Ahmet Ağırakça
27.04.2025
Ahmet Ağırakça
Hz. Yusuf’un Peygamber Edası ve Ahlakıyla Hain Kardeşlerini Affetmesi
Tüm Yazıları

Hz. Yusuf’un Peygamber Edası ve Ahlakıyla Hain Kardeşlerini Affetmesi

Artık Yusuf'tan ümitlerini kesince konuyu görüşmek üzere kendi aralarında fısıldaşarak bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden kardeşiniz Bünyamin'i korumak için Allah adına güvence almış olduğunu, daha evvel de Yûsuf hakkında işlediğiniz hatayı bilmez misiniz, bunları hatırlamıyor musunuz? Bunun için ben artık babam bana izin verinceye yahut benim için hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah hükmünü bildirinceye kadar kesinlikle bu diyardan ayrılmayacağım. Siz babanıza dönün ve deyin ki: 'Babamız, gerçek şu ki oğlun Bünyamin hırsızlık yaptığı iddiası ve ithamıyla tutuklandı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ederiz. Sana onu koruyacağız diye söz verdiğimizde, hırsızlık yapacağını bilemezdik, zira bizler gaybı bilen kimseler değiliz" demişlerdi.

Aralarında insafa gelen bir kardeşlerinin ifadelerine bakıldığında yaptıkları bir yanlışlığı telafi etmek ve verdikleri bir sözü tutamamaktan dolayı belirttiği mahcubiyeti, babasının izni ve affına bağlaması önemli bir hatanın itirafıdır. Ayrıca aynı kişi zamanında Yûsuf'a yaptıkları haksızlığı da dile getirip onların vicdanlarına hitap ederek pişmanlık duymaları gerektiğini hatırlatmıştı. En önemli husus da ayette "Hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah hükmünü verinceye kadar bu diyardan ayrılmayacağım" demekle; yanlışlık yapan, günah işleyen ya da yanlış inançlara sapan kim olursa olsun sonunda Allah'ın hükmüne razı olmasının gerekliliği anlatılmaktadır. Suçlarını itiraf ettirmek için önemli bir zeminin hazırlandığını ve hatalarının arka arkaya sıralandığını görüyoruz. Olay anlatılırken en sonunda da gaybı yalnız Allah'ın bildiği ifade buyuruluyor.

Suçlarını ve mahcubiyetlerini örtbas etmek için kendilerini savunurken de başkalarından medet bekliyor ve diğer kervanlardakileri şahit göstermeye kalkışıyorlardı. Babaları Hz. Yakub'a: "İçinde bulunduğumuz (ve döndüğümüz) şehre, birlikte yolculuk yaptığımız kervandakilere de sor. Emin ol ki biz gerçekten doğru söylüyoruz" bizim bildiklerimiz bu kadardır. Gerisini bilmiyoruz" demişlerdi.

Babalarına verdikleri sözleri arka arkaya yerine getiremeyince ve artık bu kadar yalandan sonra kendilerine inanmayacağını bildikleri için buğday almak üzere gittikleri Mısır'ın başkenti olan şehir halkına, şehrin yöneticilerine ve oraya gidip gelen kervanlara sormasını istemişlerdi. Ama bu ne kadar faydalı olacaktı?

Hz. Yakub: "Hayır, hayır! Korkarım ki nefisleriniz sizi aldatıp (yeni) bir yanlışa sürüklemiştir. Artık bana düşen sadece güzel bir sabırdır. Allah'ın onları hep birlikte bana geri getireceğini, her iki evladıma yakında kavuşacağımı ümit ederim. Her şeyi bilen, yegâne hüküm sahibi olan sadece Allah'tır" deyip sabretmeye koyuldu.

Hz. Yakub bu ihanet içinde olan çocuklarına nefislerinin kendilerini aldattığını ve Yûsuf'u kuyuya atarken yaptıkları yanlışlığı yüzlerine vuruyor ve sabır duygusuna sığınıyordu. Hz. Yakub, Allah'tan güzel ve devamlı bir sabır dilemişti. Böyle sıkıntılı anlarda ve dertlerin biriktiği zamanlarda sabırdan başka bir çarenin olmadığını Cenâb-ı Allah bu güzel kıssa aracılığıyla biz insanlara öğretmektedir. Hz. Yakub'un (as), "Allah benim de onların da hâllerini iyi bilir ve bu konuda elbette hikmetini ortaya koymak için beni bu sabır imtihanına tâbi tutmuş olabilir" demesi, bu sabır öğretisini anlatmaktadır.

Sonra da Hz. Yakub bu hain evladından yüz çevirip köşesine çekildi ve "Yâ esefâ alâ Yûsufa/ ah Yûsuf vah Yûsuf!" deyip sürekli ağlayıp durarak üzüntüsünden gözlerine ak düştü. Artık o hüznünü açıklamayıp yutkunarak içinde saklıyordu.

Yûsuf'un kaybolduğu günlerdeki hüznünü yeniden yaşamaya başlamış ve o günlerde söylediği sözlerini tekrarlamaya başlamıştı. Bu sefer kaybolan bir değil iki evladı için ağlamakta haklıydı. Ağlamaktan gözlerine ak düşmesi de bir babanın hüznünü anlatması bakımından önemlidir. Sabrederek köşesine çekilip yutkunarak yaşamaya devam etmesi de bir başka öğretidir.

Babalarının bu mahzun ve üzgün halini görünce oğulları dediler ki: "Hâlâ Yûsuf'u anıp duruyorsun. Emin ol ki sonunda ya kederinden hastalanıp eriyeceksin yahut ölüp gideceksin." Hz. Yakub Rabbine olan bağlılığını ifade ederek çocuklarına ve etrafındakilere şöyle demişti: "Ben keder ve üzüntümü sadece Allah'a arz ederim. Ben Allah'tan bana gelen ve sizin bilmeyeceğiniz şeyleri biliyorum" dedi. O bu sözleriyle Yusuf'a ihanet eden oğullarına bir mesaj vererek yaptıkları yanlışlıkların farkında olduğunu hatırlatan Hz. Yakub: "Allah bu yaptıklarınızın tümünü bana bildiriyor, yaptığınız her şeyi ben vahiyle iyi bilirim" demişti.

Buna rağmen ümidini asla kaybetmeyen Hz. Yakub, bir peygamber ve baba edâsıyla onlara yeni bir yol daha göstererek: "Oğullarım! Haydi kalkıp gidin, Yûsuf'u ve kardeşini arayın, araştırın; Allah'ın rahmetinden de ümit kesmeyin. Çünkü hakkı ve doğruyu inkâr eden kâfirler güruhundan başkası Allah'ın sonsuz rahmetinden ümit kesmez."

Evet Müslüman için yaşanan hiçbir sıkıntıdan dolayı Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez. Netice Allah'a ait olmakla birlikte kulların da üzerlerine düşeni yapmaları, bu sıkıntıları gidermek için gereken çalışmayı yapmaları ve gayret göstermeleri gerekmektedir. Allah'ın rahmet ve yardımından asla ümitsiz olmamak gerekir. Allah'ın rahmetinden ümitlerini kesenler, O'na iman etmeyenlerdir. İşte Hz. Yakub oğullarına bu konuda gayret etmelerini ve gidip kaybolan bu iki kardeşlerini bulmaları için gidip araştırmalarını istemişti.

Babalarının bu sözleri üzerine Mısır'a gidip tekrar Yûsuf'un huzuruna girdiklerinde dediler ki: "Ey vezir! Bizi de ailemizi de darlık, açlık ve sıkıntılar sardı, pek değerli olmayan bir bedel ile geldik. Elimizde ve avucumuzdaki paralar belki alacaklarımızı karşılamayacaktır. Bize yine verilmesi gereken payımızı/tahsisatımızı tam olarak ölçüp ver ve ödememiz gereken bedelin geri kalanını da bize vereceğin bir sadaka olarak kabul et. Çünkü Allah sadaka verenleri ödüllendirir." Ne olursa olsun bütün yanlışlık ve hainliklerine rağmen bir Peygamber ocağında yetiştikleri için vahyin kültür ve birikimine sahip oldukları muhakkaktır. Sadakanın ne olduğunu ve sevabını biliyor, bu dil ile karşılarında Yusuf'un olduğunu bilmedikleri halde ona Mısır'ın veziri diye hitap ediyorlardı. Bunun üzerine Hz. Yûsuf artık bir yandan bu hallerine acıyarak diğer yandan da artık dayanamayarak yanlışlıklarını onlara bildirmesi gerektiğini düşünüyordu: Onlara dedi ki: "Siz doğru ile yanlışı ayırt edemediğiniz cehalet günlerinizde Yûsuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı hatırlıyorsunuz değil mi?"

Daha önce onu kuyuya attıkları zaman Allah ona vahyedip "Bir gün onlara bu yaptıklarını hatırlatacaksın" buyurmuştu. Şimdi işte o hatırlatma zamanı gelmişti artık. Yûsuf'a yaptıkları ve onu kuyuya attıkları bilinen bir husus olarak ayetlerle anlatılmıştır. Kardeşi Bünyamin ise babasının en küçük oğlu olarak ve özellikle Yûsuf'un kaybolmasından sonra onu daha çok kolladığı için diğer ağabeyleri ona hep baskı yapmış ve onu ezmişlerdi. Onlarla rahat konuşamaz, Yusuf'un başına gelenleri bildiği için korkusundan sesini çıkaramıyordu. Konuştuğunda da hep hakaretlere uğrardı. Yusuf (as) bütün bu yaptıkları yanlışlıkları ihanet ve zulmü kendilerine hatırlatmıştı.

Bu sözlerinin ardından Hz. Yusuf, Mısır bürokratlarının bir giyim tarzı olan başındaki vezirlik tacını çıkarıp başını açınca alnındaki benden onu hemen tanıdılar ve "Aa! Sen! Evet, sen Yûsuf'sun. Öyle mi?" dediler. O da "Evet, ben Yûsuf'um. Bu da kardeşimdir. Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allah'a iman ederek onun emir ve yasaklarına uyar, ona isyan etmekten sakınır, sıkıntılara ve imtihanlara sabrederse herhâlde Allah iyilik edenlerin emeklerini boşa çıkarmaz ve ödülsüz bırakmaz" dedi.

Kardeşleri bu büyük sürpriz karşısında artık mahcup ve suçlu olarak günahlarını itiraf edip: "Allah'a yemin ederiz ki gerçekten Allah seni bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz hata işlemiştik, suçluyuz" dediler. Yapılan hataların ve işlenen günahların ortaya çıkması üzerine o telafisi zor yanlışlıkları kabullenmenin de ayrı bir mahcubiyeti vardır. Bütün bunlara rağmen Yusuf kardeşlerine karşı lütufla davranıp onları affetmişti.

Yine de Hz. Yusuf bir peygamber ahlakı ve davranışıyla onlara merhametle yaklaşıp şöyle dedi: "Bugün ayıbınız yüzünüze vurulmayacaktır. Allah size mağfiret buyursun. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Artık bugün sizi kınayacak ve serzenişte bulunacak değilim. Ben hakkımı helal ettim. Allah'ın da merhametlilerin en çok merhamet edeni olarak sizi affetmesini dilerim.

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ahmet Ağırakça

Ahmet Ağırakça Diğer Yazıları