Ramazan'ın son günlerinden bugüne dek bir süredir sizinle bu sütunda paylaştığımız yazılara ara vermiştik. Bugün yeniden birlikteyiz. Yaratan ve yaşatan Allah'a şükürler olsun.
Her yönüyle farklı bir Ramazan yaşadık bu yıl… Ramazan'a has birtakım ibadetlerin camilerden ve mabedlerden evlere taşındığı; tebriklerin fiziki beraberlikler yerine uzaktan ve muhtelif kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirildiği bir ibadet ve bayram sürecini de geride bıraktık. Yüce Mevlâ'dan dileğimiz, salgın sebebiyle çok farklı bir Ramazan mevsimi yaşayan bizlerin bu süreçte ifa etmeye çalıştığımız ibadetlerimizi, katında makbul kılması ve elde ettiğimiz güzellikleri bundan sonraki hayatımıza da taşıyabileceğimiz bir kudret ve iradeye bizleri sahip kılmasıdır…
2020 Ramazan-ı Şerif ayı ve yaşadıklarımız, din, tarih, tıp, sosyoloji, psikoloji ve daha birtakım bilim alanlarında derinleşen uzmanlar tarafından ele alındı ve hâlâ da üzerinde söz söylenmeye devam ediyor. Ancak bugünkü yazımızda konuya dair bu kabil değerlendirmelerde bulunmayacağız. Maksadımız, aynı zamanda bir "Kur'an ayı" olan Ramazan'da onunla kurduğumuz bağlarımızı hem daha sağlam ve sıkı bir hale getirmeye çalışmak hem de Mukaddes Kitabımızla sağladığımız bu irtibattan hayatımıza yansıyan güzellik ve iyilikleri Ramazan sonrasında da devam ettirebilmektir. İşte o zaman, "hayatınızı Ramazan hassasiyetinde yaşarsanız, vefâtınız bayram güzelliğine dönüşür." hikmeti tecelli eder kanaatindeyiz…
İşte bu irtibatı kurmak ve her bir âyeti, müslümanlar ve tüm insanlar için derin hikmet, ilim ve irfan incileri mesabesinde olan Kur'an hazinesinden; ferdî ve ictimâi dertlere ve hastalıklara devâ olacak ilaçlara sahip bulunan ve bir ismi de "Şifâ" olan Kur'an-ı Kerim'in Duhâ suresi üzerinde durmak istiyoruz bugünkü yazımızda…
DUHÂ SÛRESİ'NİN FARKLILIĞI NEDİR?
İlk indirilen Alak ve Müddessir surelerinden sonra bir süre vahiy kesilmişti… Adına "fetret dönemi" denilen bu süreç sonrasında indirilen ilk sure olması Duhâ suresinin en önemli farklılığıdır. Ancak sadece bu özelliğiyle değil, içindeki ayetler ve taşıdığı derin mana, Duhâ suresini Peygamberimiz nazarında çok farklı bir konuma sahip kılmıştı. Bazen namazlarda bu sureyi okurken hemen ardından gelen İnşirah suresini de ekler, zamm-ı sure olarak bu iki "mana arkadaşı" olan surelerle kıraatini tamamlardı…
Şimdi geliniz, on bir ayetten müteşekkil olan ve Mekke'de nâzil olan bu sure, "Peygamberimiz ve ümmeti olan bizler için ne ifade diyordu/ne ifade etmelidir?" sorusuna cevap arayalım…
DUHÂ SÛRESİ AYETLERİNDE NELER ANLATILIR?
Bir süre kesilen vahy-i ilahi, müşriklerin bu olayı kullanarak Hz. Peygamber'e, "Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terk etti" demelerine sebep teşkil etmişti. Bu sözlerden dolayı Peygamberimizin duyduğu derin üzüntüyü gideren ayetlerle başlar Duhâ suresi…
"Yemin olsun, kuşluk vaktine ve karanlık çöküp de sükûnet erdiğinde geceye… Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı...
Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır. Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın."
Bu ayetlerdeki yemin ifadeleri, müşriklerin düşündükleri ve dillendirdikleri şeyin kesinlikle doğru olmadığını ve Allah'ın, peygamberlik vazifesi verdiği Hz. Muhammed'i, ne terk ettiğini ne de ona darıldığını belirterek ona sahip çıktığını ortaya koymaktadır. Resul-i Ekrem'e (sav) ayrıca, Peygamberlik vazifesinde sonradan yaşanacakların, önceki durumdan elbette daha hayırlı olacağını ve Allah'ın eşsiz lütuflarına mazhariyetini müjdelemektedir.
Sonraki ayetler ise teselli vermeye devam etmektedir. Şöyle ki, Hz. Peygamber'e üç husus zikredilerek, Allah'ın himayesi, yol göstermesi ve sahip çıkması sayesinde çocukluğundan itibaren nice güçlükleri aşarak bugünlere geldiği hatırlatılmaktadır (Bkz. Duhâ, 6-8). Ayetlerde işaret edilen üç husus şunlardır:
- Sen yetim idin, Rabbin seni himaye etti.
- Sen insanların halinin ne olacağını düşünüp duruyordun, Rabbin sana doğru yolun ne olduğunu bildirdi.
- Sen yoksul biriydin, Rabbin sana sahip çıkarak seni varlıklı biri haline getirdi.
Tarihî kaynaklar Hz. Peygamberin doğumundan önce babasını kaybettiğini, altı yaşlarında iken de anneden öksüz kaldığını zikrederler. Allah Teâlâ, onun himayesini dedesi ve amcası sayesinde, bakım ve beslenmesini sütanneleri Süveybe ve Halime ile; yetiştirilip büyütülmesini ise Hz. Ali'nin annesi olan yengesi Fatıma ve dadısı Ümmü Eymen eliyle gerçekleştirmiştir. Kısacası Sevgili Peygamberimiz (sav) bir sevgi ve şefkat halesi içinde bahsi edilen bu insanlar eliyle ama aslında Allah'ın bizatihi himayesi ve sahip çıkmasıyla korunmuş, kollanmış ve büyütülüp yetiştirilmiştir. Dolayısıyla, "Rabbin seni bir yetim iken bulup da himaye edip barındırmadı mı? ayetinde (Duhâ, 6) ifade edildiği üzere tüm bu yaşadıklarını hatırlatmış ve ona olan ilgisinin ve nimetlerinin daha küçük yaşta bir yetim çocuk iken başladığını bildirmiştir, bu ayet ile…
Duhâ suresindeki ayetler bundan sonraki kısmıyla bize günümüz adına çok şeyler söylüyor ve pek çok hikmetler barındırıyor. Özellikle günümüzde çokça zikredilen "kimsesizlere kimse olmak" anlayışının besleneceği kaynağın ta kendisi diyebileceğimiz bu ayetleri önümüzdeki yazımızda ele alacağımızı ifade ederek sözlerimize son verelim.
Gelecek yazımızda görüşmek üzere sağlıcakla kalınız efendim.