Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Haziran 15, 2018
Müslümanca davranış biçimleri

"Zandan sakınınız. Çünkü zan (haksızca ve yersizce itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeş olun."

Bu ilkeler bir toplum içinde yaşanırsa o toplum ebediyyen yaşar ve asla çökmez. Bu ilkeler hepimizin ilkeleri olup hayatımıza yerleştireceğimiz ilkeler olmalıdır. Eğer biz genelde İslam ümmetinin ve özelde kendi ülkemizin varlığını sürdürmesini ve düşmanlarımıza karşı güçlü olmasını istiyorsak bu ilkeleri hayatımıza uygulamamız gerekir. Ayrıca bu ilkeler her şeyden önce Allah'ın emirleri olup, Allah tarafından Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve sellem) öğretilmiş ve yüce Resul de bizlere bunları emretmiş nasıl davranacağımızı göstermiştir.

Bunları ayrı ayrı ele alacak olursak bunlardan zan, kesin bilgi olmadan sadece tahminde bulunmak ve buna dayanarak hüküm vermek demektir. İyi tahmine hüsn-ü zan, kötü tahmin ve düşünmeye de su-i zan denilmektedir. Burada kendisinden uzak durulması istenilen, kötü zandır. Zannın sadece insanın içinden geçmesi, söz veya davranış olarak ortaya konulmaması bir sakınca doğurmaz. Zanla konuşulduğu veya zan herhangi bir şekilde açıklandığı zaman sorumluluklara yol açar bu da dünya ve ahirette kişiyi zor durumda bırakır. Zanna dayalı sözün en yalan söz olması, öncelikle söyleyenin onun öyle olduğundan emin olmamasından kaynaklanmaktadır. Anlatılanlar veya ileri sürülenler belirsizliğe rağmen, üstelik kesin bir gerçekmiş gibi ifade edilmesi, zannın, hem düşünce ve değerlendirme hem de ifade olarak yalan olması demektir.

Hüsn-ü zan etmek kişiye herhangi bir vebal yüklemez. Bu sebeple gerçeğin öğrenilemediği yerlerde Müslümanların özellikle birbirlerine karşı hüsn-ü zan'da bulunmaları, birbirleri hakkında güzel düşünmeleri onlara yakışan bir davranıştır. Bir hadis-i şerife göre "Hüsn-ü zan, iman gereğidir." (Ebu Davud, Cenaiz 13, Edeb 81).

Ayıp ve kusur araştırmak ve insanların haberleri olmadan gizli konuşmalarını dinlemek anlamına gelen tecessüs en kötü zanna dayanan davranışlardan biridir. Bu davranışta ağırlıklı olarak, herhangi bir Müslüman'ın bir ayıbını ve eksiğini, bir sırrını şöyle veya böyle öğrenip açıklama kötü niyeti vardır. Bu ise, hem Kur'an'ın ahkamı, hem de Resulullah'ın hadisleriyle yasaklanmış bir davranıştır. Bunun kardeşlik hukuku ile bağdaşması asla mümkün değildir. İşte bundan dolayı Resulullah'ın, sık sık "Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz!" yani birbirinize karşı kardeşçe davranın, kardeşlerin duygu ve davranış sıcaklığı ve dürüstlüğü içinde bulunun "uyarı ve çağrısı" son derece önemli ve anlamlıdır. Bu durumda hadislerde zikredilen öteki davranışların tamamı, su-i zan ve tecessüs gibi ahlâkî olmayan yanlış davranışlardır. Müslümanlar birbirlerine karşı hüsn-ü zan beslemeyi başarırlarsa, öteki hatalara düşmemek için en ciddi önlemi almış olurlar.

Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek göğsünü işaret ederek "Takva işte buradadır" buyurması, yine "Allah sizin kalplerinize değer verir, kalplerinize bakar" açıklaması, kardeşlik hukukuna aykırı düşen tüm davranışların Allah sevgisi ve korkusu eksikliğinden kaynaklandığını, Allah sevgisinin yerinin de insanın kalbi olduğunu, kalbinde güzellikler besleyenlerin kötü davranışlarda bulunamayacağını anlatmaktadır.

Diğer bir kavram ve Müslümanın yaşama tarzı olan takvaya gelince mü'minin kalbinde yer eden Allah korkusudur. Takva insanın yarın mahcup olacağı her türlü davranıştan kaçınmasıdır. Mü'min bu korku ve ilkeli davranış sayesinde günah işlemekten uzak durur, mü'min kardeşlerinin haklarını ihlal etmemeye çalışır. mü'minler hem birbirlerinin kardeşleri olduğundan hem de İslam'a göre insanların üstünlüklerinin takva dışında başka itibar edilecek hiçbir ölçüsü bulunmadığından, kardeşlik hukukunu zedeleyecek kötü davranışlarda bulunamaz, hem de kardeşlerine karşı her hangi bir şekilde üstünlük duyguları besleyemez, taşıyamaz.

Bir başka husus da mü'min, mü'min kardeşini küçük görmesi, kendisine günah olarak yeter. Çünkü iman gibi yüce bir değere sahip olunduktan sonra Allah'ın aziz ve üstün kıldığını, İslam'ın şerefiyle şereflendirdiği bir kimseyi, Allah'ın yeryüzünün halifesi yaptığı bir varlığı küçük görmüştür. Onu küçümsemekle birlikte küçümsediği o kişinin şahsında kendi kendisini de küçümsemiş oluyor. Yani bu tutumuyla adeta yüce Allah'ın değerlendirmesini tanımamış hatta reddetmiş gibi olur. Diğer taraftan başkalarını küçümsemeyi alışkanlık haline getirmiş insanlar diğer insanlarla istenen düzeyde güzel ilişkiler geliştiremezler. Bunun yanında bu tutumlarının farkına varanlar da onlardan uzak kalmaya gayret ederler. Bu ise çerçevesi genişledikçe ümmet için tehlikeli olan, toplumu parçalayıp dağıtmaya yol açan toplumun vicdanına yerleştirilmiş patlamaya hazır bir bomba olur.

NOT: Herkesin Bayramını can-ı gönülden tebrik eder bu bayramın ülkemize ve bütün İslam alemine, bütün insanlığa hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah'tan dilerim.

Prof.Dr.Ahmet AĞIRAKÇA

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN