vardır. Bu görevler aynı zamanda kişiye kendilerine özgü sorumluluklar da yüklerler. Allah'a karşı olan görevlerimizin gerektirdiği sorumluluklarla topluma, ailemize ve hatta kendimize karşı olan sorumluluklarımız arasında farklar vardır. Rabbimize karşı sorumlulukların temelinde onun emir ve yasaklarına uyma ve ona ibadet etme yükümlülüğü yatmaktadır. İbadetlerimizi eksiksiz yapmak, haramlardan kaçınarak helal ve temiz olanı tercih etmek, Rabbe karşı görev ve sorumluluğu ifade ederken ümmete karşı sorumluluklarımız İslam'ı ilgilendiren her hususta ümmetin bütün sıkıntılarına hemdert olmak ve hadisteki ifadeleriyle "vücudun bir tarafı ağrıdığında her tarafının hummaya kapılıp tir tir titremesi" gibi ümmetin bütün ferdlerinin sıkıntılarını hissetme sorumluluğudur. Müslüman olarak İslam dünyasının herhangi bir bölgesinde yaşayan bir Müslüman'ın coğrafi olarak ne kadar uzakta olursa olsun onu mü'min kardeşimiz olarak hissedip gönlümüzü açıp elimizi ona uzatma sorumluluğunu taşıyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun problemlerine ortak olmak ve bunların çözümünde bir sorumluluk taşımak duygusu bir Müslüman olarak içimizde yaşattığımız bir duygudur. Ailemizde kendilerine karşı görev ve sorumluluklarımız olan kişiler vardır. Annemiz, babamız, eşimiz ve çocuklarımıza karşı olan görevlerimizin yüklediği sorumluluklar da farklı sorumluluklardır.

İşte mü'min ve Müslüman olarak yerine getirmek zorunda olduğumuz bu görev ve sorumluluklar bize bir misyon yüklemektedir. Müslüman olarak İslam dünyasının herhangi bir köşesinde meydana gelen tabii afetler, düşman saldırıları, fakirlik problemleri, bulaşıcı hastalıklar kısaca kardeşlerimizin her türlü sıkıntılarını paylaşarak sorumluluklarımızı yerine getirmemiz söz konusu ettiğimiz misyon gereğidir. Zira Müslüman olarak sorumlu olmak ve görev yapmak mecburiyetimiz vardır. Aynı tür görev ve sorumlulukların toplumumuz ve ailemiz ile ilgili olan yönleri konusunda da farklı misyonumuz vardır.

Bu misyon Müslüman olmaktan kaynaklanan bir sorumluluk yüklenme misyonudur. Bu sorumluluklar insanların konum ve görevlerine göre çeşitlidir. Bir devlet başkanı, bir hükümet başkanı, bir lider, bir bürokrat, bir fikir ve ilim adamının veya tüccarın görev ve sorumlulukları farklı farklıdır. Herkes bulunduğu mevki ve konuma göre sorumluluk yüklenmek zorundadır. Ferd olarak en önemli görevimiz Allah'a karşı olan sorumluluklarımız ve ibadetlerimizin olup bunların tartışılamaz bir düzeyde mühim olduğu muhakkaktır. Bu ibadetlerin içinde namaz, oruç, hacc ve zekat gibi rutin olanlarının yanı sıra dayanışma, yardımlaşma, sosyal ve ekonomik görev ve sorumlulukların icabı ibadetler vardır. Zira Müslüman'ın her bir davranışı ibadet olduğuna göre bu görev ve sorumlulukları yerine getirmek de ibadettir. Dünya mazlum ve mağdurlarına el uzatmak, kendi insanımızın her türlü sıkıntısını paylaşmaya çalışmak, Müslümanların hemderdi olmak sorumluluk duygusunun gelişkinliğine bağlıdır. Bu duygu belli yaşlarda elde edilir. Bulunduğumuz bütün ortamlarda farkında olarak veya olmayarak kendimizde bir değişiklik hissederiz. Sanki iç dünyamızda bir fırtına kopmuş kalplerimiz görevlerimizin gerektirdiği bütün alanlarda birden sorumluluklarla dolup taşmaya farklı bir duyguyu hissetmeye başlar. Kendimizi hissettiğimiz bütün yaşlarda insanın yüklenmesi gereken sorumlulukların altına girdiğimizi ve omuzlarımızda sanki bütün ümmetin dert ve sıkıntılarının farkına varır, İslam'a ve Müslümanlara yapılan zulüm ve haksızlıkları, zorba işgalleri, emperyalist saldırıları idrak eder bunlara karşı "bana düşen görev nedir" dercesine durumdan kendimize bir görev biçeriz.

Bugün Türkiye'de sivil kuruluşların faaliyet alanları olan sosyal dayanışmanın ne olduğunu, mazlum insanların yanında yer almanın gerekliliği, öğrenci okutmanın, karşılıksız burs vermenin, yurt açmanın ne demek olduğunu kitleye anlatan ve bunların ilk adımlarını atan İmam-Hatip nesli veya onları söz konusu sorumluluk duygusuyla yetiştiren ilk nesildir. 1960'lı yıllarda burs vermek, yurt açmak, öğrenci okutmak, sadece devletin yaptığı bir iş idi. Ancak devletin herkese yardım etmediği veya edemediği görülünce bu alandaki sorumlukları İslamî hassasiyeti gelişkin olan insanlarla onların yetiştirdiği İmam-Hatip nesli bu misyonu gönüllü olarak yüklenmiş bulunmaktadır. İmam-Hatip nesli, birçok muhtaç insanın yanında yer alınması gerektiğini, elindeki bir parça ekmeği kardeşiyle paylaşmayı bu milletin evlatlarına yeniden hatırlattı ve kendisi de bizzat bu işe ön ayak oldu.

Bu sosyal dayanışmanın yanı sıra aynı zamanda toplum içinde adeta unutulmuş olan dini bilgilenmeyi yeniden ihya ederek insanları bilgilendirme hususunda da bir misyon üstlenmiş olan İmam-Hatip nesli, insanlarımızın her türlü dini bilgilenme ihtiyacını karşılamayı kendisine bir görev saymıştır. İşte dindar nesil budur. Bu dini bilgilenmenin ardından toplum içinde ahlaki dokunun değişmesine yol açan bu nesildir. İnsanlarımızın daha düzenli ve daha dikkatli bir ahlaki hayat sürmelerinin zemini hazırlanmış ve aile kurumunun güçlenmesi sağlanmıştır.

Dün bugün ve yarın bu neslin üstlendiği birçok sorumluluk vardır. Bu sorumluluklar bu dindar neslin misyonunun gereğidir. Toplum içinde kaliteli insanın oluşmasına, ahlak ve fazilet sahibi bir toplumun gerçekleşmesine, sosyal ve sivil alanlarda her türlü yardımlaşma duygusunun gelişmesine, dürüst bürokrat, tüccar ve esnafın, ahlaklı bir gençliğin, donanımlı ilim adamlarının yetişmesine önderlik etmek, yol göstermek İmam-Hatiplinin görevi olmuştur. Yıllardır bunu yaptı ve yapmaya devam edecek ve etmek zorundadır. Yolun ortasındaki bir çöp veya taşın kenara alınması işlevinden tutun, toplumu yönetecek dürüst ve mükemmel yönetici, eğitmen ve bürokratın ortaya çıkmasına kadar her alanda insanın yetişmesine çalışmak, önder olmanın gereğidir. İşte "bir neslin misyonu" derken bunları kastediyoruz. Bu görevi ihmal etmeden yerine getirmek bizim vazgeçilmez ilkemizdir.

Toplumları ıslah edenler veya ıslah etmek ile görevlendirilenler peygamberlerdir. İlim öğrenen ve ilme talip olanlar da bu peygamberlerin yaptıklarını aynen sürdürmeleri halinde misyonlarını yerine getirmiş olurlar. Aksi takdirde önder olmanın bir anlamı olmaz. Önder insan olmak, yeryüzünü ıslah etmeyi, insanlara iyilikleri anlatıp bunları yaşamayı, kötülükleri tanıtıp bunlardan uzak olmayı başkalarına öğretmeyi gerektirir. İşte bu bir misyondur ve bu misyon da bir neslin misyonudur.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN