Arama

Fatmanur Altun
Ağustos 24, 2017
Mevzu önemsiz, yeter ki kavga edelim!

Düşmanlıklar çağında yaşıyoruz. Herkesin sevmediği, nefret ettiği bir politik görüş, toplumsal kitle, grup hiç değilse taraftar kitlesi var. Kimleri sevdiğimizden ziyade kimlerden nefret ettiğimiz adeta sosyal varoluşumuzun temel taşlarından biri haline dönüşmüş vaziyette.

Bu konuları konuşurken öğrencilerime sorduğum bir soru var: Önyargılarınızın ne kadarı kişisel tecrübelerinize, hadi biraz daha cömert olalım; birinci dereceden tanıdığınız birilerinin tecrübesine yaslanıyor? Söz konusu önyargı olduğunda henüz hiçbir öğrencimin kişisel tecrübesinden yahut gerçek manada tanıdığı birilerinin tecrübelerinden yola çıktığına şahitlik etmedim. Buna karşılık sosyal medya ağlarının, medyada çıkan haberlerin, izledikleri sinema, dizi, reklam vb. içeriklerin ve köşe yazarlarının önyargıların oluşmasında ve pekiştirilmesinde etkin rol oynadığını gördüm.

Sosyal medya

Kitle iletişim araçları sayısız tartışmayı ve kavgayı ayağımıza kadar getiriyor. Gündelik hayatımız içinde neredeyse hiçbir karşılığı olmayan, taraflarını dahi çoğu kez tanımadığımız kavgalar bir anda gündemimizin ilk sırasını işgal ediveriyor. Bir anda saman alevi gibi parlayan çekişmelerin etkisiyle sinirlerimiz geriliyor ve bu kısır çekişmelerin cephanesi, askeri olarak buluyoruz kendimizi. Her şeyin tıklanma sayısına endekslendiği böylesi bir çağda adeta pervaneler gibi atılıyoruz sosyal medyanın yakıcı aydınlığına.

Ne var ki parlayıp sönen ve her gün yenisi üretilen tartışmalar yüreklerimizde burukluk, hislerimizde uyuşukluk, sinirlerimizde gerginlik ve ruhlarımızda azap bırakarak sahneyi terk ediyorlar. Bir iddiayı kendimizce savunmak için giriştiğimiz mücadeleler çoğu zaman kaba saba, vulgar bir dile teslim oluyor yahut böyle bir dil tarafından ezilip geçiliyor. Konuşan sayısı arttıkça dil daha da kabalaşıyor ve argümanlar giderek saçmalık sınırlarını zorlamaya başlıyor. Geriye sanal olarak da olsa birbirlerine düşman gruplar, kitleler kalıyor. Üretilen bu düşmanlığın bir sonraki aşamada hangi amaçlara hizmet için kullanılacağı ise pek düşünülmüyor.

Toplumu kımıldatmak

Ahmet Tabakoğlu, toplumun kapitalistleşmesinin önemli alamet-i farikalarından biri olarak, dışarıdan bir emirle toplumun kımıldatılabilir hale gelmesini gösterir. Bu, toplumların sinir uçlarının, fay hatlarının tespit edilmesi ve gerekli durumlarda bu sinir uçlarına dokunularak istenen fay hatlarının harekete geçirilebilmesi demektir.

Peki bu gerçekçi bir hedef midir? Bugünün dünyasına baktığımızda bu durumun bir hedef değil, vakıa olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Kitleleri televizyonların ve giderek artan oranda internet ve sosyal medya alanlarının eğittiğini görmezden gelemeyiz. İnsanlar kiminle nasıl ilişki kuracağından, nerede yiyip, içeceğine, ne giyinip, nerede tatil yapacağına, boş zamanlarını nasıl değerlendirip, nerelere seyahat edeceğine hatta çocuğuna nasıl ana-babalık yapacağına kadar her şeyi bu mecralardan öğreniyor. Mahallede sevdiği saydığı bir abisinden/ablasından, ebeveyninden, hocalarından yahut patronundan tavsiye alanları görmek artık pek mümkün değil. Kim kime tavsiye verecek ki! Herkesin öğretmeni ve akıl hocası sanal dünyanın içinde bir yerlerde varlık gösteriyor.

Çocukların ve gençlerin toplumun bir parçası olmaları anlamına gelen sosyalleşme süreci de yine kitle iletişim araçlarının önümüze koyduğu ideal tipler vasıtasıyla gerçekleşiyor. Çoğunluk, çocuğunu dizinin dibine oturtup hayatı öğretmeye vakit bulamadığı için televizyon ve sosyal medya fenomenlerinden oluşan bir portföyden çocuklarımız meşreplerine ve mizaçlarına uygun olarak seçim yapıyorlar ve onu modelliyorlar. İşin en trajik boyutu ise hepsi kendisini biricik zannediyor.

Siyasal davranış ve kontrol

Bu durumun zirve örnekleri siyasal davranışlar söz konusu olduğunda yaşanıyor. Herhangi bir siyasi amaca ulaşmak isteyen odakların kitleleri adeta piyon gibi sahaya sürdükleri görülüyor. Sosyal medya ortamlarında kıyasıya kapışan kitleler, yeri ve zamanı geldiğinde bir düğmeye basılmış gibi harekete geçiyorlar. Çoğunlukla başlatılan bir medya kampanyası ile politik süreçlere müdahalenin işaret fişeği atılıyor. Kendilerinde var olan hassasiyetlerin belli zamanlarda kaşındığını ve harekete geçmelerinin beklendiğini kalabalıkların fark etmesi ise mümkün olmuyor. Bu olaylar ilk defa mı yaşanıyor, dün de var olan olaylara neden şimdi ve bir medya kampanyası eşliğinde tepki vermem bekleniyor, medyada bir saniyelik reklamın fiyatı şu kadarken böylesi bir medya kampanyasının maliyetini kim, neden üstleniyor, kimin değirmenine su taşıyorum gibi soruları kitlelerin zihinlerinden geçirmesi dahi mümkün olmuyor. İşaret fişeği atıldığı anda kitleler birbirinin boğazına sarılıyor.

Kullanışlı şeytanlar

Medya bize her daim nefret edeceğimiz bir hedef sunuyor. Yaşadığımız yere, kültürümüze, siyasi şartlarımıza uygun düşmanımız medya eliyle durmadan imal ediliyor. Bazen sağcıyı solcuya, bazen şiiyi sünniye, bazen seküleri dindara, bazen kadını erkeğe düşman ediyor. Bazen de büyük oyun için kullanacağı küresel düşmanlar icat ediyor. Gerçek katilleri hünerle saklarken, dünyada kurulmaya ve sürdürülmeye çalışılan hegemonya alanlarına uygun olarak yeni yeni diktatörler yaratıyor. Bir dönem Yahudileri şeytanlaştıran medya bir başka dönemde komünistleri şeytanlaştırıyor.

Yeni dönemin "kullanışlı şeytanları" ise Müslümanlar. Terörist ve Müslüman kelimelerinin iç içe geçmesi için olağanüstü bir çaba içinde olan medyanın hangi siyasi hedefleri gözettiği ve kimlerin değirmenine su taşıdığını görmek ise aslında bakılırsa çok zor değil. Ne var ki medya ve onu adeta bir silah gibi kullananlar kitlelerin kendi gösterdikleri dışında bir hedefe bakmayacağına, ürettikleri uyuşmuş zihinlerin yeri gelince birer zombi gibi mezarlarından kalkıp hedefe doğru donuk gözlerle yürüyeceğine güveniyorlar. Eskilerin ordu besleyen, paralı askerler devşiren, iktidarlarını korumak için devasa riskler alan, her daim halkına meşruiyetini ispatlamak zorunda olan, başarısızlıklarının bedelini en ağır şekilde ödeyen krallarının bile hayal edemeyeceği bir kudret bu.

Fatmanur Altun

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN