Kasımın ilk haftasında Ortadoğu'nun iki iddialı bölgesel gücü farklı sebeplerle dünya gündeminde. İlki, ABD'nin bilinen hasmı İran. Tahran, Trump yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilmesi sonrası ilan ettiği ikinci dalga yaptırımlarla yüz yüze. İkincisi de ABD'nin klasik müttefiki Suudi Arabistan. Riyad'a ilişkin de muhtemel yaptırımlardan konuşuluyor. Suud yönetimi Yemen'deki sivil katliamlar, Katar ablukası ve Lübnan'a karışması sebebiyle Amerikan medyasının ve Senato'nun eleştirilerinin odağında. İkisi de, İsrail'in yanı sıra, Arap isyanlarının bastırılmasından en fazla istifade eden ülkelerdi. Tahran, Şii milisleri ile Suriye başta olmak üzere bölgede kaosu ve çatışmayı artıran bir politika izledi. Sisi darbesini destekleyen karşı devrimci Riyad ise hem halkların talebini bastırmayı tercih etti. Hem de İran'ı karşısına alan yeni bir bölgesel dizayna yöneldi.
***
ABD'nin "sınırlandırmak" için karşısında Arap-İsrail bloğu oluşturduğu yayılmacı bir bölgesel gücün (İran) bu halde olması tahmin edilen bir şeydi. Ancak Trump ailesi ile yakın ilişkileri olan Veliaht Bin Selman'ın hırslı politikalarının bu denli bir sorgulamaya tabi olması beklenmiyordu. Suud Veliahtının, BAE Veliahtı Ziyad ile yaptığı planların sayesinde Arap dünyasının yeni lideri olacağı konuşuluyordu. Suud hanedanı içindeki olası rakiplerini hızlıca tasfiye ettiği için de Suud'un gelecek 40-50 yılına hükmedeceği tahmin ediliyordu. Ta ki Kaşıkçı cinayetine kadar... Şimdi cinayet emrini veren baş şüpheli olduğu yazılıp, çiziliyor. Medyadaki yorumlar, Kral Selman'ın kardeşi Prens Ahmed'in ülkesine dönmesini Bin Selman'ın Veliahtlıktan azledilme sürecinin başlaması olarak değerlendiriyor. Bin Selman'ın her şeye rağmen pes etmeyecek ölçüde hırslı olduğu biliniyor.
***
Kaşıkçı cinayetinin ortaya çıkarılması S. Arabistan'ın bölgesel liderlik hayaline vurulan bir darbeydi. 15 kişilik Suud'lu bir ekibin planlı ve vahşice işlediği cinayet Veliahdın bütün olumlu imajını yerle bir etmekle kalmadı. Ülkesinin bölgesel politikalarını da uluslararası baskının hedefi haline getirdi. Aslında bu cüretkâr cinayet Veliahdın hırslı politikalarının müttefiklerini de tartışılır hale getirdi. Onların da meşruiyetine ciddi zararlar verdi. Trump Yönetimi bu cinayete ilişkin hiçbir şey yapmamakla eleştirilmekten kurtulamıyor. BAE Veliahdının da gizli ve kanlı operasyonlar içinde olduğu konuşuluyor.
***
The American Conservative dergisinde D. R. DePetris ve R. Sokolsky imzasıyla çıkan makalede BAE "diğer bir katil Körfez monarşisi" olarak resmediliyor. Makale, S. Arabistan gibi BAE'nin askeri operasyonlarının da Yemen'de masum sivilleri, hastaneleri, okulları, pazarları ve evleri hedef aldığını anlatmakla kalmıyor. BAE'nin emekli ABD özel kuvvetler mensupları ile Yemen'de Müslüman Kardeşler'le bağlantılı isimlere suikastlar yaptırdığını yazıyor. Abu Dabi'nin Libya'da BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal ederek Hafter'e verdiği askeri desteği ve Katar ablukasında nasıl rol aldığını açıklıyor. Abu Dabi'nin Riyad'dan daha kurnaz ve mahir olduğu açık. En azından Kaşıkçı cinayeti gibi vahim bir olayla henüz sobelenmediler.
***
Bölgemizdeki iki hırslı ülke, S. Arabistan ve İran ciddi sorunlarla karşı karşıya. Washington yaptırımlarla bu sefer Tahran'da rejim değişikliğine kadar gitmek istiyor. Bu da İran'ı iç savaşın eşiğine taşımak demek. Zira mollaların bırakmaya hiç niyeti yok. Veliahdın kaderi de belirsiz. Ancak Suud hanedanı içinde katliam yapabilecek kadar hırslı olduğu söyleniyor. Tahran ve Riyad, hırslı yönetimlerinin tercihleri ile yüzleşeceği bir sürece giriyor. Ortadoğu'nun iki kurnaz hırslı ülkesi (BAE ve İsrail) de şimdilik kazanmaya devam ediyor. Halbuki, bölgenin demografisini ve halklarının taleplerini göz ardı eden her hırslı proje başarısız olmaya mahkûm. Onların hırslarının ironisini de başka bir zaman diliminde göreceğiz.
Burhanettin Duran - Sabah