İki hafta önce Mevlid Kandili ile başlayan Mevlid-i Nebi Haftası'nın bu yılki teması, "Hz. Peygamber, İman ve İstikamet" başlığını taşıyordu.
Her yıl, Hz. Peygamber (sav) ile ilgi kurularak belirlenen konu veya konular çerçevesinde bir tema oluşturularak, düzenlenen sempozyum ve konferanslarla Sevgili Peygamberimiz ve yüce dinimiz, kitlelere anlatılmaya çalışılıyor. Tamamı, Diyanet İşleri Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatları tarafından organize edilen faaliyetlere İlahiyat Fakültelerinin öğretim elemanları da akademik destek sağlıyor.
Bir şairin, "Bitmez güzelin vasfı, ağaçlar kalem olsa" beytinde dile getirdiği üzere; ve Allah Teâlâ tarafından "En Güzel Örnek" kılınan Kutlu Elçi Hz. Muhammed Mustafa (sav), yıllardır anlatılıyor olsa da bitmeyen ve bitmeyecek güzellikleriyle hâlâ hitap ediyor gönüllere, aynı tazelikte…
Modern zamanlar olarak nitelenen günümüzde, rotası kaybolmuş ve pusulası şaşmış toplumlar haline geldik. Geleneği ve geleneksel olan her şeyi toptan kötüleyen; bunların yerine ikame ettiği şeylerden de istediği randımanı alamayan insanlık, günümüzde mutsuz ve huzursuz… Eskiyi "eskimez" olarak gören ve önceki dönemin güzelliklerine özlem duyan az bir grup dışında, "dünyevileşme" belâsı, pek çok alanda olduğu gibi "dürüst insan" vasfına sahip insanları da, "dürüstlük" kavramını da hayatımızın dışına atmayı başarmış durumda… Böylece artık kulluğunda, insanlığında, insanlar arası ilişkilerinde, ticaretinde vs. alanlarda istikamet sahibi "dürüst" insanlara tesadüf etmek son derece zor hale gelmiş haldeyiz diyebiliriz. Böylesi bir ortamda, yeni bir Mevlid-i Nebi Haftası'nda, istikamet sahibi olmanın iman ve inanç ile bağlantısını ve Hz. Peygamber'in (sav) bu kavramlarla ilgisi ve bağını anlama çabaları, elbette dikkate değer bir konu haline geliyor. Haftayı geride bırakmış olsak da getirdiği dinin ve akidesinin, çağları aşan özelliği sayesinde tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeyen mefhumları her dem ele almak ve üzerinde konuşabilme ve yazabilme imkanına sahibiz. Bu sebeple bu yılki tema çerçevesinde sizlerle konuyu ele alacağımız birkaç yazımızın olacağını söyleyebiliriz.
İstikamet Nereye?
Çocukluk yıllarımızdan itibaren duyduğumuz bu cümleyle kastedilen şuydu: "Hangi yöne / Ne tarafa gidiyorsunuz?" Dolayısıyla "istikamet" kelimesi, bizim kültürümüzde "yön/taraf" olarak şöhret bulan bir kelimeydi. Halbuki bir kavram olarak öylesine derin, öylesine muhtevalıydı ki, onu sadece bir değil birkaç açıdan irdelemek ihtiyacı vardı. Zira dinî açıdan "istikamet" sahibi olmak demek, birçok yönden dürüst olmak demekti. İşte Kur'an-ı Kerim sayesinde tanıma imkanı bulduğumuz bu kavram, sadece günümüzde bize değil, vahyin indirildiği devrin insanlarına da "istikamet"i, taşıdığı derin muhteva ile anlatmayı başarıyordu. Kur'an-ı Kerim, çizdiği "müstakim" kişinin resminde "iman" vasfını belirgin bir hale getiriyor ve kişiye bu yolculuğun varış noktasını, "Cennet" olarak gösteriyordu… Şimdi geliniz bu kavramın geçtiği ayetleri ele alarak incelemeye başlayalım.
İstikamet ne demektir?
Arapça bir kelime olan istikamet, sözlüklerde "doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama" anlamlarında kullanılmaktadır. Fakat bir Kur'an kavramı olarak onun "dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, Allah'a itaat edip Hz. Muhammed'in sünnetine uyma, dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerlemek" manalarını taşıdığı görülmektedir.
Ayetlerde geçen bu kelime, ona sahip olanların öncelikle "iman" vasfına sahip kimseler olduğunu ortaya koymaktadır. Fussilet ve Ahkâf surelerindeki ayetler, "Rabbimiz Allah'tır deyip istikamet üzere olanlar" sözleriyle başlamaktadır. Böylece istikamet sahibi olmanın ilk ve gerekli şartının iman olduğu görülmektedir. Bu ise Allah'a iman olmadan, istikametin bir anlam ifade etmeyeceğini ortaya koymaktadır. İman ve istikamet sahibi olanlar için vâd edilenlerin neler olduğuna baktığımızda ayetler bize iki önemli sonuçtan bahsetmektedir. Bunlardan biri Fussilet suresindeki ifadelerdir. Ayet, bu vasfa sahip olanlar için "vefatları anında meleklerin onların etrafını kuşatacak bir şekilde inecekleri ve onlara teselli ve müjdeler taşıyan sözler söyleyeceklerini" belirtmektedir. Yine bu ayetler, meleklerin, "Biz, sizin bu dünyada dostlarınız idik, ahirette de dostlarınız olacağız" ifadesiyle, çıkacakları ebedi hayat yolculuğunda, korkuya kapılmamaları ve geride bıraktıkları için tasalanmamaları; ahirette de onları karşılayacaklarını bildirip teselli verdiklerini ortaya koymaktadır (Bkz. Fussilet, 30-32).
Ahkâf suresinde ise iman ve istikamet sahibi olanlar için şöyle buyurulmaktadır: "Rabb'imiz Allah'tır!" diyen ve sonra da bu inanca uygun olarak dosdoğru bir hayat yaşayan kimseler, Hesap Günü ne bir korku duyacaklar ne de üzülecekler! İşte onlar cennet halkıdır ve yaptıkları iyiliklerin mükâfâtı olarak, sonsuza dek orada kalacaklardır." (Ahkâf, 13-14)
Bu iki farklı surenin, adeta birbirini takip eden anlamlarıyla ortaya koyduğu gerçek şudur: Allah Teâlâ, mümin ve müstakim kullarını, dünya hayatında ortaya koydukları bu büyük ve önemli çabaları ve başarılarından dolayı ahiret yurduna melekleriyle uğurlamakta, orada yine meleklerine karşılatmakta ve insanların korku ve endişe duydukları mahşer gününde onları tüm korkulardan ve üzüntülerden uzak kılmakta ve ebedi kalacakları cennete yerleştirmektedir. Ne büyük saadet!
İmandan sonra en değerli vasıflardan biri olan istikametin hangi hususlarda tecelli edebileceğini ele alacağımız yazımızda buluşmak üzere…
Mehmet Emin Ay
Not: Yazımızı kaleme aldığımız süreçte İsrail'in savaş ilan ettiği, yıllardır zulüm altında yaşayan Filistinli kardeşlerimize Yüce Rabbimizden sebat ve metanet vermesini; muvaffakiyetler ve zaferler nasib etmesini diliyoruz.