Tasarruf ne denli doğru, iyi, güzel ve makbul ise bunun zıddı olan israf da o denli yanlış, kötü ve hem dinin yasakladığı hem de genel manada insanların hoş görmediği bir davranıştır.
İsraf, kelime yapısından yola çıkılarak bakıldığında sadece yeme-içmede değil her konuda haddi aşmak, saçıp savurmak ve sorumsuzca davranmak demektir. Dolayısıyla israfı sadece çok yiyip içmeye engel koyarken gündeme getirmek, bu kavramın ihtiva ettiği derin manalara haksızlık olacaktır.
Dünkü yazımızda tasarruftan bahsetmiştik hatırlarsanız. Bir kalkınmanın ancak her alanda tasarrufla gerçekleşebileceğini bilmeyenimiz yok. Bunun da yolu işte o "her alan" kavramının kapsadığı her konuda israfa son vermekten geçiyor. Biz bu konuda işe resmi kurum ve kuruluşlardan başlanması gerektiğini, bu işi önce devletin önemsemesi icap etiğini düşünüyoruz. Çünkü devlet; emretme, uygulama, denetleme, sonucu takip etme ve değerlendirme gibi imkanlara sahiptir. Öte yandan devlet herhangi bir konuda öncülük ettiği zaman o devletin hükümran olduğu topraklarda ve hatta kendi toprakları ötesinde o devlete gönül veren, yürekten seven gönül coğrafyasında bile, telkin ve tavsiyeleri karşılık bulmaktadır. Bunun en güzel örneğini, yurtiçinde vatandaşlarımızın dolarlarını bozdurup Türk Lirasına çevirmesi ve aynı davranışı yurtdışındaki vatandaşlarımızın ve başka ülkelerde yaşayan gönüldaşlarımızın davranışlarında görmek mümkündür.
Değerli okuyucum.
Hemen her devlette var olan adına "resmi kurum ve kuruluş" denilen müesseseler vardır. Şahsın değil, devletin malıdır, çalışanları da "devlet memuru" vasfına sahiptir bunların... Türkiye'de devlete ait kurum ve kuruluşların sayısı, genel manadaki oranı, devlete katkısı, geliri-gideri vs. konular, araştırma amaçlı küçük bir çabanız sonucunda birkaç tuşla önünüze gelebilir. Bizim maksadımız bunları sayısal olarak önümüze koyup sayılar üzerinden bir değerlendirme yapmak değildir. Maksadımız, ülkemizde resmi kurum ve kuruluşlarda yaşanan israfa dikkat çekmek, bu israfı gerçekleştirenlerin bizler olduğunu hatırlatmak ve israfın Müslüman olan bizlere yakışmadığını ifade etmek; nihayetinde devlet ricalinden ve yetki sahiplerinden bu işe bir "el atma" zamanının geldiği çağrısında bulunmaktır.
İSRAF KONUSUNDA DİNİMİZ BİZE NELER SÖYLER
Harcamalarında tutumlu olmayı emreden bir dinimiz var bizim. "Mescitlere gelirken güzel ve temiz giysiler giymemizi emreden Allah Teâlâ, yiyiniz-içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez!" (A'râf, 31) buyurarak cimri, pinti ve pasaklı davranarak mescid gibi her biri, Beytullah olan Kabe-i Muazzama'nın bir şubesi olan mescitlere ve camilere güzel ve temiz elbiselerle gelişimizi emretmektedir. Aynı ayette yeme-içmemizin de israftan uzak olması gerektiğine bir dair uyarı ve "Allah'ın israf edenleri sevmediği" vurgusu da vardır.
Yine Furkan suresinin 67. ayetinde müminlerin vasıfları bir bir sıralanırken "Onlar ki, harcamalarında ne savurgan (müsrif) davranırlar ne de cimri… Tam ikisinin ortasında bir yol tutarlar." buyrulmaktadır.
Buraya başka ayetler de eklenebilir, ancak Asr-ı Saadette yaşanan şu hadise, Müslüman için israf hadisesine nasıl bakmamız gerektiği hususunda bize tam ve kapsamlı bir "örnek" sunmaktadır düşüncesindeyiz.
Sahabilerden birinin, suyu gereksiz şekilde biraz fazla kullanarak abdest almakta olduğunu gören Sevgili Peygamberimiz (sav) ona suyu israf etmemesini söyledi. Sahabi, abdestte kullandığı suda da israfın söz konusu olup olmayacağını sorunca Resul-i Ekrem (sav) hem o sahabisine hem de sonradan gelecek tüm ümmetine israf konusunda muhteşem bir düstur olacak şu hadis-i şerifini irad etti:
"Bir akarsuyun kenarında abdest alıyor olsanız bile suyu israf etmeyiniz."
Mensubu bulunduğumuz bu din, ayetiyle, hadisiyle; Peygamberimizin ve ashabının hayatı ve davranışlarıyla, yüzyıllardır var olan İslam medeniyetinin bize bıraktığı kültürel mirasıyla, insanlara bu dinin güzelliklerini anlatan İslam büyüklerinin sözleriyle hep şunu telkin etmektedir: İsraf etmeyin!..
Gelin görün ki, en büyük israf maalesef aslında bize ait olmayan, kamunun malı, yetimin hakkı olan devlet dairelerinde; bu resmi kurum ve kuruluşlarında yaşanıyor!
Kıymetli okuyucum.
Son günlerde yaşadığımız ekonomik saldırıların karşısında anlamlı bir duruş sergileyen devletimiz ve milletimizin yapması gerekenlerden biri de mali konularda tam bir disiplinin hayata geçirilmesi ve bunun işlerliği konusunda milletçe destek olunmasıdır. Ama önce milletimiz bu iradeyi devletin ve devlet idarecilerinin ortaya koymasını beklemektedir. Sadece birkaç maddede önlenecek israf ve gerçekleştirilecek tasarrufun, devletin kasasına girecek ciddi bir gelire kaynaklık edeceğini söyleyebiliriz. En azından o meblağlara, "Allah'ın bir emrine uymak ve yasakladığından kaçınmak" anlayışının getirdiği bereketin ekleneceğinden şüphe duymamalıyız.
Hasbel kader, üniversitem dışında görevlendirildiğim bir idarecilik tecrübem oldu. Dört yıla yakın bir zaman diliminde devletin işleyişi hakkında az-çok bilgi sahibi oldum. Gördüğüm israf alanları beni son derece üzmüştür. Bu kadar gereksiz harcamayla hala nasıl ayakta durulduğunu, bu harcama anlayışını hala nasıl ve niçin devam ettirdiğimizi anlamakta zorlandığım zamanlar oldu. Şimdi bunları gündeme getirmenin, bir vatandaşlık görevi olduğu kadar, aynı zamanda dinimizin bize emrettiği "emr-i bil ma'rûf" kavramı çerçevesinde bir "vazife" olduğuna inanıyorum. Yarınki yazımızda devlet dairelerinde; resmi kurum ve kuruluşlarda hangi alanlarda israfın sözkonusu olduğunu örneklerle açıklamaya çalışacağız.
Selam ve esenlik dileklerimle.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay