NSU davası 5 yıl sonra sonuçlandı. Sonuç ne? Sonuç, tam bir fiyasko. Gerçi şaşırmadık. Irkçılığın, İslam karşıtlığının, Türkiye düşmanlığının bu denli yükseldiği bir coğrafyada adaletin tecelli edeceğine maalesef hiç inanamadık.
NSU davası 2013'te başladı. Davada, Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü'nün (NSU) 2000-2007 arasında işlediği 11 cinayetin failleri yargılanıyordu. Esasında fail, bu terör örgütünün mensupları, bu örgüte destek veren bütün aktörlerdi. Fakat sadece 5 kişi mahkûm oldu. Örgüt üyesi Beate Zschaepe ve örgüte lojistik destek sağlayan 4 kişi ceza aldı. Örgütle ilişkili olduğu tespit edilen ve mahkemede yargılanan 24 kişi serbest bırakıldı. Oysa bu isimler Nazizmi mutlak hakikat olarak gören ve bu hastalıklı ideolojiyi şiddet yoluyla yayabileceklerine inanan isimler.
NSU davasının sonucu evvela ırkçıları, Nazileri sevindirdi. Cinayetler uzun yıllar içinde işlendi. Öldürülen 11 kişiden 8'i Türk. Amaç, Almanya'da yaşayan Türkler üzerinde terör estirmek, Türklere, Müslümanlara "burada istenmiyorsunuz" mesajı vermek. Halbuki o insanlar oraya binbir sıkıntıyla gitti, türlü türlü kahırlar çekerek orada yaşadı. Arafta ömür tüketti.
Çağdaş Naziler için bunların bir anlamı yok. Onlar beyaz ırkın, Alman ırkının üstünlüğüne inanıyorlar ve kendileri dışındaki hiç kimseyi insan olarak görmüyorlar. Bu mantık 20. yüzyılda bütün dünyayı kana buladı. Sadece Avrupa'da 1914-1944 arasında 100 milyon insan öldürüldü.
Ne yazık ki Almanya'da, Avrupa'da yükselen ırkçılık tehdidine karşı bir çözüm üretilemiyor. Aksine ırkçılığın estirdiği popülist rüzgârdan ana akım siyasetçiler de kaçamıyor. Özellikle sağdan, soldan farklı renklerden siyasi aktörler İslam ve Türkiye karşıtlığı noktasında birbirleriyle yarışıyorlar.
Bakınız, NSU örgütü ilk olarak 1998'de Alman devletinin kayıtlarına girmiş. Alman devletinin yakından izlediği, içine sızdığı, dahası manipüle ettiği, edebildiği bir örgütten bahsediyoruz. Bu karanlık bağlantılar açığa çıkarılmadan, bunların hesabı sorulmadan adalet tecelli eder mi? SETA araştırmacısı Zeliha Eliaçık'ın ifade ettiği gibi "NSU davasının başladığı 2013'ten itibaren, 5 yıllık süreçte yaşananlar, örgütle ilişkileri açıkça ortaya konulmuş devlet kurumlarının ve kurumlara sirayet etmiş ırkçılığın sanık sandalyesine oturtulması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu."
Irkçılık Avrupa'da günden güne daha yaygınlaşıyor, normalleşiyor. Gündelik hayatın içine sızıyor. Giderek daha kurumsal, örgütlü ve sistematik bir hal alıyor. Bu süreçte Avrupa'nın geleneksel, sözüm ona özgürleşmeci ideolojileri sesini çıkaramıyor. Ne liberaller ne Marksistler Avrupa'da günden güne yükselen ve terörize yöntemler kullanmaya başlayan ırkçılık dalgasına direnebiliyorlar. Çünkü onlar da yeri geliyor bu dalgada sörf yapıyorlar.
Avrupa'nın inşa edilmeye çalışılan o kamusal alanı ortada yok. Ne mutabakattan, ne müzakereden, ne dayanışmadan, ne gerçek anlamıyla ittifaklardan söz edebiliyoruz.
Eğer Avrupa'da ırkçılığın ürettiği, üreteceği şiddetten, yıkımdan gerçekten tedirgin olanlar varsa bu gidişata dur demek için bir an önce yola koyulmalılar. Zira ırkçılık treni çok hızlı. Bu noktada Avrupalı aktörlerin evvela Türkiye düşmanlığını bir kenara bırakıp, Türkiye'nin desteğini alması gerekiyor. Türkiye siyasal alanı bugün mutabakatın, müzakerenin ve dayanışmanın ne olduğunu, bölücü, yıkıcı ideolojilere karşı nasıl savaş verilebileceğini gösteren pek çok olumlu örnekle dolu.