Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Aralık 15, 2022
Kurulan dostluklar, ya hüsran sebebidir ya da kurtuluş…
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bir önceki yazımızda başladığımız, dost ve dostluğa dair sözlerimize devam ediyoruz…

Kur'an-ı Kerim'de mahşer gününden bahseden pek çok ayet içinde, bir kısmı dünyada kurulan dostlukların sonuçlarının o gün görüleceğinden bahseder. Bunlardan biri olan Zuhruf suresi 67. ayet, bu önemli noktaya işaret etmektedir. Hangi dostluk kurtuluş sebebidir, hangisi hüsran? Açık ve net ifadelerle şöyle buyurur Allah Teâlâ: "Dünyada iken dost olan nice kimseler, o gün birbirlerine düşman kesilecekler. Ancak müttakiler müstesna!"

O gün pişmanlık ve hayıflanmanın zirve yaptığı gündür aynı zamanda… Dünyada iken seçtiği dostun kendisini getirdiği nokta ve değiştirilmesi mümkün olmayan kötü netice… Hepsi, kötü kimselerle kurduğu hayırsız dostlukların sonucu olarak o gün yaşanacaktır.

Bu husustaki birtakım ayetler de -çizilen bu olumsuz tablo yanında- ümit ve ferahlık veren, kurtuluş müjdesi ve sevinç muştusu olacak haberler verir bizlere… Nitekim Zuhruf suresinin 68. ayeti biraz önce zikrettiğimiz ayette geçen müttakilerin özelliklerini anlatır: "(Müttakiler müstesna! Onlar böyle değillerdir. Allah o gün onlara şöyle seslenecektir: "Ey kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur! Sizler herhangi bir sebeple mahzun da olmayacaksınız!" Ardından gelen 69. ayet ise bir Kur'an üslubu olarak bu kulların özelliklerini vurgular: "(Bilin ki) Onlar, ayetlerimize iman eden, bütün benliğiyle bize teslim olmuş kullardır."

Bu ayetlerden anlıyoruz ki, iman ve teslimiyet sahibi olmak, kişiyi takvâ sahibi kılmaktadır. Takva sahiplerinin dünyada kurduğu dostluk zincirinin her bir halkası ise bu sevgiyi mahşer meydanına taşıyacak sağlamlıkta ve bu kişileri Rabbinin huzurunda yüzü ak kullar seviyesine çıkaracak özelliklerdir….

Gönlünde Allah ve Peygamber muhabbeti taşımanın fazilet ve erdemini ise geliniz, Nebiyy-i Muhterem (SAV) Efendimize on yıl süresince hizmet etme şerefine nail olan bir genç sahabiden dinleyelim…

HZ. ENES'İ EN ÇOK SEVİNDİREN MÜJDE

Bir asr-ı saadet hatırası olarak Hz. Enes b. Mâlik (RA) anlatıyor: Mescid-i Nebi'den Hz. Peygamber (SAV) ile birlikte çıkmıştık. Zülhuveysıra el-Yemânî adlı kişi yanımıza gelerek, "Kıyamet ne zaman kopacak ya Resulallah?" diye sordu. Peygamberimiz ona, "O gün için ne hazırladın?" diye soruyla cevap verdi. Bunun üzerine o kişi, "Doğrusu, fazla bir namazım, orucum, zekâtım yok; lakin ben Allah'ı ve Resulü çok seviyorum" dedi. Bunun üzerine, Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz ona şunu söyledi: "O halde bil ki, sen sevdiğinle beraber olacaksın." Hz. Enes sözlerine şöyle devam ediyor ve diyor ki, "Müslüman olduğumuza sevindiğimiz günden sonra en çok sevindiğimiz gün, bu sözleri işittiğimiz gündü. Allah'ın adına yemin olsun ben de Allah'ı ve Resulü'nü çok seviyorum…"

SEVGİYİ "DOSTLUK" SEVİYESİNE YÜKSELTEN NEDİR?

Kur'an-ı Kerim'de dostluk karşılığı olarak kullanılan "hullet" ve dost anlamındaki "halîl" kelimeleri, "insanın içine işleyen, kalbinin derinliklerine kadar nüfuz ederek kökleşen engin bir sevgi" anlamını taşıyan "hulle" kelimesiyle ilişkilidir. O halde dostluk, iki insan arasında sıradan bir ilgi ve bağın ötesinde bir sevgi ve bağlanmayı ifade eder. Bu sevgi hem sevmeyi hem de sevilmeyi; aynı zamanda iki tarafça olmayı gerektirecek kadar da hakkaniyetli/karşılıklı bir sevgidir. Belki bu sebepten olacak ki, Sevgili Peygamberimiz (SAV) mümini tarif ederken "Mümin, cana yakındır. Sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur." buyurmaktadır. Sevmek ve sevilmek; karşılıklı ve kaliteli olursa kalıcı dostluklara kapı aralayabilir. Bir sevgide "fedakarlık" ve "kişilik haklarına saygı" bulunursa, dostluk ölünceye kadar devam eder. Bir dostluk, Allah için olursa eğer, mahşer gününe dek sürer ve o gün kişiye ummadığı kadar büyük bir sermaye haline dönüşür vesselam…

DOSTUN, DOST ÜZERİNDEKİ ETKİSİ NEREDEN GELMEKTEDİR?

Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Kişi, dostunun dini üzeredir. O halde her biriniz dost seçtiği kimseye dikkat etsin."

Biliyoruz ki, insan kişiliğinin değişmeyen tarafı huy ve mizacı, değişen; iyi veya kötü özellik kazanan tarafı da karakteridir. Karakter ise alınan eğitim, yaşanan olaylar, edinilen tecrübeler neticesinde teşekkül etmektedir. Özellikle gençlik çağı, karakterin en çok etkiye maruz kaldığı ve en derin tesir derecesiyle etkilendiği bir dönemdir. Kişinin kendisine dost seçtiği kişileri etkilemesi de onlardan etkilenmesi de kaçınılmaz bir gerçektir. Sevgili Peygamberimiz (SAV) bu durumu, "dostunun dini üzere olmak" gibi büyük bir etkileşim örneğiyle ifade etmektedir. Bugünlerde yeni bir Şeb-i Arus yıldönümü günlerini yaşadığımız Hz. Mevlânâ ise konuyu çok dikkat çekici bir örnekle izah ediyor ve şöyle diyor:

"Su ile ateş birbirinin zıddı olan iki varlıktır. Biri serinleten ve söndüren, diğeri ise yakan… Bu ikisi birbirinin yanında kala kala onun tabiatından etkilenir. Öyle ki, su önce ısınır ve ateşin tabiatına bürünür. Biraz daha onunla hem-dem olursa kaynamaya başlar ve ateş gibi yakıcı olur artık… Ateş de suyla vakit geçirirse artık yakıcı özelliğinden kaybetmeye başlar, nihayet nemlenmiş olan kibrit çakmaz olur; suya bizzat muhatap olan ateş söner, tütmez olur. Bütün bunlar birbirlerinden etkilenmelerinin işaretleridir."

Yine bir başka beytinde, Ashab-ı Kehf'in köpekleri olan Kıtmîr'den bahsederek, iyi insanlarla beraberliği hiç terk etmediği için, Allah Teâlâ da ona adeta bir insan gibi muamele ettiğini ifade eder.

Velhasıl, dostluk son derece önemli ve etkileyici bir durum… Dost, hayatımızın en önemli parçalarından biri… Ve onu seçerken, onunla yaşarken ve dostluğu muhafaza ederken, dikkat ve özen göstermemiz gereken…

Sağlık ve afiyet dilekleriyle…

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN