Bir bayrama daha kavuşuyoruz, kavuştuk. Kavuşturana hamd olsun.
Hali vakti yerinde olanlarımızı kurban heyecanı sardı. Kimi hayvan pazarlarını gezecek, en besili, en güzel ve en ucuz hayvanı arayacaklar. Varsa ortaklarıyla birlikte kesecekler, paylaşacaklar. Allah kestikleri kurbanı, akıttıkları kanı kabul etsin.
Bir kısmımız, çevremde kurban eti verebileceğim fakir kimse yok, diye bir kısmımız da kurban kesmek ile uğraşmamak için veya kesecek imkanları olmadığı için STK'lara bağışlayacak. İnternet üzerinde hangi kuruluş nerelerde ve kaç paraya kestiğini araştıracak. Allah onların da yaptıkları yardımı ve adlarına kesilen kurbanı kabul etsin.
Bir kısmımız da, ki bu kısmımız çok az ve her geçen yıl azalıyor maalesef, kurbanlarını kesecekler ve etlerini çevresinde olsun veya olmasın arayıp Arif Sağlam'ın Cam Çocuk isimli biyografik romanında anlattığı gibi ihtiyaç sahiplerini bulup dağıtacaklar. O aile nasıl mı? O halde merakınızı zail etmek için adı geçen kitaptan aktarayım.
"Kurban bayramlarında doyasıya et yiyebilirdik. Hele de bayramın ikinci veya üçüncü günü kahvaltı şahane olurdu. Müthiş yoğun bir et kokusuyla uyanırdık. Annem pay olarak getirilmiş etlerin en güzel yerlerini kızartmış olurdu çünkü. Hiç nazlanmadan yataktan kalkar, yüzümüzü bile yıkamadan sofraya geçerdik Mehmet'le. Löp et parçalarını mideye indirirken çıkardığımız tek ses çayın höpürtüsü olurdu. Soluksuz yerdik yani. Ekmeği ise sadece tavada kalan yağı sünnetlemek için kullanırdık. Güzelce tavanın içinde gezdirir, cila niyetine mideye indirirdik onu da. Konuşma faslı ise bundan sonra başlardı. Anlayacağınız bayram, hele de kurban hakikaten bayramdı bize.
Elbette eti sadece kurbanlarda yemiyorduk. Normal zamanlarda da hanemizde tüketiliyordu. Ama sadece tüketiliyordu. Alınması gereken bir proteindi yani, hepsi bu. Çünkü normal zamanlarda eve gelen eser miktardaki et kıyma formuna bürünüp küçük porsiyonlarla yemeklere serpiştirildiğinden tadına ancak barabiliyorduk. Çok az hissediyorduk onu. O yüzden suyuna banıyorduk biz de. Emiyorduk eti yani. Ha ara sıra minik kıyma topları düşmüyor değildi nasibimize. Mesela sulu köfte oluyordu bazen ya da analı kızlı çorbası. O vakitler etle aramızdaki mesafe nispeten kısalıyordu. Vuslata yaklaşıyorduk. Ancak bu hal yetmiyordu bize, Mehmet'e ve bana. Zor uğraşlarla bulduğu altın parçasını kaybetmemek için olanca dikkatiyle hareket eden bir maden işçisi gibi davranmak istemiyorduk çünkü. Ağzımızdaki minik kıyma topunu özenle ezmek değildi hayalini kurduğumuz. Dişlemeyi arzuluyorduk biz. Türk filmlerinde Erol Taş'ın kuzu budunu hunharca yemesi gibi eti parçalamak, ağzımızın içinde gezdirmekti hayalimizi süsleyen. Hissetmek sevdasına düşmüştük. Bitmesin istiyorduk bir de. Minik kıyma topunun sindirim sisteminin diğer azalarına gönderilmesiyle bu faslın kapanması ağırımıza gidiyordu. Suya talim nereye kadardı ya Rabbi."
Kurban eti ihtiyaç sahiplerinin kursaklarına ulaştığında da kurban sahibi Allah'a yaklaşmış olacak. Ama böyle kurban kesmek için de Habil gibi samimi olmak lazım, aşk u şevk ile yapmak lazım.
Habil ile Kabil'in kurban hikayesini bilirsiniz. Ben yine de hatırlatayım. Habil ve Kabil'e Allah'a bir hediye, bir çeşit kurban sunmaları istenir. En güzel hediyeyi kim verecek yarışması bir nevi. Kabil bahçe işleriyle uğraşmaktadır, Habil hayvanlarla. Habil sürüsünden en güzel kuzuyu seçer, süsler temizler ve kendisine söylenilen yere bırakır. Kabil ise yerlere dökülen ezik ve çürük meyveleri toplar ve bir sepetin içine koyar, denilen yere bırakır. Ertesi gün gittiklerinde Kabil'in sepeti yerinde dururken kuzunun yerinde olmadığı görülür. Allah, Habil'in hediyesini kabul etmiş, Kabil'in hediyesini kabul etmemiştir. Çünkü Habil, sahip olduklarının en güzelini seçmiş ve can u gönülden vermiştir. Hediyesi kabul edilmekle de sevdiğine yaklaşmıştır.
İşin fıkhi tarafını hocalara bırakalım, kurban kimlere farz, hangi hayvanlar kurban olur sorularını cevaplayacak hocalarımız var çok şükür. Ama her ibadet gibi kurbanın da ahlaki ve irfani bir tarafı olduğunu unutmayalım.
Kurbanı kendisi için kesenlerin, sadece parasını verip yükümlülüklerden kurtulanların da kurbanları makbuldür elbet. Ama hiçbir şekilde yüksünmeden, büyük bir sevinç ve arzu ile kurbanını kesip kaşığına kıyma topu geldiğinde bayram eden çocukları olan aileleri bulup etleri ulaştıranların bayramları en güzel bayram, kurbanlarının de en makbul kurban olduğunu söyleyebilirim.
Unutmayın, çocukların sevinmediği bayramlar, bayram değildir.
Kestiğiniz kurbanlar sevdiğinize olan kurbunuzu artırsın duasıyla bayramınız mübarek olsun.