Arama

İsmail Güleç
Mayıs 25, 2024
İran’da kutsal bir şehir: Meşhed

Geçtiğimiz hafta bir kaza sonucu vefat eden İran Cumhurbaşkanı Reisî'nin cenazesi Meşhed'de İmam Rıza Türbesi içinde hazırlanan mezara defnedilmesi üzerine dikkatler Meşhed üzerine çekildi. Birkaç sene önce ziyaret etme fırsatı bulduğum şehirde gördüklerimi sizinle paylaşayım.

İran'ın Afganistan sınırındaki Horasan eyaletinde yer alan Meşhed, İran'ın ikinci ve en önemli büyük şehri. Onu önemli yapan şey ise on iki imamdan sekizincisi olan İmam Rıza'nın türbesine ev sahipliği yapıyor olması. İmam Rıza'nın defnedilmesiyle birlikte şehir gelişmiş, büyümüş. Meşhed-i Rızâ, el-Meşhedü'r-Razavî, Meşhed-i Tûs, Meşhed-i Mukaddes gibi isimlerle anılsa da bugün artık sadece Meşhed söyleniyor.

Abbasi halifelerinden Me'mun, birlikte gittikleri Merv'den dönerken İmam Rıza'nın Tus'ta vefat etmesi ve buraya defnedilmesi ile başlıyor Meşhed'in hikayesi. Me'mun'un babası Harun Reşid de Tus'ta vefat etmiş ve defnedilmişti. Me'mun, İmam Rıza'ya olan hürmetini göstermek için onu babasının yanına defneder. Daha sonra türbelerin yanı başına Horasan bölgesinin en büyük cami inşa edilir.

Halife Me'mun İmam Rıza'yı o kadar severmiş ki kızını verip damat yapmış kendine. Bununla da kalmamış kendisinden sonra halife olması için veliaht tayin etmiş. Ancak henüz elli yaşında iken Tus'ta aniden rahatsızlanarak vefat etmesi tartışmaları da beraberinde getirmiş doğal olarak. Cenaze namazını da Me'mun kıldırmış. Ne kadar garip, Şiiler için kutsal bir şahsiyet olan bir imam ile Sünni halife Harun Reşit aynı yere defnedilmiş.

Şiiler, İmam Rıza'nın Me'mun tarafından zehirlenerek öldürüldüğüne inandıkları için şehit olarak kabul ediyorlar. Şehit edildiği yer veya şehidin bulunduğu yer anlamında da Meşhed adı kullanılır türbe için. Türbe zamanla kadim şehir Tus'u unutturup bu adla anılmaya başlanır.

Bölgenin birçok ordu tarafından işgal edilip yağmalanmasından türbe de nasibini alır ve zarar görür. Değişik dönemlerde özellikle Sünni-Şii çatışmasında zarar gören türbe Gazneli Mahmud tarafından tamir edilip sağlamlaştırılır. 1161'de Tus'u yağmalayan Oğuzların türbeye dokunmamaları da dikkat çekici.

Türbeyi imar edip güzelleştiren bir diğer sultan Gazneli Mahmut gibi sünni olan Timurlu Şahruh ve hanımı Gevher Hatun'dur. Etrafını mektep ve medreselerle donatırlar. Bu medreselerde birçok alim ve şair yetişir. Büyük Türk şairi Ali Şir Nevayi de Meşhed İmam Rıza Medresesi'nde tahsil gören alim ve şairlerdendir ve bir zamanlar tahsil gördüğü Meşhed'e kanallarla su getirmiştir.

Meşhed'de büyük gelişim Safevilerin İran'a hâkim olmasında sonra görülür. Şah döneminde başkent olan şehir altın dönemini yaşar ancak bu dönem pek uzun sürmez. El değiştirmeler, işgaller, tahripler, imarlar derken geçen yüzyılın başında şehir tekrar İran'ın eline geçer ve Horasan eyaletinin merkezi olur. Günümüzde ise türbe etrafındaki medreseler, kütüphaneler, mescitler ve mağazalarla bayağı bir büyümüş. Sadece dinî ilimler değil edebiyat, ziraat, tıp ve diğer modern ilimlerin okutulduğu üniversiteler de var.

Meşhed'de her şeyin merkezinde türbe var. Bütün caddeler büyük yollar türbeye çıkıyor. Senenin on iki ayı dünyanın dört bir yanından adeta hacca gider gibi buraya gelen Şiilerle dolu. Hele Haziran-Temmuz ayları gelince iki kişinin yan yana yürümesi mümkün olmayacak kadar kalabalık oluyormuş.

Her kutsal ve kutsallaştırılmış mahalde olduğu gibi İmam Rıza Türbesi'nin etrafı da bu işten ekmek parası kazanmak isteyenlerin akınına uğramış. İnsanoğlu ne kadar garip, kutsal saydığı bir yeri kutsallığın tam zıddı olan kapital ile çevreliyor ve buradan gelir elde ediliyor. Dünyanın kaçınılmaz acı gerçeklerinden maalesef.

Meşhed'i bir renkle tanımla deselerdi bu renk siyah olurdu. Kadınların kıyafetlerinden midir, asılan flama ve bayraklardan mıdır bilemiyorum siyah bu şehrin adetâ doğal rengi olmuş. Belki bunda İmam Rıza için tutulan matemin de etkisi var. Acaba siyah mı matemi hatırlatıyor, matem mi her yeri siyah gösteriyor bilemedim.

İlginç bulduğum bir diğer konu her sokağında hissedildiği İmam Rıza'nın bir yerde bile Persepolis ve Şehnâme'nin varlığını sürdürmesi idi. İran milliyetçiliğini İmam Rıza'nın türbesi bile ortadan kaldıramadıysa başka hiçbir şeyin ortadan kaldıramayacağını düşündüm.

Türbe dışında da camiler var ve hepsini türbeye benzetmeye çalışmışlar. Tezyinatı biz camilerin içine yaparız. Burada ise tezyinat camilerin girişinde ve caminin büyüklüğüne göre çok renkli ve gösterişli olabiliyor. Ben en çok ince ve titiz bir işçilikle tezyin edilen kapıları dikkat ettim.

Türbe o kadar büyümüş ki tam manasıyla gezmek isterseniz bir gün yetmeyebilir. Hele bir de rehberiniz yoksa kaybolma ihtimaliniz bile var. Türbe içinde en çok dikkatimi çeken cam ve çini oldu. Her taraf avizelerle aydınlatılmış ve duvarlar yeşil çinilerle süslü. Hele İmam Rıza'nın türbesi içeride olmasına rağmen gün gibi aydınlıktı. Ziyaretçileri yönlendiren görevli sayısının çokluğunu da söylemeliyim.


Meşhed, Tahran'dan sonra çok temiz ve bakımlı geldi bana. Modern bir şehir, binalar yeni, caddeler geniş, kaldırımlar temiz, ağaç ve çiçeklerle süslü. Artık nasıl bir yer görmeyi düşündüysem çok şaşırmıştım ilk gördüğümde. Sonra da niye o kadar şaşırdığıma şaşırdım.

Yol kenarlarında iki şey çok dikkatimi çekti. İlki cadde ve sokaklarda üzerinde şehit resimleri olan billboardlar. Biz cadde ve sokak ismi veririz şehitlerimize. Burada resimlerini asıyorlar. Büyük binalarda da İmam Humeyni ve Ruhanî'nin resimleri asılı idi. Resmin bu kadar yaygın ve görünür olması bana doğal olarak çok farklı geldi. İkinci dikkatimi çeken şey ise bulvarlara, geniş caddelerin ortalarındaki yeşil alanlara çok renkli cıvıl cıvıl heykeller kondurmaları. Bu heykelleri görünce anladım ki biz hiç bir zaman İranlılar gibi heykel yapamayacağız. Bizde de şehir girişlerinde o şehri sembolize eden nesne veya eşhasın heykelleri olur ama olmasa daha iyi deriz çoğu kere. Şehrin sembolünü heykelleştirmek isteyen bir belediye başkanı olsam İran'dan heykeltıraş getirir, şehrin sembolü artık ne ise ona yaptırırdım.

Her büyük şehir gibi Meşhed'de de trafik var ama asla Tahran kadar kalabalık değil. En azından akıyor. Aslında türbe civarını saymazsak trafik var bile denemez.

İranlılar için bağın, bahçenin, ağacın ne kadar önemli olduğunu buraya gelince daha iyi anladım. Yol kenarlarında su kanalları tarafından beslenen ağaçlar ve ağaçların etrafına serpiştirilmiş çiçekler yetmiyormuş gibi şehrin ortasında kocaman bir park var. O parka gidip oturmak, yemişlerden yemek, içmek, sohbet etmek buradaki insanların günlük sıradan hayatlarının bir parçası olmuş. Doğal olarak çok sakin ve sabırlı insanlardı gördüklerim. Hayat Türkiye'dekinin aksine çok dingin ve rahat burada. Hele tanımadıkları birine bile yumuşak bir üslupta son sesi vurgulayarak "ağa-yı men" veya "cân-ı men" demelerinin ne kadar hoşumuza gittiğini anlatamam.

Meşhed mutfağı

Gördüklerini anlattın, biraz da yediklerinden bahset dediğinizi duyar gibi oluyorum. Biraz da ondan bahsedeyim.

Burada yemek et ağırlıklı. Lokantalar çok ve kebap çeşitleri bizdeki kadar yok belki ama olanları çok lezzetli ve porsiyonları büyük. Eğer vaktiniz varsa şehrin dışında sulak ve yeşil bir semtte dizi dizi dizilen et lokantalarına da gidebilirsiniz. Kuzu pirzolaya şişlik diyorlar ve çok lezzetli. Yanında tahdik adında yumurtanın sarısı ile kavrulan safranlı pirinç getiriyorlar. Pilavları bizim pilavlar kadar yağlı olmadığı için daha fazla yeniliyor. Ancak yerken dökülen pilavlarla açlık sıkıntısı çeken bir ülke halkı doyabilir.

Kuruyemiş çeşitleri çok zengin ve çok lezzetli. Sanırım hâlâ organik buralarda ve gelirken getirebildiğim kadar getirmeye çalıştım. Hurması ise bambaşka. Dolapta saklanıp serinken yenen bir hurma vardı, yediğim en lezzetli hurma idi.

Sadece kuruyemişler değil, yaş yemişler de lezzetli idi. Kavunlar ve karpuzlar o kadar tatlı idi ki neredeyse şeker komasına girecektim. İbn Battuta'nın buranın meyveleri için söylediği sözlerin ne kadar doğru olduğunu anladım. Ve bizim hıyar olarak bildiğimiz salatalık. Burada ne kadar değerli imiş meğer. Misafirlerine muz, portakal, elmanın yanında salatalık da ikram ediyorlar. Fena da olmuyor doğrusunu söylemek gerekirse.


Envaiçeşit kuruyemiş ve baharatın satıldığı Torgabe adında bir yere gittik. Meşhed'in en güzel mahallelerinden birinde idi. Safran dahil birçok şey aldık. Uçakta kilo sınırı olmasa idi herhalde valiz valiz alırdım.

Burada ayaküstü yemek yenen ve genellikle Türkler tarafından işletilen çayhaneler var. Çayhane burada bir kültür, bir gelenek. Her gelenek gibi o da değişmeye başlamış. Mesela artık el sanatları ürünlerinin satıldığı yerler olmaktan çıkıp müze gibi tefriş edilmeye başlanmış. Artık aşıklar türkü söylemiyormuş eskisi gibi. Hezardastan adında çok meşhur bir çayhane vardı. Gittiğimizde sadece bir masa vardı ve sahibi eskisi gibi kalabalık olmamasından şikayet ediyordu. Sanırım ondan sonra bu gibi yerler tarihteki yerini alacak.

Ha unutmadan söyleyeyim. Burada tuvaletler çok temiz. Özellikle girişteki askılıklar çok kullanışlı. Bizde kapı arkalarında bir askılık oluyor ama elinizdeki asılmayacak şey olursa zor durumda kalabiliyoruz. Burada öyle değil, hem asabilir, üst tarafına da elinizdekileri koyabilirsiniz.

Meşhed her haliyle görülmeyi ve gezilmeyi hak eden bir şehir. Eğer İran'ı daha yakından tanımak istiyorsanız mutlaka görmeniz gereken birkaç şehirden biri.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN