Miraç sırrının yaşandığı namazlar kılabilmek
Önceki yazımızda, son satırlarımızı "kılınan namazlarda mirâc sırrına nasıl ulaşabiliriz ve Sevgili Peygamberimize, uzun süre ayakta durduğu için şişen ayaklarının elemini unutturacak o manevi hazzı ve lezzeti bizler de nasıl yaşayabiliriz?" ifadeleriyle tamamlamış ve kulluk hayatımız adına bu önemli soruya cevap arayışımızı bugüne bırakmıştık. Kaldığımız yerden konuya devam ediyoruz.
NAMAZIN "MİRAÇ SIRRINI YAŞATAN" ÖZELLİĞİ NEDEN ÖNEMLİDİR?
Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin diliyle "dinin direği" olarak vasıflanan ve sadece İslam dininde değil, kadim zamanlardan beri, Allah Teâlâ'ya kulluğun en güzel nişanesi olarak peygamberlerin yerine getirdikleri namaz ibadeti, aslında bu yönüyle bizatihi önemli ve değerlidir. Hz. Musa'ya (as) Tûr Dağı'nda ilk olarak peygamberlik vazifesini verirken Allah Teâlâ'nın, "Bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl" (Tâ-Hâ, 14 ) emri, namazın Allah'ı anmak için en güzel vesile olduğunu ortaya koyarken; Hz. İbrahim'in, "kendisi ve neslini namaz kılanlardan eylemesi için Allah'a yalvarışı" dikkat çekicidir (bkz. İbrahim, 40)… Oğlu Hz. İsmail (as) ise bizlere "ailesine ve yakınlarına namaz kılmalarını emreden" biri olarak tanıtılırken (bkz. Meryem, 55) Hz. Zekeriyya, Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın (aleyhimüsselam) da Beytü'l-Makdis'de namaz ibadetiyle Allah'a rızasına nâil olabilme çabalarından söz edilir (ayetler için bkz. Âl-i İmran, 39, 43; Meryem, 31). Kısacası İslam dini, namazı kadim bir kulluk geleneği ve peygamberler hatırası olarak yaşatmayı öngörmektedir. Ancak denilebilir ki, zaman içinde insanoğlunun, peygamberlerin kılmayı emredip bizzat kendilerinin de büyük bir içtenlikle yerine getirdikleri bu ibadeti Kur'an'ın ifadesiyle "zâyi" etmişlerdir… Konuyla ilgili ayet-i kerime şöyledir: "(Bu peygamberlerin ardından) sonra öylesine bir nesil geldi ki, onlar namazları zâyi (kılmayıp terk) ettiler ve arzularına, heveslerine uydular"(Meryem, 59). İşte Allah Teâlâ, Mirâc vesilesiyle Ümmet-i Muhammed'e ve sonradan gelecek Müslümanlara, hem önceki peygamberlerin hem de meleklerin kıldıkları namazlar gibi; bir diğer ifadeyle, Allah aşkı ve O'na olan saygı, tazimle dolu bir gönülle namazlar kılmaları için bu ibadeti onlara farz kılmıştır. Mirâc, Hz. Muhammed Mustafa'ya (sav); beş vakit namaz ise Ümmet-i Muhammed'e Allah Teâlâ'nın bir ikramı ve ihsanıdır. Bu sebeple o Hak Teâlâ katında son derece kıymetlidir ve eşi benzeri olmayan bir şekilde değerlidir…
Kişinin bu denli yüce değere sahip namaz ibadetini Mirâc sırrını yaşayacak şekilde yerine getirmesi, onun hem kulluk hayatına hem de ruh sağlığına yansıyan yönüyle elde edeceği bir dinî tecrübeye son derece manidar katkısı olacaktır. Çünkü İsrâ ve Mirâc mucizesini yaşayan Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz nasıl ki sonraki süreç için, o "ân içinde ânların yaşandığı" zaman diliminde birtakım bilgilendirilmelere muhatap olduysa, her bir namaz vakti de aslında mümin için Rabbiyle buluşma ve o muhteşem ânı yaşama imkânı sunmaktadır mümin kula… Bu muhteşem buluşmaya hazırlığı ne kadarsa, istifadesi de o denli olacak bir randevu vaktidir, namaz… O sebeple, mümin namazı asla "aradan çıkaracağı" bir şey olarak görmemelidir; dahası bunu ne bir düşünce olarak zihninde taşımalı ne de söylem olarak diline almalıdır… Bilakis namaz, başka şeyleri ona endeksli olarak tasarladığı biricik ve en önemli faaliyet olarak var olmalıdır hayatında… İslam Fıkhı çok manidar bir şekilde Hz. Peygamberin (sav) uygulamalarından yola çıkarak şu fetvayı vermiştir. Bir mümin için, namaz ile yemek aynı zaman diliminde karşısına geldiğinde önce yemeğini yemeli, sonra namazını kılmalıdır. Zira yemek yediği esnada biraz sonra kılacağı namazı düşünmesi kendisi için sevaba nâil olacağı güzel bir niyet iken; şayet namazı öne alır da namaz kıldığı bu esnada, biraz sonra yiyeceği yemekleri düşünecek olursa, bu onun için hiç de iyi bir şey olmayacaktır. İşte bu sebeple İslam dini, bu değerli ibadet üzerinde çokça durmuş, nasıl namaz kılınması gerektiği, bizzat Hz. Cebrail'in, İsrâ ve Mirâc'ın yaşandığı gecenin hemen sabahında, öğle öncesinde Peygamberimize gelerek tarif ettiği bir ibadet olmuştur. Kutlu Nebi'nin, hem o zamanın müminlerine hem de sonradan gelecek ümmetlerine mesajı açık ve nettir: "Benim namaz kıldığım gibi siz de kılınız…"
Bu bağlamda şunu da ifade etmek isteriz. Günümüzde Müslüman toplumlarda beş vakit namazı kılma oranının oldukça düşük seviyelerde bulunması ciddi bir problem olmakla beraber, bir de kılınan namazların ne kadarının "mirâc sırrının yaşanmaya çalışıldığı namazlar" olduğu meselesi, İslam dünyasının ivedilikle çözüm bekleyen en önemli sorunlarından biridir…
Konuya dair, ayetler, hadisler ve Asr-ı Saadet'te yaşanan hatıralar, imandan sonra ismi ilk sırada yer alan bu değerli ibadetin aşk ve şevk ile yerine getirilmesi konusunda İslam âlimlerinin ciltler dolusu eserler kaleme almalarında ilham ve bilgi kaynağı olmuştur. Biz gelecek yazımızda bunlardan özetler yaparak konuyu tamamlamaya çalışacağız. "Sıkıntı ve zorluklar karşısında müminin sabırla ve namazla Allah'tan yardım dilemesi" gerektiğini (bkz. Bakara, 153) bildiren ayet-i kerimedeki namazın, duaların kabulüne önemli bir vesile olduğu bilinen bir gerçektir… Hiç şüphesiz, kabul olunan dualar, Mirâc sırrına ulaşarak kılınan namazların ardından yapılan dualardır! Çünkü bu şuurla kılınan namaz, kul ile Rabbi arasında gerçekleşen özel bir görüşmenin tâ kendisidir…
Sağlık, afiyet, huzur ve selamet dolu bir hafta dileğiyle…
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Gök Ehli”nin ibadetlerinin yeryüzündeki örneğidir, Namaz… (04.03.2022)
- Mirâc’ın ümmete hediyeleri (01.03.2022)
- Dua, bazen dilin sustuğu, kalbin Rabbiyle konuştuğu anlardır… (25.02.2022)
- Münîb bir kalbin yazdığı dilekçedir, makbul dua… (22.02.2022)
- Her dua, Hak katına sunulan bir dilekçedir… (18.02.2022)
- Makbul bir tövbe için gereken şartlar (15.02.2022)
- Tövbe: Rabbe yönelişin, O’na dönüşün adıdır… (10.02.2022)
- Allah’ın dostluğu, “güzel kul”larına bu dünyada bir mükafattır (07.02.2022)