Millî Gazete yıllarımızda genç arkadaşlara Malazgirt, Sarıkamış, Kut, Filistin çalışmalarını salık veriyor ve şunu söylüyordum: "Bunların mutlaka zamanı gelecek." Çalışılacaklar listemizde Ahlat ilçesi ve Kafkas İslam Ordusu bile vardı. Arkadaşlarımıza örnek olsun diye Sarıkamış İhata Harekâtı hakkında dizi yazısı kaleme almıştım. Ulaşabildiğim bütün kaynakları okumuş, taramış ve kitap hacminde bir toplam meydana getirmiştim.
Yirmi seneye kalmadan dediğimiz gibi oldu. Devlet ve millet Sarıkamış'a sahip çıktı, Kut zaferi güçlü bir şekilde gündeme geldi, Malazgirt tekrar anlam buldu, Ahlat ilçesinde etkinlikler yapılmaya başlandı. Filistin konusunda çok daha bilgili, ilgili ve aktif hale gelindi. Nuri Paşa ve Kafkas İslam Ordusu yeniden hatırlandı. Bu başlıklarla ilgili belgeseller, kitaplar ve dizi filmler vücut buldu. Çok şükür.
Devlet Başkanımız Sayın Erdoğan, Filistin mitinginde yaptığı konuşmada, kalbimizde burukluk oluşturan cümleler kurdu: "Hâlbuki daha bir asır önce bu millet için, bu ülke için Adana ne ise Gazze oydu. Tıpkı Edirne ne ise Üsküp'ün, Kırklareli ne ise Selanik'in, Mardin ne ise Musul'un, Gaziantep ne ise Halep'in olduğu gibi, Gazze de vatan topraklarının ayrılmaz bildiğimiz bir parçasıydı."
Gerçekten de öyledir. 1911 yılında Selanikli bir vatandaşımızı durdurup "burası bir yıl içinde tamamen elimizden çıkacak" deseydiniz, herhalde size meczup muamelesi yapardı. Ayrılmaz sandığımız birçok kıymetli belde oldukça hızlı bir şekilde vatan topraklarından uzaklaştı. Yahya Kemal'in Mütareke dönemini anlattığı 1918 başlıklı şiirindeki gibi: "Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan / Ve göz kapaklarının arkasında eski vatan / Bizim diyâr olarak kaldı tâ kıyamete dek."
Mesela Gazze muharebelerinde şehit düşen bir askerimiz Kudüs'ü bizim bilerek bu dünyadan ayrılmıştır. Yahut Balkan Harbi öncesinde vefat eden bir vatandaşımızın gözünde Üsküp, hâlâ kadim şehirlerimizden biridir. Yine Yahya Kemal: "Üsküp ki Şar Dağı'nda devamıydı Bursa'nın." (Kaybolan Şehir)
İnancımıza göre, bir kere İslam olan hep İslam kalır. Elbette gönlümüzde Üsküp yine bizim şehrimizdir. Hakikat budur. Gerçek ise 'şimdi uzaklardasın' şarkısında olduğu gibidir.
İnsan değişmez. Neyse odur. Esasında milletler de böyledir. Bir milletin üstünde ne tür deney yaparsanız yapın, vakti gelince fıtrat mutlaka kendisini gösterir. Buna 'öz' diyoruz.
Şimdi gündemimizde Filistin var. Gazze'de yaşanan mezalimi yazıyor, konuşuyor ve ziyadesiyle üzülüyoruz. Kendimizce bir şeyler yapmaya gayret ediyoruz. Şaşkınız. Fakat şundan da eminiz: Ne yapacağını bilememek, çaresizlik değildir.
Tehlikenin büyüme ihtimali bulunuyor. Yangın evimize de sıçrayabilir demiyoruz çünkü bütün İslam âlemini evimiz olarak görüyoruz. Evimiz yanıyor. Bu kıyamet günlerinde bile derslerimize çalışmaya devam etmeliyiz.
Şehirlerimize çalışmalıyız. Üsküp, Selanik, İpek, Taşlıca, Manastır, Kavala, Batum, Revan ve daha nicesine. Niş neresi, haritaya bakmadan bulabilmeliyiz.
Unutulmaya yüz tutan Yanya ve İşkodra savunmalarını iyi okumalı, öğrenmeliyiz. Edirne elli sene içinde sırasıyla Rus, Bulgar, Yunan işgaline neden ve nasıl maruz kaldı, düşünmeliyiz. Dememiz odur ki yaklaşan tehlike karşısında maddi ve manevi olarak savunmamızı pekiştirmeliyiz.
Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa'yı tanımalıyız. İngilizler sorgu için onu niçin Bakü şehrine götürdüler, anlamalıyız. Demiştik, yine diyelim: Batı intikamcıdır.
Mukaddes Kudüs'ün kapılarını tekrar Müslümanlara açan Hittin zaferiyle daima övünürüz. Savaşın geçtiği topraklar şimdi kimin elinde, orada neler yapılıyor, bilmeliyiz.
Her şeye yeniden başlıyor gibi.
İbrahim Tenekeci