Değerli okuyucum,
Geçen yazımızda, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle camilerin müminler için öneminden söz etmiştik. Bugünkü yazımızda, konuya "camilerin ülkemizde neden boş kaldığı" ve "neden cemaat sayısında azalmalar yaşandığı" soruları üzerinden devam edeceğiz.
ÜLKEMİZDE CÂMİLER NİÇİN BOŞ KALMAKTADIR?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gerçekleştirdiği kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarını yayınladığı Türkiye'de Dinî Hayat Araştırması Raporu'nda da belirtildiği üzere (bkz. s.48-50) beş vakit namaza devam ve buna bağlı olarak cemaate iştirak oranında önemsenecek bir yetersizlik söz konusudur. Kanaatimizce bu konuda birçok faktör rol oynamaktadır. Birincisi, dış faktörlerdir. Bugün, psikolojik ve sosyolojik nitelikteki araştırmalar, "dinin, insan için ne denli önemli olduğunu, insanların din gerçeğini göz ardı edemeyeceğini, dinin her geçen gün sosyal hayatta daha çok "yaşanan" bir realite olduğunu" ortaya koysa da küreselleşen dünya, yeryüzünü "koca bir köy" haline getirmiştir. Medya ve internet; iletişim ve bilişim çağında özellikle genç insanın en çok manevi yönünü vurmuş ve tahrip etmiştir. Dolayısıyla din, hayatımızda sosyal ve psikolojik bir realite olarak vardır diyebiliriz, ama bu dini hayatımıza tatbik noktasında bizi engelleyen pek çok faktör ile karşı karşıyayız aynı zamanda... Sadece bir örnek verelim. Çocukluk yıllarımızda siyah-beyaz televizyonlar vardı. Bizler, hem namazımızı kılmak hem de seyrettiklerimizi kaçırmamak için ince bir planlama yapardık. O günlerde bile televizyon tutkusu, kişileri çoğu zaman camiye gitmekten alıkoyardı. Şimdi düşününün ki, sayısı bini aşan kanallar yanında bir de internet ve sosyal paylaşım ağları var. Geçtik camiye gitmekten, kendisini bu ağların, manevi hayatımıza ciddi zararları olan "tutku"lardan ve tutsaklıklardan kurtarıp da vakit namazını kılan kaç kişi var, televizyon ve bilgisayara sırtını dönebilme başarısını göstererek?... Yine şöyle bir soruyu eklemek durumundayız. Bunca televizyon kanalı içinde faydalı, temiz ve kişinin manevî-ruhî hayatına olumlu katkıları olan yayınlar yapan kanal sayısı yüzdelik oranla kaçtır acaba?Bu konudaki açık ve net dezavantaj bile, insanların dine ve dinî değerlere uzak kalmasının sebeplerinden biridir kanaatindeyim.
Camilerin neden boş kaldığı sorusunun cevabında birçok faktörden söz etmiştik. İkinci olarak camilerde görev yapan din görevlilerinin de bu konuda rol oynadığını düşünüyoruz. Bu mükemmel din, ancak en güzel ve en mükemmel anlatımla tanıtılmalıdır, tüm insanlığa ve aynı zamanda tüm Müslümanlara… Çünkü en son ve en mükemmel din olan İslam'ın bir revizyona ve reforma ihtiyacı yoktur. Revizyon, yani yeniden gözden geçirme bizlerin tekdüze giden anlayışımızda, donup kalmış ve değişime kapalı bakış açılarımızda olmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: "Allah işini mükemmel yapan kulunu sever." Kim hangi işi yapıyorsa onu en güzel ve en mükemmel haliyle yaparsa bu sevgiye nail olacaktır. Dolayısıyla din gibi mukaddes ve mübarek bir görevin sahibi olan din görevlisi, her ne kadar yaptığı işten dolayı bir maaş alıyor olsa da yerine getirdiği bu görevin, aynı zamanda "bir mukaddes hizmet" olduğunu düşünmesi ve herhangi bir hizmete anlam ve ruh kazandıran en önemli unsurun da "içtenlik ve gönüllülük" olduğu unutulmamalıdır. Din görevlisi her şeyden önce samimi bir "din gönüllüsü" olmalıdır. Ecdadımızın deyimiyle "kendisi mütevazı, himmeti âlî" olmalıdır. Alçakgönüllü, fakat hedefleri ve idealleri büyük olmalıdır. O, yaşadığı çağın özelliklerini bilen, mesleki bilgisi yanında, genel kültürüyle insanlar nezdinde kabul gören biri olmalıdır. Böylesi özelliklere sahip her bir din görevlisi sadece mahallesindeki komşularıyla birebir ilişki kurarak camiye devam hususunda nasihat, tavsiye ve telkinde bulunacak olsa bile, inanıyoruz ki camisindeki cemaat sayısında ciddi bir artış gerçekleşecektir.
MÜ'MİNLER CAMİLERLE NASIL BARIŞIK HALE GETİRİLEBİLİR?
Konuyla ilgili olarak Asr-ı Saadet'teki uygulamalara bakmamızda fayda vardır. Peygamber Efendimizin (sav) imam olarak namaz kıldırdığı Mescid-i Nebevi'de erkeklerin ardından çocuklar, onlardan sonraki saflarda ise kadınlar namaza dururlardı. Sadece Cuma ve bayram günleri değil, yatsı ve sabah namazları da dâhil olmak üzere vakit namazlara çocuklar ve kadınlar da iştirak ederlerdi. Konuyla ilgili birçok hadis ve yaşanan hatıra, Asr-ı Saadet'te kadınların ve çocukların aktif bir şekilde camide ve cemaatte yer aldıklarını ortaya koymaktadır. Öte yandan, Sevgili Peygamberimizin (sav) İslam hakkında bilgi almak maksadıyla Medine'ye gelen Necranlı Hristiyanların mescidde kalmalarına izin vermesi ve ibadetlerini icra etmelerine müsamaha göstermesi de dikkatimizi çeken ayrı bir konudur. Asr-ı Saadet'teki bu uygulamalardan çıkarabileceğimiz neticeler şunlardır: Peygamber Efendimiz (sav) misafir hristiyanlar için bile böylesine müsamahakâr davranırken, ümmetinin kadınlarını ve çocuklarını hiç ihmal eder mi? Elbette ki hayır… Dolayısıyla sonraki çağlarda birtakım sebeplerle kadınların camilere gelmeleri hususunda birtakım engeller oluşturulması neticesinde her geçen gün kadınların ve çocukların camilerden ayaklarının kesilmesi, Peygamber Efendimizin (sav) sünnet-i seniyyesine uygun bir durum değildir. Asr-ı Saadet'te, küçük çocuğu ağlayan annesine sıkıntı vermemek için bir sabah namazının ikinci rek'atinde okuduğu zamm-ı sûreyi kısa tutan Peygamberimizin ümmeti olarak bugün bizler, ağlayan çocuğu sebebiyle annesine karşı menfi yaklaşımda bulunan kimseler haline geldiysek, bunun üzerinde çokça düşünmek gerekir kanaatindeyiz.
Şimdi tekrar soralım: Erkeklerin, kadınların ve çocukların, kısacası tüm müminlerin camilerle barışık hale getirilmesi nasıl olacaktır? Soruya cevap olmak adına şunları söyleyebiliriz.
Ne zaman ki, fiziki şartları itibariyle kadınların da erkekler kadar rahat girip çıkabilecekleri, mahremiyet sınırları içinde ibadetlerini yerine getirebilecekleri, kendilerine tahsis edilmiş mekânlara sahip camiler inşa edebilirsek,
Ne zaman ki, çocukları azarlamayan, onların çocuksu davranışlarına hoşgörüyle bakabilen yaşlı ve yetişkin cemaate sahip olabilirsek,
Ne zaman ki, yaptığı farklı ve ilgi çekici etkinliklerle çocuklara camileri sevdirecek, zaman zaman onlara şeker, çikolata hediye eden din görevlileri yetiştirebilirsek,
Ne zaman ki, her vaazını, saatlerini ve belki de günlerini vererek hazırlayan, her bir konuşmasını emek mahsulü gayretlerle oluşturan vaizlere sahip olabilirsek,
Ne zaman ki, okuyacağı hutbeyi kendisi hazırlayan ya da hiç olmazsa merkezden gönderilmiş olan hutbeyi minbere çıkmadan önce birkaç kez okuyarak "içselleştiren", önce kendi içine "sindiren" imam-hatipler camilerimizde görev yaparsa, işte o zaman bütün müminlerin camilerimizle barışık hale gelmesine zemin hazırlamış oluruz.
Özellikle çocukların, küçük yaşlardan itibaren camilerdeki manevi havayı teneffüs etmeleri, topluca kılınan namazlardaki ruhani ortamı bizzat yaşamaları, aynı makamla okunan tekbirleri ve salavatları duymaları ve tekrar etmeleri, dini hayatlarının şekillenmesi adına son derece önemlidir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın öncülüğünde kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nın son yıllardaki etkinliklerinde çocuklara yönelik projelerin bu konuda önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Aynı çerçevede, kadınların da camilerle barışık hale gelmelerinde yeni projelere ihtiyaç duyulduğunu da sözlerimize ekleyelim.
Sonraki yazımızda din görevlilerinin cami içinde ve dışında irşad faaliyetleri konusunu ele almayı düşündüğümüzü ifade ederek din gönüllülerine bu ulvi vazifelerinde muvaffakiyetler temennisiyle sağlık ve esenlikler dilerim.