Arama

İsmail Güleç
Nisan 27, 2023
Elini verince dünya dönecek mi?

Geçtiğimiz günlerde üzerinde çokça konuşulan, sözleri şair Ayten Mutlu'ya bestesi Fazıl Say'a ait 100. Yıl Marşı'nı merak edip İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin desteğiyle verilen konser kaydını dinledim. Bestesini değerlendirmekten aciz olmam, tarihi en az Batı müziği kadar eski ve erbabının muhtevasının daha zengin olduğunu söylediği Türk müziğinden tınılar olmamasını eksiklik olarak görmeme mani olmayacağını düşünerek ifade etmeden duramayacağım. Müzik kalitesi hakkında daha fazlasını söylemek haddimi aşmak olacağı için bu yazıda marşın sözleri ile ilgili kanaatimi paylaşacağım.

Değerlendirmeye geçmeden önce bir marşın ne olduğunu ve neden bestelendiğine dair kısa da olsa bilgi vermek isterim.

Marş nedir, ne için yazılır?

Marşlar bir ulusun müşterek hissiyatını dile getiren heyecan dozu yüksek metinlerdir. Bununla birlikte sadece ulus için yazılmaz, bir okul, bir spor kulübü, bir şehir, bir ideoloji hatta bir şirket için bile yazılabilir. Ulusal marşın farkı tüm topluma mal edilmesidir ve bu yüzden de biricik olmak zorundadır, ikincisini kabul etmez. Bunun yanında 50., 100. yılda veya 2000, 2100 vs gibi sembolik değeri olan yıllarda, döneme has marşlar da bestelenip okunabilir ancak ulusal marşların yerini almamakla birlikte ulusal marşların devletin kurucu ideolojisini yansıttığı için onu hatırlatır mahiyette olması beklenir.

Dünyadaki ulusal marşlar arasında söz bakımından özgün eserler olduğu gibi anonim bir halk türküsünden uyarlanmış olanlar da vardır. Ancak özellikle sembolik yıl dönümleri için yazılan marşlar doğal olarak özgün olurlar, yeniden yazılırlar.

Marşların edebi yönü

Marşları şiir açısından değerlendirmek konusu tartışmalıdır. Her marşın İstiklal Marşı gibi muhteşem bir şiir olması beklenmez, beklenmemelidir de. Nitekim ulusal marşların büyük kısmı şiir gücü bakımından çok başarılı değildir. Marşın yazıldığı dilde, ulusal marştan çok daha başarılı onlarca şiir bulunabilir ama bunlar marş için uygun olmayabilir. Çünkü bir marşta tekrar edilen kelime veya kelime grupları, sınırlı söz dağarcığı ile herkes tarafından kolayca okunması ve anlaşılması gibi birtakım özellikler bulunur ve bunlar şairini sınırlar, bir nevi elini kolunu bağlar. Ayrıca besteleneceği de düşünülerek ses tekrarları öne çıkartılır. Dolayısıyla yazılacak bir marşta estetik işlevden daha çok moral ve heyecan işlevi ile muhtevası öne çıkar, çıkmalıdır.

Bir şiirin marş olmasının onu tek başına edebi bakımdan değerli kılmayacağı gerçeği ortada iken 100. Yıl Marşı olarak söylenen marşın sözlerini sadece edebi yönden değerlendirmek haksızlık olabilir. Ancak bu durum söz konusu marşın edebi bir metin olarak değerlendirilmeyecek kadar zayıf olduğunu ifade etmemize mâni olmasa gerektir.

Marşın muhtevasında neler olmalı?

Bir ülkenin kuruluşunun 100. yılı için bestelenen bir marşta her şeyden önce ulusallık iddiası taşıması beklenir. Bu tür marşlarda övgü, Tanrı'ya yakarış ve dua, sevgi, kardeşlik, toplumun birliği ve geleceğe umutla bakış duyguları yer alır. Ülke ve değerler idealize edilir.

Bu tür metinlerde aranan bir diğer özelliği vatanseverlik duygusudur. Vatan sevgisi bazen coğrafya bazen bağımsızlık bazen de kahramanlar üzerinden anlatılır ve aktarılır. Vatan denildiğinde akla gelen unsurlardan biri olan coğrafyanın karakteristik özelliklerine vurgu yapılması ve vatan olarak üzerinde yaşıyor olmanın verdiği mutluluktan bahsedilmesi arzu edilir.

100. yıl gibi sembolik değeri olan marşlarda yüz yıl öncesine atıf olması beklenir. 100 yılda gelinen noktaya değinilir ve bundan sonrası için bir ufuk çizilir ve hedef gösterilir. Ülkenin o andaki durumuna göre farklı hedefler olabilir ancak vatanseverlik, yurttaşlık, demokrasi, özgürlük ve bağımsızlık ile Türk milletin bekası için gösterilmesi beklenen gayret asla ihmal edilmez, edilmemelidir. 10. Yıl Marşı bu açıdan iyi bir örnektir.

Bu tür marşların bir diğer özelliği toplum tarafından benimsenmesidir. Bir toplumun tamamına ait olması için yazılan ve teklif edilen marşların meşruiyeti ve kabul görmesi toplumun büyük bir kısmının hissiyatının sesi olması ile dolayısıyla benimsemesi ile mümkündür.

Bu açıklamalardan sonra 100. Yıl marşının sözlerine göz atalım.

Ver ver ver ver
Ver elini

Ver ver elini
Yıkalım karanlığı

Gel küçük sevinçler
duyalım kedere inat
Gökyüzünden sevgiden
söz edelim

Türküler söyleyelim
Aksın dolsun yüreğimize
Yarınların ışığı
Daha ne bekliyorsun

Ver ver ver ver ver elini

Göğün mavi şimşeği
Atamın gözlerinde

Toprak gülsün, gök tutuşsun
Güneş yansın, dönsün dünya

Daha daha, nice nice yüzyıllara
Dönsün dünya

Şiiri okuduğumda ben ne Türkiye'ye ne Türk tarihine ve milletine ne de cumhuriyetin 100 yıllık serüvenine dair bir işaret, sembol veya bir başka şey gördüm ve hissettim. Ulusallık iddiası taşımayan, övgü, dua ve ümit olmayan heyecansız kuru bir metin. Sevgi ve kardeşlik ise muhabbetin derinliğinden uzak, sakız gibi çiğnenmiş gayrı samimi birkaç sıradan kelime ile dile getirilmiş.

Cumhuriyetin değerlerine bağlılıktan dem vuran ve devamlı dile getirenler tarafından hazırlanan bir marşta cumhuriyete ve kazandırdıklarına, vatan sevgisi ve aşkına, ülkenin güzelliklerine dair en ufak bir işaret olmamasını ilginç bulduğumu ifade etmeliyim. Cumhuriyetin temel özelliği demokrasi, yurttaşlık, vatanseverlik, eşitlik, bağımsızlık ve hürriyet kavramları şiirde hiç geçmemekte. Türk milletinin varlığı ve bekasına dair en ufak bir söz veya ima yok. Bu haliyle toplumun önemli bir kesiminin hissiyatına ortak olmadığı gibi "Yıkalım karanlıkları" ibaresi ile dindarlar ve muhafazakârları ötekileştiriyor. Karanlık ile kastın cehalet olduğu, aydın dindarlar kastedilmediği gibi yorumlar yapılacağını tahmin edebiliyorum. Ancak bu ülkede yaşayan herkes daha önce yazılmış metinleri ve ideolojiyi düşünerek bu sözlerle Müslüman Türk milletinin kastedildiğini anlar ve düşünür. Meselenin bir başka boyutu daha var. Üzerinden 100 yıl geçtiği halde Cumhuriyet'in hâlâ karanlık içinde olduğu iddiası, sadece dindarlara değil Cumhuriyet'e de bugüne kadar Cumhuriyet için çalışanların emeklerine de hakaret olmakta. Yıkılacak Karanlık marşı yazan ve besteleyenin hapsoldukları ideolojileri ve içinden çıkamadıkları taassupları olmalıdır.

Marşın sözlerinde, Türk devletinin tarihi derinliği, ebediliği, 100 yıl boyunca Anadolu'da yapılan büyük işleri, Türkün bağımsızlığa ve hürriyetine düşkünlüğünden hiç bahsedilmediği gibi en küçük bir ima bile yoktur. Şairin düşmanlık ve korku duygularına yer vermeyip sevgi, ümit, coşku gibi olumlu duygulara hitap etmesi anlaşılabilir ve izah edilebilir. Ancak bu sözlerde düşmana karşı bir uyarı olmadığı gibi ümit ve coşkuya dair bir şey de yoktur.

Bu marşın sözlerini yazan zihin ne Türkiye'nin ne de bu milletin büyüklüğünün farkında. Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşayan biri tarafından yazılmış ve bestelenmiş gibi bu topraklara çok yabancı. Türkiye gibi iddiası olan büyük bir devletin ve milletin yaptıklarını ve yapacaklarını ifade etmeyen sözler, bu milletin 100. yılını tebşir için okunacak bir marş olmaktan fersah fersah uzakta, sığ ve basit.

Benim için daha da üzücü olan husus, kendilerini kültürlü, aydın ve bilgili olarak kabul eden bir güruhun kültür düzeyinin bu kadar düşük ve memlekete bağlılıklarının bu kadar zayıf olması ve milli şuurun neredeyse hiç olmamasıdır.

Göğün mavi şimşeği
Atamın gözlerinde

Sözlerinin yer aldığı bu şiirin, Gazi Mustafa Kemal'in hayalindeki Türkiye'yi ne kadar karşıladığını, bu ülkenin vatanına, milletine ve bağımsızlığına düşkün kurucularının hissiyatına ne kadar tercüman olduğu hususunu, "10. Yıl marşını yazanlar bu marşı görseler acaba ne düşünürlerdi?" sorusu ile birlikte idrakinize havale ediyorum.

Hafızası silinmiş bir toplum kökü olmayan ağaç gibidir. Köksüz toplumlar ruhsuz olurlar ve onları bekleyen esarettir.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN