Bazen kelimelerin gücü fena halde kalbimi kırıyor. Dilin cazibesine ve aldatma becerisine çok bozuluyorum.
Yık, dök, kır...
Sonra iki gönül çalıcı lafla hepsinin üzerine sünger çek ve kırdığın yerleri yapıştırmaya bile yeltenme...
Nasıl olsa kelimeler ve bizi her daim baştan çıkartan kavramlar var!
Yalancılıklar, yapaylıklar, kandırmacalar...
***
Yok!
Gündelik hayat ilişkilerimize dair bir yazı okumayacaksınız.
Gayet sosyal / siyasal bir noktaya dokunup geçeceğim...
Daha bir hafta önce milletin inandığı değerlere en ağır şekilde hakaret etmekten ve sefil oryantalist yalanları dillendirmekten zerre çekinmeyen ve kendisini "yanlış yapıyorsun" diye uyaranlara da çemkirip duran hanımefendi, bir baktım ki..
Hayatı boyunca "hep yaşamı yücelttiğinden, hep barış istediğinden" dem vurmaya başlamış. ("Barış" kavramının yalancılığına yandığım kadar hiçbir şeye yanmam!)
Dün de "hayvan, çiçek, böcek gibi şeylere günaydın" diye tvit atmıştı.
Tatil havası işte!
Belli ki, şu sıra keyfinin kaçmasını istemiyor; o yüzden bizim de keyfimizi kaçırmayacak.
***
Adının, kimliğinin önemi yok.
Geçelim onu...
Çünkü bu sosyal sınıfsal bir tavır...
Kalabalıklar.
Ve hâlâ topluma söz ve diş geçirebiliyorlar.
Hâlâ yüzüne gülüp sırtına hançeri vuracak cibilliyetteler.
İnce'ye aldırmayın siz...
"Şizofren" falan da değiller.
Fakat onlara kafayı takarsanız, sizi delirtebilirler.
Peki neden konuyu buraya getirdim?
Şundan...
Bir... "Sosyal barış", "uzlaşma", "birlikte yaşama" gibi kavramların bu tayfa tarafından manipülasyonuna izin vermemeliyiz. Kulak tıkamak ve kayıtsızlık bile yeter bazen. Bu kavramların manalandırılması artık milletin işi olmalı.
İki... Onlara sürekli kızmak ve laf yetiştirmek yerine içlerindeki "ecnebiliğin" tarihsel, sosyal ve uluslararası dinamiklerine daha yakından bakmanın zamanıdır. Birçok şeyi o zaman daha net kavrayacağız.