Geçen yazıda Alev Alatlı'nın kitabında bir alıntı yapmış ve sonra bir soru sormuştuk. Müslümanlar St. Petersburg gibi bir şehir inşa edebilirler mi? Daha sonra bu sorunun cevabını aramaya başlamıştık.
Şehrin ne olduğu, Farabi'nin şehirler hakkındaki görüşlerini, Batılıların İslam şehirleri hakkında ne düşündüklerini özetlemiş ve bir sonraki yazıda Medine'nin kuruluşu ile devam edeceğimizi söylemiştik.
Söylediğimiz gibi yapalım.
Yesrib'den Medine'ye
Hz. Peygamber, Mekkelilerin zulmünden kurtulmak için göç etmeye karar verdiğinde kendisine vatan olarak o zamanki adıyla Yesrib'i seçmişti.
Yesrib mütevazi ve şaşaadan uzak bir şehirdi, Mekke gibi değildi. Yaşamın sakin olduğu, yaşayanlarının özellikle Mekkelilere göre oldukça mülayim oldukları tarih kitaplarında yazılı. Peygamberimizin bu şehri tercih etmesinin nedenlerinden biri de belki bu.
Medine'ye göç etmeden önce şehrin mukimleri olan iki büyük kabilenin ileri gelenleri arasından on iki kişi ile görüşmüş, karar vermeleri için iki büyük kabileden seçtiği kişilerden oluşan bir meclis tayin etmiş, bu meclis ile şehrin hazırlanmasını istemişti.
Bu arada bir parantez açalım. Hatırlarsanız geçen yazıda şarkiyatçıların İslam şehirlerini eleştirirken ileri sürdükleri iddialardan birinin Ortaçağ kentlerinde olduğu gibi Müslüman şehirlerinde halk meclisinin olmaması olduğunu söylemiştik. Hz. Peygamber'in daha şehre gitmeden ve düzenlemeden önce önemli kararları alacak bir meclis kurarak işe başlamasına dikkat edelim ve parantezi kapatalım.
Bu iki kabile 120 yıl süren savaştan sonra barış umudunu Hz. Peygamber'de görmüş, onun ihtiyaçları olan selameti ve sulhü getireceğine inandıkları için Peygamberimizi davet etmişlerdi.
Şehirde ilk yapılan yer: Yönetim
Peygamberimiz şehre gelince ilk olarak kendisine bir ev inşa etmiyor, şehri idare edebileceği bir yapı ile işe başlıyor. İlk şehrin ilk idari binası aynı zamanda bir okul ve ibadethane. Mescid inşa edildikten sonra yakınında kendisi için yapılan bir odada yaşamaya başlıyor ve vefatına kadar da orada yaşıyor.
Ve mezarlık için mescidin çok uzak olmayan bir tarafında yer ayrılıyor, insanlara, adeta hayat ve ölümün birbirine yakın olduğunu unutturmamak için.
İkincisi: Pazar
Daha sonra çarşı-pazar yerini belirliyor Hz. Peygamber. Böylece şehir hayatının vazgeçilmez unsurlarını tamamlamış oluyor: Yönetim, ibadet, eğitim ve ticaret. Peygamberimizin önce mescid inşa etmesi ve şehri mescidin etrafına göre şekillendirmesi daha sonra Müslümanların şehir kurarken kendilerine örnek aldıkları bir sistem olmuştur. Bu sistemi Türkler de fethettikleri ülkelerde hep uyguladılar.
Üçüncüsü: Anayasa
Yesrib'te birbirleriyle mücadele eden Evs ve Hazrec kabilelerinin yanı sıra Yahudiler de yaşıyordu. Peygamberimiz Medine'yi oluşturan toplumun bütün unsurlarının, Müslümanların, Müslüman olmayan Arapların ve Yahudilerin katıldığı siyasî birliğin yani devletin temelini atan Medine vesikasını hazırlattı ve taraflarca imzalanarak yürürlüğe girdi.
Huzuru ve barışı sadece şehirde sağlamakla kalmadı devam etmesi için komşularıyla da, civar kabilelerle antlaşmalar yaptı.
Mescidler şehrin merkezinde
Hz. Ömer devrinde devlet işlerinin mescidden idare edilemeyecek kadar büyümesi üzerine mescidin yakınlarına bir bina inşa edilir. Ondan sonra inşa edilen her bina mescide göre konumlandırılınca mescidlerin İslam şehirlerinin merkezi olması gelenekleşti.
Hz. Ömer devrinde Kûfe kurulurken şehrin valisi Sad b. Ebi Vakkas ilk önce mescidin yerini belirlemiş, daha sonra güçlü bir okçudan dört tarafına dört ok attırarak evlerin okların düştüğü yerden öteye yapılmasına izin vermiştir. Medine'nin nasıl geliştiğini bilen bir sahabenin Kûfe'yi de ona benzetmesi ileride yapılacak idari, kültür ve eğitim binalarının şehrin merkezinde, mescidin etrafında yer almasını, buna karşın evlerin merkezin çevresinde ve dışında olmasını sağlamıştır.
Mütevazi evler
Hz. Peygamber'in inşa ettiği mescid ve ev o kadar mütevazi idi ki sıradan bir tüccarın, bir yöneticinin evi bile onunkinden daha büyük ve gösterişli idi. Topkapı ile Versailles arasındaki fark buralardan geliyor aslında. Hz. Peygamber şehre ilk geldiği günden hayatının sonuna kadar yaşamını mütevazi bir evde sürdürdü ve mescid hiç bir zaman dünyanın diğer taraflarındaki mabetler gibi haşmetli ve gösterişli olmadı. Bunda henüz büyük ve zengin bir devlet olmamanın da etkisi vardı hiç kuşkusuz.
Diğer medeniyetlerle temasa geçtikçe Müslümanlar çok güzel mescidler inşa ettiler ama en büyüğü ve en görkemlisi bile sıradan bir katedralin yanında sade kalıyordu. Bunun sebebi katedral kadar büyük ve görkemli ibadethane yapacak inşaat ve mimarlık bilgisinden yoksun olmaları veya yapacak paralarının olmaması değildi. Bunun altında yatan sebep dünyayı algılayış biçimlerinden başka bir şey değildi.
Bu algılayış biçimi Türklerin yaşantısını da uygun olduğu için çabucak benimsendi ve şehri daha da geliştirdiler.
Peki Türkler, özellikle Osmanlılar şehri nasıl inşa ederlerdi?
Onu da bir sonraki yazıya bırakalım ve St. Petersburg gibi bir şehri neden inşa edemeyeceklerini anlatmaya devam etmiş olalım.